Instagram’da bazen “soru-cevap” yapıyorum.
Sonuncusunda bir okur sordu: “Mutlu musunuz?”
“Yanlış sorunun doğru cevabı olmaz” dedim, zira mutlu olmak diye sabit bir durum yoktur.
Yılın son yazısını bu konuya ayırmak istedim.
Çoğunlukla cevaplar üzerinde durduğumuzdan sorulara önem vermiyoruz. Halbuki “soru” olmasa “cevap” da olmayacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın” dedi, ortalık karıştı.
Köpekleriyle fotoğraf paylaşanlar, itirazlar ortaya yayıldı.
Cumhurbaşkanı istediğini aldı.
Nasıl mı?
İçinde bulunduğumuz zamanlara biz “postmodern durum” diyoruz. Kavram Lyotard’a ait.
“Modern”, akılla ilgilidir. Akıl, her soruya cevap vermeye çalışır.
“Postmodern”de aklın bir önemi kalmaz. Önemli olan “ifade”dir.
Konu karmaşık. (Aslında değil.)
Akıl devredeyse, “neden” ve “nasıl” sorularını sorar, gerekçeli cevaplar üzerinden de harekete geçer.
“Akıl” kenara itilince, “ne” sorusunun ardından gidilir: “Ne oldu?”, “Olan neydi?” “Neye bakıyoruz?” “Ne hakkında?” vs.
“Ne oldu?”
Cumhurbaşkanı “Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın” dedi.
“Ne” yapıldı? Köpekli fotoğraflarla protesto.
Hepsini toplasanız, minik bedeni köpeklerce parçalanmış bir çocuğun fotoğrafından güçlü olamaz.
Sonuç? Cumhurbaşkanı oylarını yukarı çevirdi.
“Ne” değil de, “neden” sorusunu sormalıydı muhalifler.
Öyle yapmadılar, duygusal tepki verdiler.
“Neden?” sorusu sorulsaydı, Erdoğan’ın büyük seçim kampanyasının başladığını görmeleri mümkün olurdu.
Cumhurbaşkanının Doları düşüren konuşması, İslam ülkelerinin hahamlarını daveti, “beyaz Türkler” etiketlemesi büyük kampanyanın adımlarıdır.
Muhalefet ise “ne oldu” sorusunun peşinde, kedinin önüne atılan ip yumağıyla oynamasına benzer bir meşguliyet içerisinde.
Size önerim, kişisel/ kurumsal herhangi bir durum karşısında her zaman doğru soruları sormanız.
Birisi “Mutlu musun” diye sorarsa, üzerine atlayıp “Mutluyum” ya da “Mutsuzum” cevapları vermeyin.
Ya “Şu an mı?” diye sorun, ya da “Böyle soru mu olur?” diye.
Yeni yılda aklınızda olsun.
AKIL TUTULMASI
Bir, Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığı için “Onlar aday olursa Ankara ve İstanbul’u kaybederiz” demesi tam bir akıl tutulmasıdır.
İnsan düşünse de bunu söyler mi?
İki, taciz ve şiddet geçmişi olan öğretmenlerin bir okuldan alınıp başka okula veriliyor olması tam bir akıl tutulmasıdır.
Gittikleri okuldakiler çocuk değil mi?
Üç, 27 Aralık gibi Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişini bir kent festivaline çevirerek kutlamayı becerememek tam bir akıl tutulmasıdır.
Bundan güzel fırsat mı olur, yeni yıl da kapıdayken?
Dört, oyuncu Eda Ece’nin aylık 40 bin liraya Kalamış’ta ev kiralaması tam bir akıl tutulmasıdır.
İnsan o ödemeyle en şahanesinden evi kredili satın alır. Ben memur kafasıyla neyi atlıyor olabilirim?
Beş, Arda Turan’ın eşi evine bir arkadaşını davet ediyor. Arkadaşı da tuvaletteki mücevhere eş değer fiyattaki, siyah tuvalet kağıdının fotoğrafını çekip paylaşıyor.
Bir insanın evine, özelini yayın yapacak karakterde insanları davet etmesi tam bir akıl tutulmasıdır.
Ülke krizdeyken tartışılan konu, Arda ve ailesinin popolarını neyle sildikleri.
BENDEN SÖYLEMESİ
Bir, Popular Mechanics dergisi kapağından sormuş: “Bilim ölümü yenebilir mi?”
Elbette yenecek, yeni varlığa insan denirse tabii. İşte o zaman seyreyle gümbürtüyü.
İki, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, Mansur Yavaş’ı ziyaret etmesi, destek olarak algılanmış.
Ankara ile İzmir, İstanbul’a karşı birleştiyse, CHP yönetimi uzayda geziyor olmalı.
Üç, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ın ciddi, büyük, fena bir iletişim sorunu var. Şimdi de bindiği aracın 11 yıllık olduğundan, yolda kaldığından şikâyetlenmiş.
Yolda kalmak ünvanlarla ilgiliymiş gibi.
Dört, muhalefet bütün işi hukukçu Ersan Şen ve DP milletvekili Cemal Enginyurt’a teslim etmiş görünüyor.
Televizyonlar Ersan Şen’de, gazeteler Cemal Enginyurt’ta.
Beş, Yeniden Refah Partisi Başkanı Fatih Erbakan’ın medyadan gördüğü ilgiye bakılırsa, birilerinin iyi destek verdiği anlaşılıyor.
Durum beni pek ilgilendirmiyor.
Altı, ölüm ilanları ölenin etki alanını belirler. TÜTAV’ın başkanı Kemal Baytaş ölünce verilen ilanlara baktım. Birkaç küçük ilanı geçmedi. Hiç şaşırmadım.
Ölenin ardından konuşulmaz tamam da TÜTAV’ın durumu da ortada. Belki şimdi düzelir.
Yedi, Ne istediğini bilen adamlar sevgililerinin önce yaşına bakmazlar. Milyarder Bezos’un, uğruna servetinin büyük çoğunluğunu vererek boşandığı sevgilisi 51 yaşında.
Çok para kazanınca çocuğu yaşındaki genç kızlara takılan adamlar kenger sakızı gibidir, çiğnersin çiğnersin bir tatları olmaz.
Sekiz, yılbaşı gecesi Günay’da sahneye çıkacak Ajda Pekkan’ın fiyatı 10 bin lira olacakmış. O ücreti verip o geceye katılanlara Maliye’nin özel inceleme yapması gerek.
Servet düşmanı falan değilim. Parayı bu kadar kolay harcayabilenlerin vergisini de veriyor olduklarından emin olmak isterim.
Dokuz, çok okunan yazar İhsan Oktay Anar’ın yeni kitabı için yayınevini değiştirmiş olması önemlidir.
Büyük yazarlar, yayınevini sadece büyük paralar için değiştirmezler başka bir nedeni daha olmalı.
Büyük yazar falan değilim ama yeni kitabımın yayınevi için, transferin ardındaki gerçeği öğrenmem şart.
On, Tamam reklam piyasası derin krizde ama reklamverende de akıl yok. Boyner yeni yıl reklamları hazırlamış: “Yeni yılda yeni ben başlasın” diyorlar.
Güzel de, yeniye vurguyu neden çok eski “Yeniden Başlasın” şarkısıyla yapıyorlar?
On bir, kendi çocuğuna ya da kendisine küçük gelen kıyafetleri ihtiyaç sahiplerine vereceğini sanki iyilikmiş gibi sunan Özge Özpirinççi gibi tipleri çok sevimsiz buluyorum.
Bu işte bir terslik var.
“YÜREKSİZ”LERE YER YOK
Bana deseniz ki “-Aşkta, işte, siyasette yeni zamanlar- alt başlıklı kitap yazdınız, başarı için ne şart?”
Yanıtım tek ve nettir: Yüreğinizi koyacaksınız.
Gabriel Boriç. Şili’nin yeni devlet başkanı. 35 yaşında. Sol koalisyonla seçildi.
Bu amaca kendisini adadı. Tüm yaşamını o amaca adayacak kadar tutkuluydu.
Yüreğini koydu, uğruna vazgeçtiği şeyler oldu. Okulunu bıraktı.
Sermayenin ülke kaynaklarını talan etmesine isyan etti.
Hepsi ama hepsi bir kenara, yeni dünya sadece tutkulu ve yüreğini koyanlara yol açan bir yer. Gerisi lafı güzaf.
INSTAGRAM’DA SEVMEDİĞİM ŞEYLER
İsteyerek Instagram’da yer almadım, sevgili Ayşe Arman sağ olsun.
Ve fakat hatırı sayılır sayıda bir okurum var. Onlara “takipçi” demiyorum, “okur” diyorum çünkü, bir şey göstermiyorum, bir şeyler yazıyorum.
Nitelikleri çok yüksek. Hayata eleştirel bakabiliyorlar. At gözlükleri yok. Okumayı seviyorlar.
Yeni fikirlere açıklar. Farklı bakabiliyorlar.
En önemlisi bana güveniyorlar ki bu güveni taşımak hayli zor.
Özel, samimi bir okur kitlesi onlar.
Ve fakat öyle durumlar da yaşıyorum ki, hesabı kapatıp çekip gidesim geliyor.
Mesela, körün fili tuttuğu yerden tanımlaması gibi, kendisi okumadığı için o konuyu yazmadığımı, hatta “neden yazmadığımı” soranlar var.
Yine kendisi okumadığı için daha önce yazmış olduğum konularda yazı siparişi verenler var.
Hikâye kısmında sorduğum soruya, cevap yeri oradayken, bana mesaj atanlar var ki ömrümü tüketiyorlar.
Tıpkı gitmek mi zor, kalmak mı zor şarkısındaki gibi.
HOŞUMA GİDEN ÜNVANLAR
Bazı isimlerin önüne konan ünvanlar çok hoşuma gidiyor. Mesela;
Birinin “iklim aktivisti” olarak anılması.
Birinin “sıra dışı fikirleriyle” anılması.
Birinin adına “yardımsever” eklenmesi.
Birine “yemek uzmanı” denmesi.
Birinin adına “operatör” eklenmesi.
AKLIMDA KALAN
Bazı aşkların sorgulama dışı kalması: Bana göre hiçbir aşk sorgulanamaz sadece Cem Adrian’ınki değil, eğer gerçekten aşksa. Ve fakat Cem Adrian başka. Model sevgilisi Didem Soydan’la fotoğrafının altına “Kimse aşkımızı sorgulamasın” yazmış. Cem Adrian Ankara yetiştirmesi, Ankara’da yaşayan, evini değiştirmeye bile gerek duymayan, gösteriden ve gösterişten hoşlanmayan tam bir Ankaralı ruhuna sahip. Didem Soydan ise onun tam tersi. Hadi zıtların çekimi deyin. Ne olursa olsun, o ilişki adına “aşk” da deseler, ateş düşünce biter. Dileğim geriye güzel şarkılar bıraksın yeter.