Öyle bir coğrafya ki, değil bir yıl, değil bir ay/gün, bir dakika sonrasının gelişmelerinin, dengelerinin bile kestirilmesi mümkün değil.
O kadar hızlı gelişmeler yaşanıyor ki.
Son gelişme, ABD’nin Münbiç’ten çekildiği, yerine Suriye ordusunun şehir merkezinde kontrolü ele aldığı belirtiliyor.
Bir söz vardır ya; bir şey değişir her şey değişir.
Amerikalı uzmanlar (!) Fırat’ın doğusunun Türkiye’nin Vietnam’ı olacağını söylüyordu. (https://www.amerikaninsesi.com/a/suriye-operasyon-turkiye-ypg-vietnam-trump-karar/5115748.html?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_campaign=dlvr.it) Bende sosyal medya üzerinden şunu yazmıştım:
“Vietnam ifadesini kullanmayı çok seviyorlar. Türk Ordusu'nun 1996'daki K. Irak operasyonu sonrasında askeri yayın organlarında ‘Vietnam'dan sonra en büyük yenilgimiz’ demişlerdi. Şimdi de ‘Tarihimizin en büyük yenilgisi’ yazmaya hazırlansınlar.”
***
Hatırlayalım:
ABD, resmi olarak geldiği belirtilen 2014 tarihinden çok önce terör örgütüyle Suriye üzerinden temaslar kurmuştu.
İsrailli Oded Yinon’un Irak ve Suriye merkezli bölge ülkelerini parçalamayı hedefleyen planı çerçevesinde bölgedeki tüm etnik ve mezhepsel ayrılıkları kaşıma çalışmalarına 1980’li yıllardan itibaren başlamıştı. 21 Eylül 1984 tarihinde yemin ederek ABD’nin Şam Büyükelçisi olarak göreve başlayan Eagleton, bu görevinde PKK ile temasa geçti.
Tabii o zamanlar PYD henüz kurulmamıştı. Bu ilişki PKK üzerinden gerek Irak gerek Suriye merkezli sürdürülüyor. 2000’lerde Ortadoğu’ya yönelik işgal harekatı hızlanınca Amerikalılarla PKK’lılar arasında iletişim kuvvetlendi. Terör örgütü elebaşılarından Mustafa Karasu’nun 21 Ocak 2002 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı mektupta şu ifadeler yer almıştı:
“ABD’nin Irak’a müdahalesi hem dost hem de düşman durumunda bulunan rejimlerin aşılması olanağını yaratacaktır. Aynı zamanda demokratik gelişmenin önünü açarak, demokratik rejimler kurulmasının koşullarını olgunlaştıracaktır. Bölgede beklediğimiz böylesi bir gelişme en başta Kürt halkının yararına sonuçlar doğuracaktır. PKK yukarıda belirttiğimiz çerçevede yaşanacak gelişmelerde, uluslararası toplulukla birlikte ortak tutum içine girecektir. Demokratik rejimlerin kurulması için ABD ve AB her alanda kalıcı işbirliğine önem verecektir.”
Karasu açık açık, ABD’nin bölgedeki işgal operasyonuna destek vereceklerini, yani özünde maşa olacaklarını ilan etmişti. Sadece Irak’ta değil, bölgedeki ülkelerin de hedeflerinde olduğunu söylemişti.
Bu çerçevede terör örgütü yönetimi, Türkiye dışındaki ülkelerdeki terör faaliyetlerini örgütlemeye başladılar. PYD bu temelde 2003 yılında, ABD’nin Irak’ı işgal ettiği yıl kuruldu. Ardından KCK yapılanması 2005 yılında hayata geçirildi. İlk ismi KKK/TK (Koma Komalen Kürdistan - Kürdistan Demokratik Konfederalizmi / Türkiye Koordinasyonu) idi. 2007 yılında ismini KCK (Koma Civakên Kurdistan-Kürdistan Topluluklar Birliği) olarak değiştirdi. Federal/Konfederal bir örgütlenmenin temeliydi. Bu temelin teorik alt yapısının RAND Corporation raporları başta olmak üzere Washington koridorlarında planlandığını sanırım söylemeye gerek yok.
Özetle KCK, terör örgütünün kurmayı planladığı sözde devlet yapılanmasının adıydı. 4 ülkede örgütlenmeyi ana hedef olarak önlerine koydular. Sözde devletin anayasası olarak hazırladıkları KCK Sözleşmesi’nde şu ifade, hedefi net bir şekilde ortaya koymaktaydı:
“İran’da, Türkiye’de, Suriye’de ve hatta Irak’ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar.”
ABD’nin bütün planlamaları da bu çerçevede yürütüldü. Irak işgal altına alındı. Suriye’de Kamışlı kentinde 2004 yılında bir futbol maçında Kürtlerle-Araplar çatıştırılarak ilk prova yapıldı. İran, adım adım kuşatma altına alındı. Türkiye’de PKK, FETÖ başta olmak üzere çok sayıda terör örgütlenmesinin doğrudan veya dolaylı saldırısı altında bırakıldı.
***
ABD ile PYD terör örgütüyle gayri resmi temaslarının dışında ilk resmi teması 2012 yılında gerçekleşti. Bu çerçevede bu ülkede olaylar çıkınca 2012 yılı Şubat ayında istenmeyen adam ilan edilen eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, PYD ile ABD arasında arabulucu olan birisiyle buluştu. Ford bu buluşmayı “Bu şahısla (erkek) bir çok kez bir araya geldik: ben bir kez buluştum, diğer diplomatlar da başka fırsatlarda görüştü” diyerek açıkladı. Ford’a göre müzakereler “altı ayda bir” yapıldı ve “Avrupa’da bulunan bir Suriyeli vatandaşın arabuluculuğuyla” gerçekleşti. Foreign Policy dergisine konuşan ve bu görüşmelere “aşina” olduğunu belirten iki Kürt kaynak, Ford’un Suriye’den gitmek zorunda kalmasından bu yana, görüşmelerin ABD’nin Paris Büyükelçiliği üzerinden devam ettiğini söyledi.
Terör örgütü PYD Sözcüsü Newaf Xelil, ABD ile 2012’de görüşmelere başladıklarını ancak ABD’nin “Türkiye’yi üzmemek için” bu görüşmeleri gizli tuttuğunu açıkladı. 2012 yılı PYD/YPG terör örgütünün Ayn el Arap (19 Temmuz 2012), Afrin (20 Temmuz 2012) ve Malikiye’de (21 Temmuz 2012) yönetimi birer gün arayla işgal ettikleri yıl olması itibariyle önemlidir.
Bu görüşmeler “meyvesini” verdi ve Washington yönetimi 2 Ağustos 2012 tarihinde terör örgütüne başkentlerinde büro açtırdı. İsrail istihbaratı MOSSAD’a yakınlığıyla bilinen Debkafile internet sitesinde 3 Ağustos 2012 tarihli “Erbil ile Halep arasında Amerikancı bir Kürt devleti yükseliyor!” başlıklı yazıda aktarılan bilgilere göre, “ABD’nin ebeliğinde el altından büyük Kürdistan inşa ediliyor”du.
Bu görüşmeler sürerken Aysel Tuğluk çok dikkat çekici bir yazı kaleme aldı. Tuğluk bu yazıda, bölge için hazırlanan planı ifşa etti: “Washington koridorlarında Basra’dan Akdeniz’e ‘Kürt koridoru’ üzerine uzun vadeli planlar tartışılıyor.” (Aysel Tuğluk, Yeni Stratejik Hamleler, Radikal 2, 23 Eylül 2012.)
Görüşmeler bölgede ve Washington’da sıklıkla devam etti. Bölgeye özel kuvvetlerini de kaydırdı. Terör örgütü militanlarına yönelik askeri eğitimler o tarihlerde başlatıldı.
Yani resmi olarak 2014 yılı Ekim ayı gösterilmesine rağmen Washington aslında çok daha önce bölgedeydi ve Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ı parçalamayı amaçlayan bir planı hazırlamıştı.
PKK/PYD, FETÖ, DEAŞ ve bilimum bölgedeki tüm terör örgütleri bu planının aparatıydı. Bölge ülkeleri Yugoslavya gibi, bütün atomlarına kadar parçalanacaktı. İşte Türkiye, Barış Pınarı Harekatı ile bu planı paramparça etti. Olayın özeti budur.