Azez saldırısının perde arkası

Ceyhun Bozkurt

Ceyhun Bozkurt

[email protected]

Haber malum. Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında teröristlerden arındırdığı Suriye’nin sınırımızdaki kenti Azez’deki TSK üssüne 9 Haziran’da PYD/YPG’li teröristlerin yaptığı tanksavar saldırısında bir askerimiz şehit oldu. Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada saldırının Tel Rıfat bölgesindeki terörist unsurlarca gerçekleştirdiği belirtildi.

Bilindiği üzere Tel Rifat, Rusya’nın kontrolünde bir bölge. Tam da İdlib üzerinden Rusya ile Türkiye’nin karşı karşıya getirilmeye çalışıldığı bir dönemde bu bölgeden yapılan bir saldırının anlamı büyük.

ABD’nin;

- Son haberlere göre Türk pilotlara verilen F-35 eğitimleri durdurduğu,

- S-400 meselesi üzerinden Türkiye’ye ikinci Johnson mektubunu gönderdiği,

- Doğu Akdeniz’de (her ne kadar Türkiye’nin tezlerini kabul ettiği yönünde haritalar gündeme gelse de) Türkiye karşıtı pozisyonunu koruduğu bir dönemde gerçekleşen bu saldırı akıllara “ABD, Fırat’ın batısında Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirerek Astana birlikteliğini vurmak mı istiyor” sorusunu getirdi. Malum, saldırıyı gerçekleştiren PYD/YPG, her ne kadar Tel Rifat bölgesinde Rusya ile de iletişim halinde olsa da ABD’nin bölgedeki “kara gücü” niteliğini koruyor. Yani emirleri Yanki’den alıyor. Terör örgütünün, Türkiye ile Fırat’ın doğusunda Güvenli Bölge görüşmelerini yapan ABD’ye rağmen gerçekleşmesi mümkün değil.

Ayrıca içinde bulunduğumuz dönem de bu soruyu sormaya çok uygun. Türk ve Rus devlet yetkilileri son derece itidalli hareket etmesine rağmen, bölgede artan provokasyon zemini dikkat çekici. Özellikle İdlib’te Türkiye’nin kontrolü dışındaki grupların haricindeki gruplar ve teröristlerin hareketliliğinde ciddi bir artış var. Bu grupların ve teröristlerin CIA, MOSSAD bağlantısı ile ilgili ciddi tespitler olduğu biliniyor.

Bölgede yer yer sıcak çatışmaya varan gerilim yaşanıyor. Bölgedeki Rusya destekli Suriye askerlerinin operasyonlarında TSK gözlem noktaları yakınında çatışmalar yaşanıyor ve bombalar patlıyor. Türkiye ile Şam yönetimi arasında olası askeri gerilim ve çatışma, Türkiye ile Rusya ilişkilerine de olumsuz yansıyacaktır. Bu da başından beri Astana birlikteliğini sonlandırmayı amaçlayan ABD’nin Suriye sahasındaki en büyük hayaline giden yolun açılması anlamı taşır. Türkiye’nin Rusya ile gerilmesi ise bizi otomatik olarak bağlantılı şu seçeneklere sürükler:

- Suriye sahasında devlerin arenasında yalnız kalarak, masada da kaybetmek,

- ABD’nin kontrolünde kukla PYD terör devletçiğine onay vermek.

Washington ile S-400 gerilimindeki mektup da, bizi adeta bu konuda zorlamak amaçlı yapılmış gibi. ABD “Ya bizdensin ya onlardan. Karar ver” demeye getiriyor. Türkiye adeta nihai bir karara doğru ilerliyor. Yani S-400 meselesi artık birçok üst düzey siyasi meselenin kilidi haline geldi.

Bu dediklerimden, “Rusya’nın her dediğine evet” anlamı da çıkmasın. Moskova, İdlib üzerinden Ankara’yı sıkıştırıyor ama bu kentte olası bir şiddetli çatışma ortamının Türkiye’ye yükünün çok ağır olacağını hepimiz biliyoruz. Özellikle 2 milyona yakın sivilin bulunduğu kentten olası bir göç hareketi, sadece Türkiye’nin değil, Astana bozulursa Rusya’nın da işine yaramayacaktır. Türkiye ağır bir taştır. Bölgede Türkiye’yi yanına çeken, Suriye sahasında dengeyi kendi lehine çevirir. Bu nedenle Rusya’nın, Türkiye’nin hassasiyetlerini gözardı etmemesi gerekiyor. Yaklaşık 2,5 yıldır bu şekilde büyük avantaj sağlayan Astana sürecinin iki önemli aktörünün bundan sonra da bu şekilde devam edeceğini umuyorum. Azez benzeri provokatif eylemlerin hedefine ulaşamayacağını da…

 

Diğer Yazıları