Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından biraz onore, biraz da engin devlet ve siyaset deneyimlerinden istifade maksatlı oluşturulan, geçmişte TBMM Başkanlığı yapmış isimlerden oluşan Yüksek İstişare Kurulu Cumhurbaşkanı’nın daveti ile ve onun başkanlığında ayda bir kez toplanıyor ve kamuoyuna kapalı değerlendirmeler yapıyor.
İçerde konuşulanlar orada kaldığı için toplantıya dair Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından bir açıklama yapılmadıkça içeriğe dair bir bilgimiz olmuyor.
Aklı başında, geleneği olan her ülkede kuşkusuz ki, bu kadar yüksek deneyimden geçmiş, birikime malik olmuş insanların görüşlerinin, düşüncelerinin, değerlendirmelerinin önemi vardır ve bundan yararlanılmak istenir.
Bu bakımdan da Yüksek İstişare Kurulu fevkalade önemli bir yapı olarak görülüp ele alınması gereken bir birim olarak düşünülmelidir.
Bu yapının birdenbire gündeme oturması, popüler hale gelmesi, içerde konuşulanlara dair merakın artması ve varlığının sorgulanması Sayın Cemil Çiçek’in ve Sayın Bülent Arınç’ın gazete sütunlarından ve televizyon ekranlarından yargı reformu üzerine görüş ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmaları ile oldu.
Eski TBMM Başkanı sıfatları dolayısıyla YİK Üyesi olan, siyasetçi ve hukukçu kimlikleri ile reforma dair görüşlerini kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı hisseden bu kişilerin açıklamaları elbette önemli idi ve konunun özelliği dolayısıyla pek çok yönden yanlış anlaşılmaya da, spekülasyona da müsait idi.
Sayın Cemil Çiçek Karar Gazetesi’nde Ahmet Taşgetiren’e konuşmuştu. Sözlerinin içeriği deneyimli bir siyaset ve devlet adamının görüşlerini ihtiva ediyor olsa da taşıdığı sıfat ve bulunduğu yer itibariyle yanlış anlaşılmaları ve bazı soruları akla getirmemesi düşünülemezdi. Ancak fırtına, Sayın Çiçek’in açıklamaları üzerine kopmadı.
Sayın Bülent Arınç yaklaşık dört saat kadar televizyon ekranında konuştu. Kritik zamanlarda yaptığı açıklamalarla her zaman gündemde yer bulabilen bir siyasetçi olduğu ve tartışıldığı için daha önceki zamanlarda da çokça tenkit edilmişti.
Bu kez tepkiler tenkit boyutunu aştı.
Sayın Arınç’ın konuşmasında düşüncelerinin Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Adalet Bakanı’nın da düşünceleri olduğunu söylemesi, görülmekte olan davaların popüler sanıklarının serbest bırakılmasını istemesi, yargıçları verecekleri kararlarından ötürü örtülü tehdit anlamına gelen cümleler kurması büyük yankı yaptı, infial uyandırdı.
Her ne kadar sonrasında kendisi açıklamalarının içinden çok küçük bir kısmın projekte edildiğini ifade etse de zaten sorun bu küçük kısımlara yığılmış durumda idi.
Sadece hukukçu, siyasetçi ve eski TBMM Başkanı olarak açıklama yapsa kuşkusuz ki Sayın Arınç’ın açıklamaları bu kadar etki yapmazdı.
Nitekim, Sayın Hüsamettin Cindoruk da konuştu, o da fevkalade deneyimli, birikimli bir siyaset ve devlet adamı, hukukçu ve TBMM Başkanlığı yapmış bir zat idi; kimsenin ilgisini çekmedi, kimse de tartışma gereği bile hissetmedi.
Sayın Arınç’ın açıklamalarını önemli kılan husus kendisinin Yüksek İstişare Kurulu üyesi olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığı ve halen taşımakta olduğu AK Parti üyesi sıfatları idi.
Kaldı ki Sayın Arınç, görüşlerinin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da paylaşıldığını ifade etmiş olması akıllarda “Cumhur İttifakı’nda bir sorun mu var? Cumhurbaşkanı bunu Sayın Arınç üzerinden mi dile getiriyor?” sorularına neden olmuştu.
Buradan şu netice çıkıyor: Sayın Cumhurbaşkanı’nın daha önce maiyetinde bulunanların sıfatları ne olursa olsun izinsiz medyaya çıkmamaları konusunda getirdiği prensip kararı çok doğrudur, isabetlidir ve bunun YİK Üyelerini de kapsaması gerekmektedir. Üzerlerindeki bu sıfatlarla yaptıkları açıklamalar bir şekilde Cumhurbaşkanlığı ile ilişkilendirilme ve şahsi görüşleri olmaktan çıkma tehlikesi barındırmaktadır.
Türkiye gündemini bu neviden yanlış anlaşılmalarla doldurmak kimseye yarar getirmez. Hayatlarını devlet ve millet hizmetine adamış, büyük görevler üstlenmiş insanlara da itibar kaybettirebilir.