"Andımız" neden geri getirilmek isteniyor?

İlhami Işık

İlhami Işık

Babam Şêxê Şero ve onun babası hatta onun babasının babası ve dahası "Mala Xelef" ailesinin hiçbir ferdi, aralarından hiçbiri, hayatı boyunca kendi adını yazabilecek kadar eğitim görmedi. Kendi derdini ifade edebilecek kadar yazıya hakim olamadı. Yazı yoluyla hiçbir otorite ile ilişki kuramadı. Beyaz sayfaların üstünde beliren o tuhaf şekil ve biçimlerin seslere dönüşebileceğini ve her bir şeklin bir anlam taşıyabileceğini bile fark etmedi. Benim sülalemin adı harf olan o sihirli kod ve işaretleriyle taşıması ancak benim neslimin okul denilen binalarla tanışması sonrasına nasip oldu.

Okula gittiğim ilk günü şimdi gibi hatırlıyorum. Ağabeyim Ali Fikri sıkıca elimden tutmuştu. Ailem biz, ikimiz birlikte okula gidip gelelim diye ağabeyimi bir yıl gecikmeli olarak okula kayıt etmişlerdi. İkimiz de tek kelime Türkçe bilmiyoruz. Anne ve baba Türkçe bilmediği için bizim Türkçe öğrenme şansımız hiç yoktu. Çocukluğumuz Kürtçenin rahatlığı ve doğallığı içinde geçmişti.

Abim elimden tutmuş, o önde ben arkada bir sınıfa girdiğimizi hatırlıyorum. Ama ne yapacağımızı bilmiyoruz. Etrafta tanıdık sesler ve simalar yok. Sonradan öğretmen olduğunu bildiğim biri abime bir şeyler söylüyordu. Abim heyecandan donup kalmıştı. Bir bana, bir de o öğretmene bakıyordu. Öğretmen sinirli bir şekilde, öfkeyle söylenmeye devam ediyordu...

Sonra aniden abimin kolundan tutup onu ileriye doğru itti. Abimin hızla ileriye doğru savrulması ile ben, elimden sıkıca tuttuğu için, düşüp kafamı sıraya çarptım. Hala o gün kafamda oluşan acıyı bazen gülümseyerek anımsarım.

Abim feryat edip üstüme kapandı. Beni kaldırdı ve sınıfın dışına çıkardı. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Sınıfın kapısının önünde koridorda ağlaşarak bekliyoruz. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bildiğim tek şey, daha yaşlı bir adamın önce Türkçe konuştuğu ve bizim bir şey anlamadığımızı görünce Kürtçe, "Burada ne yapıyorsunuz, sınıfa girsenize!" demesiyle dünyaların bize armağan edildiği duygusunu yaşadığımızdı.

Abim, hararetle olan biteni anlattı adama. Meğer adam okulun müdürüymüş. Bunu da sonradan öğrendik. Abim, "O adam dövdü bizi, biz o adamın yanına gitmeyiz" dedi. Müdür gülümseyerek bizi başka bir sınıfa götürdü. Bereket sınıftaki öğretmen erkek değil şansımıza bir kadındı.

Önce Türkçeyi öğrendik. Sonra da diğer ders bilgilerini kavramaya çalıştık. Bunun ne kadar adaletsiz bir durum olduğunu anlatmama gerek bile yok.

Her şeyden önce kendimi anormal bir şey olarak hissettiğimi söylemek isterim. Ve o günden sonra kendimi hep davetsiz bir misafir olma duygusuyla boğuşur buldum.

Anneniz ve babanızdan öğrendiğiniz her şeyin hükmü iptal oluyor. O güne kadar içinde mutlu olduğunuz ve her ihtiyacınızı karşıladığınız diliniz, buharlaşıp değersizleşiyor.

İşte tam o anda başka bir şey olduğunuzu hissediyorsunuz. Farklı bir şey, hükümsüz ve geçersiz bir şey, tıpkı "yetersiz bakiye" gibi.

"Andımız" 2013 yılında kaldırıldı. Şimdi Danıştay absürd gerekçelerle "Andımız"ı yeniden hayatımıza sokmak istiyor. Gerekçesi de Anayasa'nın ‘’Eşitlik ilkesi’’ Tuhaf ama gerçek. Birileri eşitsizliği, eşitlik ilkesi ile normalleştirip hukuki statüye kavuşturmak istiyor.

"Andımız"a ihtiyaç duyan eski Türkiye’dir. "Andımız" askeri vesayetin en ikonik sembolüdür. Darbeci Türkiye’nin eğitim sistemini temsil ediyor "Andımız". Bu sembol ve zihniyetin Türkiye’ye kazandıracağı hiçbir şey yok.

"Andımız" eğitim sistemine çağ atlatmadı. Sırf "Andımız"ı okuyor diye çocuklarımız dünya eğitim sistemlerinin zirvelerinde sörf yapmıyorlar.

"Andımız" ekonomik sorunlara da çare üretmedi.

"Andımız" siyasi sorunları da çözemedi. "Andımız" var olan siyasi hayatımıza daha fazla sorun eklemekten başka bir sonuç doğurmayacak.

 

Diğer Yazıları