Hande Bermek’in insana özgü tüm duyguları yok sayan çıkışı, inkârı ya da boş vermişliği ayrı bir şaşkınlık yaratmıştı.
Çiftin boşanmama sebebi olarak çocukları gösteriliyordu ancak bu ikili Bodrum’da el ele yürürken yeniden pek bir kaynaşmış görünüyordu.
Amcasıyla ilişki yaşayan Burcu Başoğlu’nu ise eşi hemen boşamış, bir daha kendisiyle ilgili yeni bir gelişme duymamıştık.
Gel zaman git zaman bu korkunç olayı ‘sevgiyle kucaklayan’ Hande Bermek ile Murat Başoğlu boşandı.
Sonra Hande Bermek, şiddet uyguladığı ve tehdit ettiği iddiasıyla eski eşi hakkında şikayetçi oldu, koruma kararı çıkarttırdı. En son, eski eşinin silah ruhsatının iptali için dava açtı.
İşte bu son haberi okuduğumda başlıkta okuduğunuz cümle döküldü ağzımdan: “Yeterince sevgiyle kucaklayamadıysa demek…”
Oysa ortada sevgiyle kucaklanacak bir şey yoktu. Bu hep endüstri devrimi sonrası belini doğrultamayan, teknoloji devrimi sonrası zihnini toparlayamayan aklı karışık modern insanın; az tasavvuf, biraz spiritüel doktrin, biraz ezoterik bilgi kırıntısı ile harmanladığı muazzam bir kaçış öyküsünden başka bir şey değil. Bir deneyimi sevgiyle kucaklayabilmek için öncelikle o deneyimin biraz geçesi gerekiyor.
“Her şerde bir hayır vardır” veya “Her kötü/kötülük iyiliğe hizmet eder” mistisizmi için acele etmemeli. Ya bir dur, daha kötülüğün içindeyiz, henüz bu şerrin nasıl bir hayra hizmet ettiğini bilmiyoruz.
Her hikayede bir protagonist (kahraman) ve bir antagonist (karşı kahraman-rakip) vardır. Aklınıza gelen tüm gerçek veya kurgu hikayeleri düşünün. Örneğin Matrix’te Neo (protagonist) ve Ajan Smith (antagonist)… Ajan Smith olmasa, Neo, Neo olamayacak.
Şems-i Tebrizi’yi kaçırıp, öldürmeseler Mevlana o güzelim şiirleri yazamayacak.
Hızır Paşa’nın zulmü olmasa Pir Sultan Abdal’ın ağzından o güzel dizeler dökülemeyecek.
Sürgün edilmese Nazım, memleket aşkını o kadar güzel anlatamayacak.
Hiçbirinin yaratıcılıklarını tetikleyen o acı deneyimleri yaşarken teşekkür ettiğini sanmıyorum.
O güzel eserleri veya sonuçları ortaya koydular çünkü acı çekmek, öfkelenmek, sitem etmek, hayal kırıklığı yaşamak, utanmak, küsmek gibi insani duyguların içinden geçtiler. Bu yüzden Pir Sultan’ın dizeleri sitem ve özlem, Mevlana’nın dizeleri özlem ve arzu, Nazım’ın dizeleri memleket hasreti kokar.
İnsani duygularından kaçanlar; üzülmesi, yas tutması, öfkelenmesi gereken durumlarda gerçek duygularıyla yüzleşmek yerine, “Büyük resme bak” veya “Pozitif ol” saçmalığı gibi hakiki olmayan bir sevgiyle kucaklamadan söz ediyor.
“Pozitif ol” telkini kadar negatif bir öğüt yok. Önce realist ol. Gerçekleri kabul et. Pozitif olmak bir eğilimdir. Sanılanın aksine, iyi taraflarını düşünmekten çok çözüm üretmektir.
Büyük resme gelince… Daha resim bitmedi ki, büyük resmi nasıl görelim? Ya bir izin verin kendinize, biraz zaman tanıyın.
Kusura bakmayın, bunlar ermişlik veya spiritüel derinlik falan değil suratına şamar yiyen çocuğun “Acımadı ki! Acımadı ki” diye çığlıklar atıp dolaşması kadar primitif.