Cüneyt Özdemir’i bilirsiniz. Bin yılın habercisidir; araştırdığı her meseleyi derinlemesine irdeler ve takipçilerini şahane bir bilgi bombardımanına tutar. Velhasıl işini hakkını vererek yapan özel – önemli habercilerden biridir.
Oysa bu defa bambaşka bir çalışmayla, okurunu duygu sağanağına tuttuğu bir kitapla çıkmış onların karşısına. Cüneyt aslında mevsimine yetiştirmiş, mayıs ayında turfanda çıkmış kitap piyasaya ama benim yeni geçti elime sonbaharın kapımızı çaldığı, ah keşke çalsa artık, şu sıralarda...
Yaz sıcağında serinleten, tadı insanın damağında kalan lezzet şöleni misali bir çırpıda okuyup, bitirdim ‘Yaz Güneşinde Kurutulmuş Kelimeler’i.
Adını ‘Günebakan’ koymuş, günün aydınlığında kaleme aldığı, yaz kokan kitabına. Aşkı anlatmış, dostluğu, huzuru – huzursuzluğu, varlık ve yokluğu, varlığın içinde yaşanan hüzünlü yoksunluğu yazmış.
Elbette yine okurunu başka kitaplara davet eden cümlelerle, hayata farklı farklı düşünce pencereleri açan kıymetli – derin göndermeler, yönlendirmelerle…
‘Kelimelerin de mevsimi vardır. Fırtınaya tutunup yağmurda yıkanırlar. Kelimelerin de mevsimi var. Kış güneşinin üşüttüğü ellerini umudun sıcaklığıyla ısıtırlar. Yaz güneşinde kurutulmuş kelimeler en çok umudu anlatılar; denizin oyunbaz maviliğini, hayatın kıyılara vuran neşesini… Yaz kelimeleri en çok aşkı anlatılar’ demiş kitabının arka kapağında.
Benim gibi umuda, denizin maviliğinin o efsunlu, tazeleyen kokusuna ve elbette her zaman, daima aşka ihtiyaç duyanlara canı gönülden tavsiye ederim tüm bunların noksanlığını çektiğimiz şu tuhaf zamanlarda. Gerçekten iyi geliyor…