“Çanakkale İçinde aynalı çarşı/Anne ben gidiyorum düşmana karşı…” türküsünü bilmeyen yoktur. Kastamonu dolaylarından bir bağrı yanık annenin evladının arkasından seslenişidir bu… Tüm Anadolu annelerinin ortak acısını simgeler. Çanakkale’ye gidip de dönmeyenleri anlatır…
Zaferin 104. Yılına gelirken, Çanakkale’de bizimle çarpışmaya gelen uzak ülkelerden birinden bir kara haberle sarsıldık…
Allah’a görevlerini yerine getirmek için ibadet halindeki Müslümanlar, bir katilin, teröristin kurbanı oldular.
Sivil, silahsız, ibadet halindeki insanları katleden ve bunu da kendince bir Hristiyanlık görevi gibi göstermeye uğraşan sapık caniye sahip çıkarcasına konuşan bir de senatör sıfatı taşıyan pespaye ile karşılaştık…
Oysaki bu millet, kendisini yok etmek üzere gemilerle Çanakkale kıyılarına kadar gelen, her türlü silah ve mühimmatlarıyla Anadolu evlatlarının karşısında tutunamayan, savaş ortamında hayatını kaybeden düşman Yeni Zelandalı ve Avusturalyalı askerlere bile kendi evlatları alarak sahip çıkmış, vatanın bağrında yer vermiş bir alicenap millettir.
Sapık katil, terörist silahının adını “Türk Yiyici” koymuş, katliamında kullandığı her şarjöre Türk ve islam tarihinde yer bulmuş Türklere ve Müslümanlara karşı gerçekleştirilen batı-haçlı kıyımının adını vermiş…
Bu sapık teröristin bilinçsiz olduğunu düşünmek, bilgisiz bir kara cahil, aldatılmış bir kişilik olduğuna hükmetmek gerçekten çok zor. Tekil bir örnek diye düşünmek bile zor.
Avrupa’da, Amerika’da gittikçe yükselen yabancı düşmanlığı (zenofobi) ve islamofobi görünen o ki, Avusturalya ve Yeni Zelenda gibi çok uzaklarda bile kendisine bir yer yurt tutar hale gelmiş…
İnsanlığın kendisinden farklı olana tahammülsüzlüğünün ibadethanelerde tanrıya teslim olmuş insanlara kadar uzanması dehşet vericidir. İnsanların elinde silah yok, hatta kendilerine yönelik bir saldırı geleceğine dair en ufak bir kuşkuları olmadığı için herhangi bir savunma pozisyonları bile yok…
Eli silahlı bir terörist cani ibadethanelere giriyor ve insanları tek tek öldürüyor. O kadar gözü dönmüş, o kadar kin ve nefret dolu ki, imkân bulsa, engelleyen çıkmasa neredeyse tüm İslam’ı bir çırpıda dünyadan silmeye kararlı bir şekilde ilerliyor…
Bir başka sapık ise, taşıdığı siyaset adamı kimliğine rağmen bu sapık ruhlu cani teröristi savunacak kadar insanlıktan uzaklaşabiliyor; kendisine insan olduğunu hatırlatmaya uğraşan bir genci de tekme tokat dövebiliyor…
Bu canileri büyüten nedir? İşte bunun üzerinde düşünmek gerekiyor.
Batı son yıllarda sürekli bir öteki üretmeye uğraşıyor, öteki üretirken de kendisinden görmediğine yönelik bir kin ve nefret dili oluşturuyor. İş söylemde kalmıyor ve böyle büyük bir şiddete dönüşebiliyor.
Terörizm insanlığın ortak problemidir. Terörizmle mücadeleyi evrensel bir boyuta taşımak gerekmektedir. Teröristin dini, inancı, etnik kökeni, milliyeti, amacı, ülküsü yoktur; teröriste bir değer, kutsal izafe edilemez. Teröristi değerler yükleyerek tanımlama çabaları daha büyük acıları beraberinde getirir.
Bu nedenle hiç kimseden, hiçbir şekilde terörizme karşı en ufak bir müsamaha gösterilmemesini beklemek insan olarak hakkımızdır. Teröristleri onaylamak da, teröristleri birtakım olağanüstülükler içinde meşrulaştırmaya çalışmak da terörizmdir.
Terörizm insanlığa karşı şuçtur. Bu suça ortak olmamanın yolu tam karşısında durmaktır.
Kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin, hangi nedenle olursa olsun terörizmi ve teröristi lanetlemek ve yok etmeye uğraşmak herkesin insanlık görevidir.