Bayağılaşan muaşeret dili
Sayısız alanda ahlaksızlığa/hadsizliğe çağıran çeldiriciyi görmezden gelip “toplumumuzun muaşeret dili neden bu kadar bayağılaştı” diye söylenirsem yersiz olur.
Fakat gene de “insan” ikrahına dayanmış adapsızlığı şu malum “özgürlük” dayatması ile kabullenemediğim için konuşma gereği duyuyorum.
Üstelik sistemin çağırdığı öfkeye kapılma lüksüm de yok.
Diyorum ki, hani pencere kenarında oturup mahalleyi gözetleyerek; insanların mahremini yakalamayı, ifşa etmeyi dert edinen kişilerin kınandığı zamanlar vardı!
Dedikodudan olay çıkacağı fark edildiğinde, müdahale eden bir büyüğün varlığı ortalığı bir şekilde serinletir; Yaşamı normal akışına çekerdi. Bu tip tavırlardan dolayı en muzır bile nereye kadar ilerleyebileceğini eninde sonunda anlar, sinerdi!
Aslında büyüğün bilgili, tecrübeli, anlamında “ihtiyar” olduğu gençlik toplumumda; ilimize Devlet eli ile açılan yaşlılar evine rağbet olmayışından, binanın halı kilim kursuna çevrilmek zorunda kalındığı yakın bir zamanı anıyorum.
Aynı mahallerde bugün de, büyüğü “yaşlı” değil ”ihtiyar” olan insanlar var. “Her şeyin yenisi” diye bağıran zamanın ruhuna, “ebeveyn ne eskir; ne de yenisi alınabilir ” haykırışıyla bir karşı duruş!
Onlar hakkaniyetli eyleyişlerinde huzur bulduğum insanlar!
Fakat yüzümü bir an sosyal medya sözcüsü gibi konuşanlara çevirdiğimde huzurum kaçıveriyor. Üzerinde çoğunluk konuşulan gelir-geçer konulardan rahatsızlığım yeni de değil!
Biri ekrana çıkıp bir şeyler gösteriyor ya da söylüyor. Ardından binlercesi onun üzerinden gerek dijital ortamda, gerekse yüz yüze konuşmalarda zihin yoruyor… geriyor, geriliyor!
Paylaşımlar üzerinden ayrıştırma çabası veren ateşçiler de cabası!
Bu işin yapılma sıklığı öylesine arttı ki dile kene gibi yapışan sivri kelimeler, hakaret cümleleri sıradanlaştı. Konuşmaların başat lafları artık tahammülsüzlük ve hakaret içerenler!
Aynı evde, bir elin parmakları gibi birbirinden farklı özellikte; ayrı tercihlerle yaşayan çocuklarını, aile fertlerini olduğu gibi kabul eden, onları anlayışla karşılayanlar, kapının dışındaki için benzer hassasiyeti reddediyor.
“Reddediyor” diyorum! Çünkü tahribatın tüm suçunu kirli ekranlara, modern seslenişlere yüklemek günümüz insanının kolaycılığına fena halde kılıf olmaya başladı. Oysa insan irade ve vicdanı ile doğruyu yanlıştan ayırabilecek mekanizmalarla donanmış bir varlık.
İyiyi yapma özgürlüğünün, kötüyü tercih özgürlüğünden daha değerli olduğunu da gösterebilir.
Haklı olarak, “onu yapması için öncelikle ahlaki bir çizgiyi bilmesi, anlaması gerekir, bilmiyorsa ne yapsın?” denilebilir.
Buna katılırım; fakat ,”arayan aradığını illa bulur ” .
İş, az biraz kıpırdamakta; sorgulamakta… sonra da vicdanının sesine kulak vermekte!