Avrupa'dan Türkiye'ye bakan önemli bir göz: Fikret Aydemir
Sayım Çınar önemli bir fikir insanı, gazeteci, Avrupa’da Türkiye’yi yaşayan ve yaşatan bir isimle, Fikret Aydemir’le önemli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Sayım Çınar / [email protected]
- Fikret Aydemir denildiğinde aklımıza dış politika geliyor gazetelerde, Brüksel temsilciliği yapmaktaydın, Akşam, Sabah gazetelerinden biliyoruz ismini. Avrupa’dan Türkiye’ye bakan çok önemli bir gözsün. Türkiye Brüksel ilişkileri nasıl sence?
2007’de neysek hala oradayız. Müzakereler başladı o dönemde, başlıklar açıldı, birkaç tanesi kapandı, toplamda 35’di, orada da kaldı. Teknik düzeye inmiş durumda, bürokratların çalıştığı alanlar var yalnızca. 10 yıldır hiçbir ilerleme yok.
“AVRUPA PENCERESİNDEN AZINLIKLAR MESELESİNE BAKIYORUZ.”
- Türkiye-Brüksel ilişkilerinde uzmansın. Bir yandan da belgeseller çekiyorsun.
Türkiye AB ilişkileri doludizgin giderken günde 3, 4 haber geçiyorduk. 2007’den sonra teknik düzeye indi dediğim gibi, okurların ilgisini çekmemeye başladı. Ayda beş habere düştük. Bu dönemde belgeselciliğe yöneldim. Merkezi Avrupa’da olan bir şirketiz. Avrupa penceresinden azınlıklar meselesine bakıyoruz. Türkiye’deki azınlıklar, Bosna katliamı, birçok konuyu işliyoruz. Bosna Savaşı’nı anlatan bir belgesel yaptık son dönemde. Avrupalı penceresinden bakarak yapıyoruz.
- Kuzey gazetesi önemli bir mecra. Türk nüfus yakından izliyor. 240.000 kişi var Brüksel’de. Buradaki Türklere dair ne dersin?
Elbette belgeseller çektik onlarla ilgili, tamamen kanayan bir yara. Avrupa’da yaşayan Türkler de azınlık. Türkiye’nin eğitim kültür seviyesi çok düşük kesimi geldi 60’larda. Yapacak başka bir şeyi olmayanlar geldi. Buraya gelip bir süre para kazanıp köye dönmek istiyordu. Onlardan Türkiye’deki entelektüellerin birikimini beklemek doğru olmaz. Okuma yazma bilmeyenler vardı. Uyum sorunları devam ediyor hala, dil sorunu yaşıyor ikinci kuşak bile. Bir temel yok. Fransızca, Almanca öğrenmek isteyenin belli bir temeli olmalı. Afyon Emirdağ’dan, Kars’tan, Denizli’den gelen köy şivesiyle konuşabiliyor ancak. Onlara İstanbul Türkçesi'nde bir metin de okutamazsınız. Üstüne bir de yabancı dil beklemek hata olur. Sağlıklı iletişim kurmalarını bekleyemeyiz. "İnsan dostunun evine arka kapıdan girer" diye bir söz var burada, izin istemeden, rahatça evine girebilecekleri dostları yok. Üniversitede okuyan 1500 öğrencimiz var, 250.000 Türk'ün olduğu bir yerde. Sosyologlar bu tip göç durumlarında beş kuşağa ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Kültürel değerleri kaybetmeden uyum sağlamak için beş kuşak gerekiyor.
- Kuşakların durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Birinci kuşakta belli değer yargıları vardı, üçüncü kuşakta ise neredeyse hiçbir değer yok, havada asılı kalmış bir toplum diyebiliriz. Hala babasının yanında bacak bacak üstüne atamıyor ama dışarı çıktığında uyuşturucu kullanıyor.
- Belçika’da Kuzey Gazetesi yapıyorsunuz aylık, 10.000 adet basıyorsunuz. Amacına ulaşıyor mu?
Toplumda karşılığını buluyor. Danimarka kökenli bir gazete. Ücretsiz dağıtıyoruz. Satılsa da alırım diyor okurumuz. Medya artık başka bir yere gidiyor. Metro diye bir gazete çıktı Avrupa’da, ücretsiz metroda okuyorsunuz. Gidişat başka yerlere gidiyor artık. Biz de aynı yolu izledik. Türkçe konuşulan her yerde olmaya çalışıyoruz.
- Brüksel’de ciddi bir terör saldırısı yaşandı. Avrupa’da terör tehdidi her zamankinden çok. Güvenlik en üst düzeyde.
İnsanın en temel hakkı yaşamak. Terör örgütleri bu hakkı elinden alıyor. Vatandaşın güvenliği korumak zorunda devletler. Her yerde polis asker görmemizin sebebi bu. Charlie Hebdo ile başladı süreç. Devamında diğer korkunç olaylar yaşandı. İnsanlar polisle askerle yaşamak zorunda mıyım diye soruyor. Diğer yandan güvenliğimi sağlıyorlar diyor. Demokrasinin yumuşak karnı bu belki de.
“SAVAŞ ÖNCEDEN HEP UZAKLARDAYDI, ŞİMDİYSE ARTIK AVRUPA’DA.”
- Suriye’deki savaşı nasıl görüyorsun?
Papa bir ay önce açıkladı, 3. dünya savaşındayız demişti. Gerçekten yaşanan bu. 65 bölgede savaş var dünyada. Savaş önceden hep uzaklardaydı, şimdiyse artık Avrupa’da. İnsanlar birebir yaşıyorlar. Yakınlarını kaybediyorlar. Suriye’de 2011 yılında savaş başladığında gittim. Halep’te insanlar tedirgindi. Milisler bizi beş kez durdurdu yolda. Resmi görevleri yoktu ama durdurabiliyorlardı. Suriye’deki savaş Orta Doğu'da kartların yeniden dağıtılmasıyla ilgili. 1800’ün başında kartlar dağıldı. 1900’lü yıllarda Kurtuluş Savaşı’yla yeniden dağıtıldı. 2000’li yıllarda da bir kez daha dağıtılıyor, Çin de Rusya da var artık. Yeni oluşumlar geliyor. Dünyada var olan üçüncü savaşla yeniden bir düzen yaşanacak, yeni bir eksen yaşanacak.
- Trump’ın gelişini de konuşmalıyız. Aldığı kararlar azınlıklara dair en çok. Ne düşünüyorsun?
Tutarlı biri, seçimden önce ne dediyse başladı yapmaya. Uzak Asya’yla ticaret sözleşmesini iptal ediyor, duvar inşa ediyor, Müslümanların girmesini engellemeye yönelik girişimlerde bulunuyor. Sovyet Rusya’sının Afganistan’a girmesini hatırlayalım, Taliban’ı desteklediler ve İslamı korkutucu bir dinden çıkarmak içni ılımlı İslamı öne çıkardılar. İkinci Irak savaşıyla ve 11 Eylül olayıyla Batı aslında ılımlı İslamı öne çıkarmaktan vazgeçti ve radikal İslama döndü. Trump da artık son adımdır bütün bu süreçte. Kadınlar, siyahlar, azınlıklara bu derece karşı biri başkan seçildi.
Büyük bir gerileme yaşanıyor.
Berlin duvarının çökmesiyle bir felsefe çöktü aslında. 10 yıl sonra tekrar bir zemin yakaladılar Tony Blair’le, üçüncü yol ama tam anlamıyla olmadı. Şimdi yine merkez sağ önde. Ne zaman ki sosyal demokratlar sağlam zeminler üstüne fikir ve eylemlerini oturtuyorlar o zaman başka bir şey konuşabiliriz.
- Yeni bir sol mümkün mü?
Önce karşısındaki küçümsememesi lazım. Sol düşünce bunu yapıyor, tepeden bakıyor. O yüzden oylar Trump’a gidiyor, sağ partilere gidiyor. Vatandaş küçümsenmeyi hissediyor. Interneti iyi kullanıyor sol, Twitter'dan aktarıyorlar düşüncelerini, sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla paylaşıyorlar ve dünyayı bu şekilde yönetebileceklerini zannediyorlar.
- Kuzey’e dönelim. Altan Tanrıkulu, Serdar Ali Çelikler ve daha birçok isim var. Kendi yarattığınız isimler var. Kuzey’in amacını nasıl anlatırsın?
Fiziki olarak burada olsak da kalbimiz Türkiye’de. Belçika’da bir araştırma yapılmıştı on yıl önce. Ankette soruyorlar, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan, Bakanlar, hepsi doğru biliyor. Belçika kralını soruyorlar, %5 doğru oranı, 3 bakan ismi, doğruluk payı %0. Bizler Türkiye’yi, sporu, siyaseti takip ediyoruz. Çünkü Türkler yakından takip ediyor. Belçika liginde oynayan Onur Kaya ile röportaj yaptık, lider takımın futbolcusu, 10 numarası ama vatandaşımız bunu bilemiyor. Ama Fenerbahçe’nin ilk 20’sini sayabiliyor.
“BELÇİKA BİR TÜRK POLİTİKACIYA HAZIRDI.”
- Son olarak Emir Kır, Belçika’nın sevilen belediye başkanlarından. Nasıl görüyorsun başarısını?
Bir insanda ya vardır ya yoktur. Enerjiden bahsediyorum. Nasıl ki Erdoğan’da var, onda da olan bir enerji bu. Doğru zamanda doğru yerde doğru tavır alıyor. Sevilen bir milletvekili ve belediye başkanı. Sivil toplum örgütlerinde yıllarca yan yana dernekçilik yaptık. Belçika siyaseti de buna hazırdı. Ben çok doğru bir yerde durduğuna inanıyorum.
- Son olarak… Yeni belgeseller geliyor mu?
Elbette. Ancak Türkiye’de gösterebileceğimiz çok az yer var, emeğin karşılığı alınamıyor. Televizyon kanalları buna açık değil. Bu yüzden daha çok Avrupa kanallarına yapıyoruz. Belçika Hollanda televizyonlarına projeler hazırladık, hazırlıyoruz. Avrupa’da yabancı kökenlilerin radikalleşmesini işleyeceğimiz bir proje üzerinde çalışıyoruz.