Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika

Demet Cengiz: Afrika’yı kalbim kırılmadan gezemiyorum. Bazıları Afrika kıtasının şeklini kırık kalbe benzetir...

Demet Cengiz
Demet Cengiz

Benim Afrika ile tanışıklığım çok eskilere gidiyor. Neredeyse 20 yıl öncesine… Bu kez bir akrabama eşlik etmek için Uganda’ya gittim. Doğu Afrika ülkesi Uganda hakkında dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olmasının dışında pek az bilgi sahibiydim. Yine bir kez daha şahitlik ettiğim Afrika mantalitesini ayrı bir yazıda ele alsam daha iyi olacak sanki.

Afrika’yı kalbim kırılmadan gezemiyorum. Bazıları Afrika kıtasının şeklini kırık kalbe benzetir. Öylesine bir yokluk ve yoksulluk var ki kelimelere dökmek imkânsız.

Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika

Hep başka bir dünya mümkün derler ya, bu dünya nasıl bir yer bakalım.

Dünya Bankası, dünyadaki toplam gelirin 79 trilyon dolar olduğunu açıkladı. 19 trilyon dolar geliriyle 192 ülke arasında zirvede bulunan ABD, bu toplam gelirin yüzde 15’ine sahip. İlk 5 büyük ekonomi (ABD, Çin, Japonya, Almanya, Fransa) toplam dünya gelirinin yarısını elinde bulunduruyor.

Uganda’nın nüfusu 41 milyonun üzerinde. Milli geliri 25.5 milyar dolar. Kişi başı gelir ise yıllık 615 dolar (2400 TL) ki ben bütün bir yıl tek bir dolar görmeyen insanlar gördüm orada. Bu milli gelir Uganda’yı 101’inci sırada tutuyor.

Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika - Resim : 2

İstatistik bilimi ne görmek isterseniz onu verebilir size. Kişi başı milli gelir açısından bakılırsa ise elimizde bambaşka bir liste oluşuyor. Lüksemburg, Macao, İzlanda, İsviçre ve Norveç’in zirvede olduğu bir liste… Kişi başına düşen milli gelirde ABD 8’inci, Almanya ise 18’inci sırada. Çin’in 74’üncü sırada olduğu listede Uganda ise 178’inci sırada. Kişi başı milli gelir dedikleri de, toplam gelirin nüfusa bölünmesinden başka bir şey değil.

***

Öyle ya da böyle Uganda dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Tropikal iklimin yeşerttiği toprakları meyve ve bitki fışkırıyor. Bu sayede kimsenin aç kalmayacağı ülkede ortalama insan ömrü 59 yıl. Son yıllarda Çin başta yabancı ülkelerden tarım yatırımları çeken ülkenin kaderi diğer Afrika ülkelerinden farklı olmamış. Bugün dünyanın en büyük ekonomileri olan ülkeler, yıllarca bu kıtayı sömürdü. Topraklarının altında üstünde değerli ne varsa alıp götürmeleri yetmiyormuş gibi, misyonerlik faaliyetleriyle kültürel yapıyı da tahrip ettiler.

Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika - Resim : 3

Uganda’yı dolaşırken bana eşlik eden rehbere eski yerel inançları sorduğumda “Cadı işleri yapanlar çok çok az. Ancak çok izole köylerde varlar” dedi. Cadı işi dediği binlerce yıllık kendi inançları… Kayıtlara göre ülkenin yüzde 84’ü Hıristiyan, yüzde 14’ü ise Müslüman. Cadılar herhalde kalan o yüzde 2’nin içinde.

***

Donanması güçlü Avrupa ülkeleri, keşiflere sırf dünyayı merak ettikleri için çıkmadılar tabii ki. Gerek Afrika’da gerek yeni dünya kıtalarında karaya ilk çıkanlar o toprakları kaptı. Aynen öyle oldu: kaptılar. Aralarında toprak kapma savaşları çıktı. Bazen de savaşmaktan yorulup centilmence anlaşmalar yapıp, haritalar üzerinden ülkeler yarattılar. İşte Uganda öyle bir ülke. Daha önce küçük krallıklar ve şeflerin liderlik ettiği topraklar bir araya getirilerek Uganda ismi verildi. Birleşik Krallık (İngilizler) kralları ve şefleri ikna ederek bir araya getirmekle kalmadı, onların hamisi oldu. Diğer sömürge ülkelerinden biraz farklı bir statü ama pratikte neredeyse aynı.

Krallar ve şefler bir araya geldiğinde “Eğer bir bir olursak bizi kırarlar fakat bir araya gelirsek kimse bizi kıramaz” dedikten sonra yerel dilde demet, deste, balya, birlik anlamına gelen buganda kelimesini ülke ismi olarak seçerler. Zwahali dilinde B harfi olmadığı için ülkenin adı Uganda olarak yazılır. İsminin eksik harfle yazılması bir yana, böyle bir kararla bir araya geldikten sonra neden İngiliz himayesine girmeyi kabul etmişler anlamaya imkân yok.

Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika - Resim : 4

Uganda’nın bağımsızlığını kazanması ise 1962 yılını buluyor. Bağımsızlığını kazanan Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin –biliyorsunuz- başları sonrasında da beladan pek kurtulmaz nedense. Uganda Kralı İkinci Mutesa Devlet Başkanı oldu ama Dr. Milton Obote onu darbeyle devirdi. Obote’nin ilk icraatlarından biri az sayıda Yahudi, 90 bin İngiliz ve İngilizlerin getirdiği 50 bin Hintli ile ülkenin tüm askeri, ekonomik ve kültürel imkânlarını ele geçirmekti. 1971’de ise ordu darbe yaparak İdi Amin’i devlet başkanlığına getirdi. Amin’in ilk icraatı ise İngiliz, Hintli ve Yahudileri ülkeden çıkarmak oldu. Amin’i öldürmek için 26 ayrı suikast girişiminde bulunuldu.

Akabinde Hıristiyan Tanzanyalılar, Uganda’yı işgal etti. Sürgüden dönen Dr. Obote, 1980’de cumhurbaşkanı oldu ve 100 bin (bazı kaynaklar 300 bin der) kişiyi katletti. 1985’te ülkede bir darbe daha gerçekleşti ve Basilio Olara Okello yönetimi ele geçirdi. Ona da darbe gecikmedi. Kısa bir süre sonra Ulusal Direniş Hareketi darbeyle lideri Yoweri Museveni’yi iktidara taşıdı. Museveni, muhalif gerilla gruplarını dağıttı. İlk genel seçim ise 1989’da yapıldı ve seçimleri Ulusal Direniş Konseyi kazandı. Ben yazmaktan yoruldum ama ülkedeki siyasi karışıklıklar ve darbeler bir türlü bitmek bilmedi.

Bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı Afrika - Resim : 5

Bağımsızlıktan sonra başa geçen liderlerin yarattığı diktatörlükler ülkede kan ve gözyaşına neden oldu. Tabii komşusu Ruanda’da yaşanan iç savaşı düşününce bu bölgede huzur beklemek hayalciliğin de ötesine gidiyor.

***

Bütün o siyasi karışıklıkların yaşandığı ülkede bugün bile güvenlik önlemleri çok üst düzeyde. Yerel halkla konuşursanız çok güvenli bir ülke olduğunu söylerler ancak otellere ve havalimanına araçların torpido gözü, koltuk cepleri dahil içi aranarak ve yolcular araçtan inip, X-Ray cihazından geçerek girebiliyorlar.

Ülkenin İngilizlerin kontrolünde olduğu dönemde başkent Kampala’da Ugandalıların yaşaması yasakmış. Bu durumu sorduğum Ugandalılar, son derece normal bir durummuş gibi hiçbir eleştiri getirmeden konuşuyorlar. İngilizlere karşı herhangi bir kızgınlık duygusu da hissettirmiyorlar. Hâlâ önemli gölleri, doğal parkları Victoria, Elizabeth, Albert, Edward gibi İngiliz kraliyet ailesi mensuplarının isimlerini taşıyor. “Yahu epeydir bağımsız bir ülkesiniz, başka isimler koyamaz mısınız” diye sorduğum Ugandalılar bana gayet boş gözlerle baktılar. Nil’in, Victoria Gölünün yanındaki kaynağını keşfeden de bir İngiliz. “Neden siz bulamadınız kaynağı” gibi bir soru gayet anlamsız kaçacaktı, sormadım. Uğraşmazlar. Afrika mantalitesini anlayabilmemiz kolay değil.

Toprakları böylesine verimli bir ülkenin ağır bir yoksulluk içinde olmasını anlayabilmek de zor. Önce, başkent başta tüm ülkede çok trafik olduğunu düşündüm ama sonra fark ettim ki trafik yolda olur, bu ülkede yol bile yok. İnsanlar derme çatma evlerde oturuyorlar. Nil Nehri’nin getirdiği bereketle yaşıyorlar ve ülkenin su kaynağı bol (Sekiz ay yağmur yağıyor) ama bu ülkede su yok, baraj yok, su arıtma tesisleri yok, su boru hatları yok, evlerde temiz su yok, tuvalet yok. Tüm Afrika’da sarı su bidonlarını sırtlamış insanlara rastlarsınız. O sarı bidonlar Tanzanya’da da vardır Nijerya’da da. Gana’da da görürsünüz Uganda’da da. Bir sarı bidonla aracını yıkayan, banyosunu yapan insanları, iyi kötü bir su birikintisinin başında çamaşır yıkarken, kendini veya aracını temizlerken de izleyebilirsiniz.

***

Afrika’da ülkeleri yönetenlerin halklarını değil kendilerini düşündüğünü, sömürgeciler gittikten sonra ülkeyi sömürme görevini diktatörler devraldığını görmek beni şaşırtmıyor. Yüzlerce yıl Batılılarca sömürüldükten sonra kendi liderlerince sömürülen yoksul halklar… Afrika’nın bahtı kara, toprağı kızıl, bidonları sarı…

Şimdilerde ise Çinli şirketler gerek yapı, altyapı ve tarım alanında tüm ülkeyi işgal etmişler dersem abartmış olmam. Uganda’da geçirdiğim bir haftanın ardından ülkemizi kuran kadroların nasıl erdemli, onurlu, halkını düşünen ve idealleri olan insanlar olduklarını bir kez daha anladım ve onları minnetle andım. Bağımsızlığı kazanma, toplumu geliştirme ve kalkındırma idealine sahip liderlerin ülkelerin kaderini nasıl değiştirdiklerini bir kez daha anlayıp Atatürk ve arkadaşlarını minnetle andım. Ülkelerdeki iç savaşların, siyasi karışıklıkların, ideolojik-ulusal-dinsel-mezhepsel ayrışmaların o ülkelere hiçbir yarar getirmediğini, kazananların hep sömürgeci ülkeler ve silah tüccarları olduğunu bir kez daha anladım.

“Oysa” diyorsun… Oysa bu verimli topraklardan, bu su kaynaklarından, bu muhteşem coğrafyadan, bu vahşi doğadan değerler yaratılıp, eşit olarak paylaşmak mümkün. Başka bir dünya mümkün!

 

Diğer Yazıları