Yeni Şafak'tan ayrılan Salih Tuna Sabah'a transfer oldu!

Gazeteci yazar Tuna: Kılıçdaroğlu ısrarla “Kontrollü darbe” söylemini sürdürdü. Bunu Pensilvanya’nın servis ettiğini bilmeyen yok. Kılıçdaroğlu darbeyi sulandırıyor

Bir süre önce Yeni Şafak'tan ayrılan yazar Salih Tuna, 28 Haziran Çarşamba gününden itibaren Sabah gazetesinde yazacak. Tuna'nın transferi, Sabah gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan "Pazartesi Yüzleşmesi" adlı köşedeki söyleşiyle duyuruldu.

Tuna, sabah.com.tr Genel Yayın Yönetmeni İsa Tatlıcan'ın soruları yanıtladı.

Gazeteci, yazar ve senarist Salih Tuna, özellikle son dönemde Türkiye muhafazakarlığı, CHP'deki kimlik bunalımı ve AK Parti'nin geleceği konularında ses getiren yazılara imza atan usta bir kalem. Yaklaşık iki aydır okurlarından ayrı kalan Salih Tuna, çarşamba günü ilk yazısı ile birlikte SABAH ailesine katılacak. Bu haberi alır almaz Salih Tuna'nın kapısını çaldık. Sabah Gazetesi'nde başlayacak olan yolculuk sadece bize değil Salih Tuna'ya da sürpriz olmuş. Konuştukça Salih Tuna'nın köşe yazarlığı dışında bizim de bilmediğimiz birçok yönleri olduğunu keşfettik.

SABAH OKURLARININ BAYRAMINI KUTLUYORUM


Salih Bey Ramazan bayramının hemen ardından yazarlık serüveninde yeni bir yolculuğa başlıyorsunuz. Nedir duygularınız?
Öncelikle tüm Sabah okurlarının mübarek Ramazan bayramını kutluyorum. Kısmetse iki ay aradan sonra çarşamba günü okurla yeniden buluşacağız.

SABAH BENİM İÇİN YENİ BİR DÖNEM


12 yıl aralıksız yazdıktan sonra yazmamak nasıl bir duyguydu?
Önce şunu söyleyeyim. Sabah'ta yeniden okurlarla buluşmak sadece okurlar için değil benim için de sürpriz oldu. Zira köşe yazarlığına hepten veda etmekti niyetim. Lakin, bu iki aylık süre içerisinde, bir yerde yazmaya devam etmem için okurların "tazyik" derecesinde "teşvikine" öyle maruz kaldım ki, inanın şaştım kaldım. Okurların gerçekten de tahminim çok ötesindeki ilgisi, kimi duayen köşe yazarlarının önerisi ve hatta karşı mahalleden çok bilinen çok tanınan kimi yazarların teşvikinin yanı sıra Sabah gibi bir gazetenin teklifi söz konusu olunca, haliyle bir kez daha düşünmek zorunda kaldım. Uzun lafın kısası, şimdi Sabah'tayım. Ne diyeyim, Allah utandırmasın.

YAZARLIĞA 12 EYLÜL ÖNCESİ DUVARLARA YAZARAK BAŞLADIM

Peki nasıl başladı yazarlık macerası?
Orta mektep sıralarında, Ahmet Haşim'i taklit etmeye çalışarak şiir yazmaya çalışıyordum. Her Türk genci gibi. Demiş ya, Cahit Zarifoğlu, "Artist milletizdir..." Sadece artist değil, "şair milletiz" de. Ne ki herkesin okuyacağı yazılarımı 12 Eylül 1980 öncesini duvarlara yazdım. Şaka bir yana da aslında herkesin okuyacağı ilk yazılarımız onlardır. Diğer yazılardan farkı, telifini yakalanırsan polislerden alıyorsun; tabi cop olarak.

SAHNE SANATLARI İLE İLGİLENİYORUM

Yazılarını kağıda ne zaman basılmaya başlandı.
Lise yıllarında yerel dergilerde falan. Daha sonra, 80'li yılların başında da bizzat kendim dergi çıkardım, yayınevi kurdum vs.

Bazı okurlarınız bilmeyebilir ama siz sahne sanatlarıyla da ilgilisiniz...
İşte 80 yılların başında oyun yazmaya başladım. Bir oyunum yüzünden 6 yılla yargılandım. Hem komünist hem şeriat propagandasından yargılanan ender yazarlardan biriyim. En son oyunum 2005'te Afife Jale sahnelendi: "Suya Düşen Akıllar" Bu arada, 1994'te senaryosunu yazdığım, "Bize Nasıl Kıydınız" filmi nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanlığı "düşük yoğunluklu bir muhtıra" verdi. Sonra dizi çalışmalarına devam ettim. Halen de ediyorum...

GÜNLÜK YAZMAK BANA ZOR GELMİYOR

Günlük yazmak zor bir periyot. Bu kadar işinizin arasında zor olmadı mı?
90'lı yılların ortasında bir iki gazetede çok az sayıda da olsa köşe yazdım. Ama sarmadı, bıraktım. Sarmadı, çünkü insanın bazen konuşası gelmez, konuşmaz, değil mi? İnsan yazmak istemeyince neden yazmak zorunda kalsın. Böyle düşündüm. Sonra, 2005'te tekrar başladım. Üstelik hiç aralıksız, 2 ay öncesine kadar da devam ettim. Bu sefer ne oldu; sardı mı inat mı ettim, hangisi bilemiyorum. Galiba ikisi. Hatta önce inat ettim, sebat ettim, sonra sarmaya da başladı. Gerçi başlangıçta her gün bir konu nasıl bulunur, diye kara kara düşündüm.. Bu işte ömür tüketenler, zamanla alışırsın, dediler. Alışmak iyi mi ki, diye de aklımdan geçmedi değil. Ama yine de "alışırsın" ifadesi bana cesaret verdi.

BUNDAN DAHA MANYAK BİR DUYGU OLAMAZ

Türkiye'de gündemin çok hızlı değişmesi işinizi kolaylaştırıyor mu?
Evet, öyle hareketli günlerden geçiyoruz ki; köşe yazarları artık konu bulamamaktan değil, konular arasında tercih yapmaktan yoruluyorlar. Her gün zibil gibi konu var. Şuncağızı da söylemeden geçmeyelim: Günlük köşe yazmanın motive eden bir yanı olduğu kadar tüketen, iğva eden bir yanı da var. Motive eden yanını hülasa edecek olursak, düşüncelerinizi paylaşıyorsunuz işte. İğva eden, tüketen yanı ise kendinizi zamanla vazgeçilmez zannediyorsunuz. Hatta sizin yorum yapmadığınız konu sanki eksik kalmış sanıyorsunuz. Bundan daha manyak bir duygu olamaz.

POLEMİK YAZMAK HERKESİN HARCI DEĞİL

Peki polemik yazmak zor mu?
Sanırım bazıları için gerçekten zor. Polemik yapayım derken kendi kendilerini rezil ediyorlar da ordan biliyorum. Riya üsluplu tevazuda bulunacak değilim; benim için en kolay en keyifli yazı tarzı polemiktir.. Lakin zıpçıktıların ifadesiyle muhatabıma ben hiçbir zaman "çakmam," tam aksine,"severim." Sevince de haliyle dünya güzel oluyor. Yani ben de keyif alıyorum, okur da.

BU KADAR SEVENİM OLDUĞUNU BİLMİYORDUM

Yazılarınız bazılarını da kızdırıyor. Yazmanın yalnızlaştırdığını söyleyenlere katılıyor musunuz?
Yaklaşık 2 aydan beri yazmıyorum. Yolda izde çevirip ne zaman yazmaya başlıyorsun diye o kadar çok soran oldu ki... İnanın bu kadar sevenimin olduğunu bilmiyordum. Şimdi ben "yazmak yalnızlaştırır" nasıl diyeceğim? Yazmak yalnızlaştırırmış! Artistik laf. Tamam kimilerinin öfkesini üzerinize çekersiniz. Gayet doğaldır bu. Ama ya her gün sizi okuyarak hatta size dua ederek güne başlayan okurların varlığı. Adeta binlerce insanla her gün yazı yolculuğuna çıkıyorsunuz. Tiyatroda nasıl ki seyirci oyuncunun meslektaşıdır; köşe yazarıyla okur ilişkisi de aynıdır.

AK PARTİ VE AKP AYIRIMI ÇOK ÖNEMLİ

Yazılarınızda AK Partililer ve AKP'liler ayırımına gidiyorsunuz? Bu argüman çok tartışıldı. Biraz açar mısınız?
Ben öyle bir ayırım yaptım, evet. Tanımını da yaptım. Dedim ki; AKP'lilik, 2002 den 2011'e kadar Ekrem Dumanlı familyasının yaptığıdır. Onlar AK Parti'yi araçsallaştırıp kendilerine alan açmaya çalışıyorlardı. Alanları tıkanınca anında "muhalif" oldular. Bu sadece FETÖ'nün yaptığı şey değildir. Meselenin püf noktası da burasıdır. Zira bu tarz "muhaliflik" aynı zamanda bir ahlaksızlığın dışa vurulmasıdır. O halde, makamı, mevkisi, şanı, şöhreti, imtiyazı, özetle, çıkarı bittiğinde "muhalif" olmayı tercih eden "fırıldak takımı" da AKP'lidir. AK Partililer ise 15 Temmuz'da "ölümüne, ölümüne" darbeye direnen, bu vatanı bu milleti karşılıksız sevenlerdir. Tufeyli takımıyla, ilk fırsatta eli ayağı ayrı oynayan Asumanlarla karıştırmayalım.

İSLAMCILAR TASFİYE EDİLİYOR SÖYLEMİ ERDOĞAN'I HEDEF ALIYOR

İslamcılar tasfiye ediliyor eleştirisine sizin sert itirazlarınız oldu.
Türkiye'de "İslamcılık tasfiye ediliyor" söylemi devreye sokulmak istendi. AKP'liler de bu söylemi pek sevdiler. Bunların, AK Partililerle AK Parti'nin lideri Erdoğan arasındaki duygusal fay hattını yırtmak istedikleri herkesin malumu. Bunu yalanla dolanla sosyolojiyi zehirleyerek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. İslamcılık tasfiye ediliyor diyenleri biraz cesarete davet ediyorum. İslamcıları kim tasfiye ediyor? Veya kim tasfiye edecek? Erdoğan mı? Dikkat edin söz konusu yaygarayı 16 Nisan referandumunun ardından, Erdoğan'ın tekrar AK Parti'nin genel başkanı olmasından sonra dolaşıma soktular. Ne kadar manidar değil mi?

CHP TABANI KILIÇDAROĞLU'NUN YÜRÜYÜŞÜNÜ SAMİMİ BULMADI

Kılıçdaroğlu'nun uzun yürüyüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
"FETÖ'ye dokunan adaleti" itibarsızlaştırmak için "adalet yürüyüşü" başlattı. HSYK Fetullahçı çetenin kontrolündeyken neredeydi? Yani, Fethullahçı yargının adaleti rehin aldığı dönemde... Samimi değil. Onun için de CHP tabanında bile karşılık bulmuyor. Nasıl bulsun yahu; bir gün önce Kavurmacı niye tutuklanmadı diyor, bir gün sonra Kavurmacı neden tutuklandı, diyor. Bakın, Kılıçdaroğlu ısrarla "kontrollü darbe" söylemini sürdürdü. Bunun Pensilvanya tarafından servis edildiğini bilmeyen yok. FETÖ bugün bir parti kursaydı "eylem planı" olarak CHP'den farklı bir şey yapmazdı. Ne yapıyor Kılıçdaroğlu? Darbeyi sulandırıyor. 15 Temmuz direniş ruhuna karşı "bozgunculuk" yapıyor. FETÖ'ye dokunan "adalete" karşı yürüyüş başlatıyor. Hem de adına "adalet yürüyüşü" diyerek...

ATİLLA İLHAN KILIÇDAROĞLU'NU SOPA İLE KOVALARDI

Kılıçdaroğlu FETÖ için mi yürüyor diyorsunuz?
FETÖ'nün her eylemine koşarak giden Mahmut Tanal, Eren Erdem, Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu "adalet yürüyüşünde" de en ön safta. Başka söze gerek var mı? Kemal Tahir, Attila İlhan veya Can Yücel gibi yurtsever aydınlar bugün hayatta olsa Kılıçdaroğlu'nu sopa ile kovalardı.

KILIÇDAROĞLU 2019'IN PR'INI YAPIYOR

Peki Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor?
FETÖ tetikçisi Michael Rubin'in açıklamalarından ve firari FETÖ'cülerin yorumlarından şunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Bu yürüyüş CHP'nin kurmayları tarafından ölçülüp biçilip karar verilmiş bir yürüyüş değil. Kılıçdaroğlu söyleneni yapıyor. Ama gönüllü de. Demek ki bu şekilde raf ömrünü uzatmış olacağına inandırılmış. Ayrıca, yüzde 48'in 2019 Cumhurbaşkanı adayı olmayı da bu yürüyüş PR'ıyla elde edebilirim diye düşünmüş olabilir.

HAYIRCILARIN ÇATI ADAYI CİNDORUK OLSUN!

2019 seçimleri için hayır cephesine aday öneriniz var mı?
Madem Hüsamettin Cindoruk'un adı "akıl hocaları" diye geçiyor. Bu sefer de onu denesinler. Yalnız, "Ekmek için Ekmelettin" demişlerdi; bu sefer ne derler, bilemiyorum. "Cin" için "Cindoruk" diyemeyeceklerine göre, ben de merak ediyorum.

Buray ile aşk yaşamıştı! Oyuncu Ezgi Şenler çocukluk aşkıyla evleniyor Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye'de çember daralıyor! Kemal Can Serveti Ne Kadar? Can Holding Şirketleri Nelerdir?
Sonraki Haber