Yeşil’i Uğur Mumcu’nun evine kim yolladı?

Zafer Şahin: Suikasttan sadece 15 gün önce, 11 Ocak 1993‘te aynı soru Mumcu’ya bir kez daha soruldu. Soruyu soran bu kez dönemin İsrail Büyükelçisi’ydi. Birileri öldürülmeden önce üstü kapalı olarak Mumcu’yu tam üç kez uyarmıştı.

24 Ocak 1993 tarihinde Ankara'da evinin önünde otomobiline yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu yaşamını yitiren gazeteci Uğur Mumcu için dün anma töreni düzenlendi.

Vatandaşlar, sabah saatlerinden itibaren Mumcu'nun evinin bulunduğu sokaktaki Faili Meçhuller Anıtı'nda toplanarak karanfiller bıraktı.

Üzerinden 29 yıl geçen bu suikast hakkında cevap arayan soruları ise Milliyet yazarı Zafer Şahin bir kez daha gündeme taşıdı.

"Birileri failler ortaya çıkmasın diye kalın bir duvar ördü. Namus sözü verenler dâhil kimse o duvardan bir tuğla dahi çekmeye cesaret edemedi. Çünkü herkes o duvar çökerse altında kalacağını biliyordu. " diyen Şahin,  Mumcu cinayetinin öncesi ve sonrasında yaşanan esrarengiz olayları şöyle anlattı;

"Dönemin DGM Başsavcısı Ülkü Coşkun  “Devlet isterse bu işi çözer” diyor ama kendisi de dâhil kimse harekete geçmiyordu!

Peki, Ankara’da herkesin bildiği ama bilmezden geldiği failler kimdi? Cevap ayrıntılarda gizli.

Uğur Mumcu, ölümünden önceki 1 yılda tam 330 köşe yazısı yazdı. 2 Şubat 1992-24 Ocak 1993 tarihleri arasında yayımlanan bu yazıların 158’i PKK ve Kürt sorunuyla ilgiliydi. Bu zaman diliminde üzerinde en çok durduğu konu ise 117 yazıyla ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu’daki faaliyetleri oldu. 1992 yılının son günlerinde ağabeyi Ceyhan Mumcu’ya yakında çıkacak kitabında PKK içindeki ajanların listesini yayımlayacağını söyledi.

Mumcu yaklaşık bir 1 yıl boyunca Kürt sorunu ve PKK’nın dış bağlantılarına yoğunlaşmıştı. Türkiye’de yükselen terör olayları ve yakın tarihte gerçekleşen Kürt isyanlarının karmaşık arka planlarına dair çok özel bilgilere ulaşmıştı.

1992 yılının yaz aylarında PKK’nın yayın organı Özgür Gündem’de Yaşar Kaya imzasıyla bir makale yayımlandı. Makalenin konusu doğrudan Uğur Mumcu’ydu! Türkiye’deki Kürtlerin 1925’ten beri inkâr edildiğini savunan Kaya “Uğur Mumcu’nun Kürtlerden istediği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın. Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız.

Biz yırtmasak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak” diyordu.

Mumcu yazıyı okuduktan sonra eşine “Güldal bunlar beni öldürecek” dedi. Eşinin “Nereden çıkarıyorsun bunu?” sorusuna verdiği cevap ilginçti. “Halkın dinamiği yırtacaktır” sözünden. Bundan daha açık söyleyemezlerdi…

Mumcu’nun PKK’nın radarına girme sebebi örgütün CIA, MOSSAD gibi yabancı istihbarat kuruluşları ve derin devletin farklı kanatlarıyla kurduğu tuhaf bağları tespit etmesiydi aslında.  Kendisi de bir suikasta kurban giden ünlü MİT’çi Hiram Abas, karşılaştıkları bir davette Mumcu’ya “Öldürülmekten korkmuyor musunuz?” diye sormuştu.

Suikasttan sadece 15 gün önce, 11 Ocak 1993‘te aynı soru Mumcu’ya bir kez daha soruldu. Soruyu soran bu kez dönemin İsrail Büyükelçisi’ydi. Birileri öldürülmeden önce üstü kapalı olarak Mumcu’yu tam üç kez uyarmıştı.

Karanlık güçlerin Mumcu ilgisi ölümünden sonra da devam etti.

Suikasttan 1 ay sonra Mumcu ailesinin yaşadığı eve Ozan adında bir genç geldi. Kapıdaki korumayı nasıl olduysa atlatıp Ceyhan Mumcu ile görüştü. Uğur Mumcu’nun PKK’nın istihbarat kuruluşlarıyla ilişkisini ortaya çıkardığı için öldürüldüğünü, Güldal Mumcu’yu da öldüreceklerini ancak vicdan azabı çektiği için görevini yerine getiremediğini söyledi.

Ailenin ilginç ziyaretçileri bununla da sınırlı kalmadı. Bir gün kapıyı kontrgerillanın meşhur elemanı ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım çaldı. Bir bayram günü yanına aldığı iki çocukla çat kapı aileyi ziyaret etti!

Güldal Mumcu’ya “Ben adam öldürdüm, biliyor musunuz?” dedi. Yeşil’i eve yollayanların amacı belliydi. Ailenin olayın üzerine gitmesini engellemek, gözdağı vermek ve dikkatleri başka bir yere çekmek istiyorlardı.

DGM Başsavcısı boşuna “Devlet isterse suikastı çözer” dememişti. Her şey gün gibi ortadaydı. Failler de meçhul falan değildi. Mumcu, yabancı istihbarat örgütleriyle irtibatlı, derin devlet içinde yuvalanmış bir çete tarafından susturulmuştu.

Yönetilemeyen Türkiye

1993 yılının 24 Ocak günü Uğur Mumcu…

5 Şubat’ta Adnan Kahveci…

17 Şubat’ta Eşref Bitlis…

17 Nisan’da Turgut Özal… Şüpheli bir şekilde hayatlarını kaybettiler.

2 Temmuz Sivas, 5 Temmuz Başbağlar katliamları… Düzce-Adapazarı-Hendek üçgenindeki yargısız infazlar… Devlete çöken mafya, terör, siyasi ve ekonomik krizler…

1993 yılının ocak-temmuz dönemini Türkiye işte böyle geçirdi. 90’ların tamamı da bu altı aydan farksızdı.

İktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı. Bugün bu iki partinin devamı olan CHP ve İyi Parti aynı koalisyonu yeniden kurmak için ittifak yapıyor.

Kılıçdaroğlu-Akşener ikilisi akşamdan sabaha Türkiye’nin yönetilemediğini iddia ediyor!

Birinin üst düzey bürokrat, diğerinin milletvekili ve bakan olarak boy gösterdiği 90’ları bilmesek kendilerine inanacağız. Ama işin aslı öyle değil. Türkiye’nin faili meçhullerden, yargısız infazlardan kurtulması o çok eleştirdikleri Recep Tayyip Erdoğan döneminde mümkün oldu.

“Türkiye yönetilemiyor” diyenlerin kendilerine bile itiraf edemedikleri yalın ve saf gerçek bu.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN...

Fenerbahçe'yi bekleyen zorlu fikstür! 28 günde 7 kritik maç Galatasaray son dakika transferleri! Kaleye Alisson Becker takviyesi Alkol ve sigara satan yerlere kamera şartı
Sonraki Haber