Ardan Zentürk yarını bekleyemedi... Ertuğrul Özkök ve Yılmaz Özdil'in hinliğine sert yanıt!
Amerika Birleşik Devletleri'nin 6 Aralık'ta Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıklaması üzerine İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyeleri ortak bir bildiri yayınlayarak Doğu Kudüs'ü, "Filistin'in işgal altındaki başkenti" olarak tanıdığını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncülüğünde atılan bu adım tüm dünyada büyük yankı uyandırdı ve İslam coğrafyasında memnuniyetle karşılandı.
Ancak bu önemli adıma gölge düşürmek isteyenler de oldu. Ertuğrul Özkök ve Yılmaz Özdil, Kudüs kararını alkışlamak yerine karşısına "Lefkoşa" örneğini çıkararak tarihi kararı değersizleştirmeye çalıştı.
Özkök ve Özdil'e yanıtı ise Star yazarı Ardan Zentürk anladıkları dilden verdi.
İşte o yazı:
- Lefkoşa ile Kudüs’ü karıştırıyorsan, niye yazıyorsun?
Ortalıkta dolaşan, saçmalık mı desem, aptallık mı desem, yoksa işin ucunu ihanete vardıran “hin oğlu hinlik” mi desem lafa karşı STAR’daki olağan Pazartesi yazıma kadar bekleyemedim, çünkü işin gerçeğini araştırmayan sıradan beyinler için ciddi bir tuzak oluşturuyor.
Önce HÜRRİYET yazarı Ertuğrul Özkök’ten başlayalım. Ne diyor “Beyaz Türk” (kendisi için kullandığı bir ifadedir) yazar:
BİR Türk olarak bekledim ki.. O 56 İslam ülkesinden birisi... Sadece birisi çıkıp diyecek ki....
“Beyler, ey ümmet...
Kudüs’ü konuşuyoruz ama...
Otuz dört... Tam 34 yıldır bir başka Müslüman ülke daha var ki...
Onun da bir başkenti var...
Hadi hazır bir araya gelmişken...
Hazır böyle bir ümmet ruhu da şahlanmışken...
Şu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de tanıyalım...
Lefkoşa’yı da oranın başkenti ilan edelim...
Bitsin şu Türk’e yapılan zulüm...”
Bütün gün bekledim ki...
Türkiye Kudüs sancaktarlığı yaparken...
Bir Müslüman kardeşimiz de çıkacak...
Nezaket icabı bile olsa...
O da Lefkoşa sancaktarlığı yapacak...
Şahlanan ümmet ruhundan gelen tek ses, Suudi Arabistan gazetesinin manşetindeki o PKK röportajı oldu...
Hülasa, İngiliz ordusunun, Araplarla birlikte Osmanlı’yı yenerek, alkışlarla Kudüs’e girişinin üzerinden 100 yıl geçti...
Ama Arap âleminde Türk’e karşı değişen bir şey yok...
( Hazır bu ümmet ruhu şahlanmışken biriniz de 'Lefkoşa' deyiverseydi, HÜRRİYET, 15.Aralık.2017)
Kulaklara çok hoş gelen bir melodi değil mi, geçiniz...
Bir de SÖZCÜ yazarı Yılmaz Özdil’e bakalım, o da nedense, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan Erdoğan’ın öncülüğüyle çıkarılan o karardan benzer şekilde rahatsız:
“İsrail terör devletidir, Rum kesimi de terör devletidir. EOKA’nın banyo küvetinde öldürdüğü çocukları unutmadık, Rum kesimini tanıyorsunuz, KKTC’yi tanımıyorsunuz, siyonist misiniz nesiniz derdim”
Durmuyor, en hassas noktaya vuruş yapıyor:
“Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev de katıldı Filistin toplantısına. Tutsun kolundan Aliyev’in “kardeş dedik bağrımıza bastık, hadi bu Araplar tanımıyor, bari sen tanısaydın KKTC’yi desin, isterdim...”
(Ne mutlu Filistinliyim diyene... SÖZCÜ, 15 Aralık 2017)
Muhalif olmakla cahil olmak...
Bu yaklaşım, uluslararası diplomasi açısından açık bir cehalet örneğidir. Yazarlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararına yalnız 7 gün içinde, arkasına toplantıya katılan 48 ülkenin onayını alarak attığı “şamarı” (benzetme Bahçeli’ye aittir) küçültmek için cehaletin içine savrulmayı bile tercih ediyorlar.
Rahmetli Orhan Duru, bir muhabirin yazdığı haberde maddi hataları özenle belirledikten sonra metinden kafasını kaldırır, “cehalet paçalardan akıyor” derdi, yaşanılan durum bu...
Önce işin küresel zemin farklılığını belirtelim: KKTC ve başkenti Lefkoşa, “ulusal” bir meseledir, yapısı itibariyle Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununa benzer. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler veya Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki özel masalar yoluyla sorunun iki tarafı masaya oturtarak çözümü zorlanır.
Çözülmüyorsa, küresel diplomaside, “dondurulmuş sorunlar” olarak değerlendirilir, fiili durumlar sürer fakat Birleşmiş Milletler’in bu sorunlar hakkında almış olduğu kararlar geçerliliğini sürdürür. Kudüs ise, küresel bir sorundur. Sorunun tarafları ikili değil, çok başlıdır. Soruna Yahudi-Evanjelik ittifakının yaklaşımıyla, Müslüman, Katolik Hıristiyan, Ortodoks Hıristiyan, seküler/demokrat Yahudi yaklaşımlarında büyük farklılıklar vardır ve bu cümleden anlaşılacağı gibi, Kudüs, bir Lefkoşa değil, tüm insanlığın üzerinde tartıştığı çok özel bir kenttir.
Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs ile ilgili kararları yürürlüktedir. Net örnek: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, KKTC’nin ilanından sonra 18 Kasım 1983 tarihinde aldığı 541 sayılı kararı.
Bu karar, Birleşmiş Miletler üyesi ülkeleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir Kıbrıs devletini tanımamaya çağırır, Kıbrıs’da oluşacak bir başka devlete Büyükelçi atanmasını da men eder. KKTC’nin Türkiye haricinde tanınmasını engelleyen BM kararlarının başlangıcıdır ve bu kararla bağlantılı devamında diğer kararlar da alınmıştır. Nitekim, (o sırada Azerbaycan bağımsız değildi) Pakistan, KKTC’yi tanıma eğilimine girmiş fakat BM Güvenlik Konseyi’nin kararları çerçevesinde geri adım atmak zorunda kalmıştı. İstanbul’da toplanan zirvede yer alan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev başta pek çok lideri KKTC’yi tanımakta engelleyen, BM Güvenlik Konseyi kararlarıdır.
Bu arada Yılmaz Özdil’e bir bilgi vereyim. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 2005 yılında KKTC pasaportlarını tanımış, KKTC’nin Bakü Temsilciliği’nin (fiili büyükelçilik düzeyinde) açılmasına izin vermiş, her yıl 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’na resmi temsilcisini göndermiş bir liderdir. Aslında Azerbaycan, KKTC’yi “filen tanımış” bir devlettir, işin resmi yönü, yukarıda belirttiğim BM kararlarına takılmaktadır.
Dönelim tekrar Birleşmiş Milletler’e... Kudüs’ün 5 Haziran 1967’deki işgali uluslararası toplum tarafından asla onaylanmamıştır. İsrail 1980’de Kudüs’ü “birleşik kent” ilan edip, Doğu Kudüs’teki işgalini meşrulaştırmaya çalışınca da Birleşmiş Milletler Güvenik Konseyi, 20 Ağustos 1980 tarihinde aldığı 478 sayılı kararla Kudüs’ün işgalini yasadışı kabul etmiş, devletlerin Kudüs’te Büyükelçilik açmasını da yasaklamıştır. ABD başta tüm devletlerin büyükelçiliklerinin Tel-Aviv’de bulunmasının ana nedeni budur. Erdoğan’ın öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin de aldığı karar bu karara dayanmaktadır, uluslararası diplomasi açısından meşru bir karardır. Açık ve net söylüyorum. BM Güvenlik Konseyi’nin 478 sayılı kararı varlığını korudukça, ABD, Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyamaz, Trump’ın kendi paçasını kurtarmak için aldığı kararı zamana yayarak unutturmaya çalışır.
Lefkoşa-Kudüs hattındaki durum budur, başka bir şey de değildir.
Ertuğrul Özkök ve Yılmaz Özdil’in Kudüs’ten yola çıkarak lafı Lefkoşa’ya getirmelerinin uluslararası hukuk açısından hiç bir zemini yoktur. Boş laftır. Cehalettir. Sıradan bir hinliktir...
Geçiniz...