BELEDİYELERE MALİ ÖZERKLİK HDP’NİN (PKK’NIN) TALEBİ DEĞİL Mİ?
Türkiye’de esas gündem uzun bir süre deprem olmalı. Hem depremzedelerimizin sorunlarının çözülmesi, psikolojik tahribatlarının giderilmesi hem de tüm Türkiye’de artık deprem gerçeğiyle ciddi bir şekilde yüzleşme için. Ancak maalesef Türkiye’deki siyaset kurumu buna izin vermiyor. En çarpıcı örnek, 6’lı masa olarak bilinen ve kendilerini Millet İttifakı olarak tanımlayan ittifakın son yaşadığı süreç.
Türkiye 2 Mart-6 Mart tarihlerini arasında yaşadığı siyasi fırtınayı atlatamadan şimdi de aday Kemal Kılıçdaroğlu’nun çalışmalarıyla karşı karşıya kaldı.
Muhalefetin depremin üzerinden birkaç gün geçmeden seçim ertelemesi istememesi üzerine yaşanan süreç seçim kararının alınmasıyla yeni bir boyut kazandı. Türkiye 14 Mayıs’ta hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de Milletvekili Genel Seçimini yapacak. Cumhurbaşkanı ilk turda seçilmezse 28 Mayıs’ta iki adayla ikinci tur seçimi yapılacak.
Ülkemize hayırlı olsun.
İyi Parti (İP) Genel Başkanı Meral Akşener, 6’lı Masa krizi bittikten sonra katıldığı bir televizyon programında, HDP ile ilgili soruya “CHP görüşebilir ama biz HDP’nin taleplerini kabul etmeyiz” dedi.
Peki gerçekten durum öyle mi?
HDP’nin talepleri gerçekten de İP tarafından kabul edilmez mi?
Bugünkü yazımda bu durumu anlamak için 6 parti için de bağlayıcı olan Ortak Politikalar Mutabakat Metninden sadece bir başlık altındaki vaatleri ele alacağım.
Bunlar öyle bir vaatler ki, “bir şey değişir her şey değişir” türünden… Değişim olumlu mu olur olumsuz mu, okuduktan sonra siz karar verin.
YEREL YÖNETİMLERE SİYASİ VE MALİ ÖZERKLİK VAADİ
6’lı masanın önemli vaatlerinden biri, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Daha doğrusu yansıtılan şekli bu. Ancak içeriği iyice incelendiğinde çok tehlikeli bir vaatle karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz.
Şöyle ki;
Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin 60’ıncı sayfasında “Yerel Yönetimler” ara başlığı adı altında şu vaatler yazılı:
- Tüm yerel yönetim mevzuatını yeniden değerlendirecek, yerel yönetimleri idari ve mali açıdan yeniden yapılandıracağız.
- Yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırma kapasitelerini güçlendireceğiz.
- Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı payları artıracağız.
- Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları payların belirlenmesinde illerin üretim ve ihracata olan katkısını ve yaz-kış ile gece-gündüz nüfus farkı ile düzensiz göçü dikkate alacağız.
Başlık altında çok sayıda madde daha yer alıyor. Aktardığım maddelerde siyasi güçlendirme (adım adım özerkliğe gidişin adı da güçlendirme oldu) vaadinin yanı sıra yerel yönetimleri mali olarak güçlendirmenin de sözü verilmiş.
Ayrıca, illerin üretim ve ihracata katkısı vurgusu yapılarak, ilgili belediyenin ekonomiye kazandırılan kaynaklara göre pay alacağı da vurgulanmış. Hangi kaynaklar? Yer altı (petrol, kalay, krom vs.) ve yer üstü (akarsular, barajlar vs.)
“Ne var bunda, hakkı olan veriliyor” denebilir. Sadece şunu söyleyeyim: Marmara Bölgesi’ndeki illerin üretim kapasitesine, ihracata katkısına göre pay verilseydi, geriye kalan vilayetlere ve bölgelerimize yansıması ne olurdu?
Bunu düşünmeniz gerekir.
Merkezi sistemde, kaynaklar merkeze aktarılır ve buradan adil ve ihtiyaca göre dağıtım yapılır. Ancak aktarılan sistemde vilayete özel pay sistemi getiriliyor.
Şimdi filmi biraz geriye saralım.
17 Mayıs 2005…
Terör örgütü PKK/Kongra-Gel, sözde devlet yapılanması KCK’yı kurar ve sözde Anayasa olarak KCK Sözleşmesini kabul eder. Burada özerk/federal bir yapının ötesindeki sistem tanımı yapılmaktadır ve konfederal sistemde ekonomik güç şu şekilde tanımlanır:
- Ekonomik Alan Merkezi: Demokratik Toplum Konfederalizmin maliye ve ekonomi politikasını geliştirir ve uygular. Toplumun ihtiyaç duyduğu ekonomik ve mali örgütlenmelere gider. Kaynak, yatırım ve istihdam amaçlı projeler geliştirir. Halkın öz gücünü harekete geçirerek, ekonomik sorunlara çözümler üretir.
Ekonomik ve Mali Sistem başlığı altındaki maddelerden birine de bakalım:
- Kürdistan’da ekonomik kaynakların, yer altı ve yerüstü zenginliklerin korunması ve toplum yararına aktif bir şekilde işletilmesi sağlanır.
İlerleyelim.
12 Nisan 2014…
Dönemin BDP’sinin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen adayı Gültan Kışanak, 30 Mart 2014 tarihli yerel seçimlerden hemen sonra El-Cezire’ye açıklamalar yaptı ve Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'daki enerji üretiminden bölge belediyelerinin pay alması gerektiğini öne sürdü. Muhabir “Bundan ‘Petrolden pay istiyoruz’ sonucu çıkarabilir miyiz?” sorusunu yöneltti. Kışanak bu soruya da “Tabii ki kesinlikle pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan, yerelin pay alması lazım” şeklinde yanıt verdi.
3 Temmuz 2014…
BDP’den sonra Öcalan’ın projesi olarak kurulan HDP’nin Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Türk Petrol Kanunu'nda değişiklik teklifi verdi. Teklife göre Türk Petrol Kanunu’nun 9. Maddesine, “tahsil edilen devlet hissesinin yarısı Maliye Bakanlığınca petrolün üretildiği yerin bağlı olduğu büyükşehir veya il belediyesi hesabına aktarılır” fıkrasının eklenmesi talep edildi.
Yani bölgeden çıkan yer altı kaynaklarının, yani petrol gelirinin yarısını istiyorlardı.
Yakın döneme gelelim.
Hani Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşener’e okumasını önerdiği HDP’nin 11 maddelik tutum belgesi vardı ya, işte 27 Eylül 2021 tarihli (Yani Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nden yaklaşık 1,5 yıl önce açıklanan) metinde şu ifade yer aldı:
“Güçlü demokrasi, aynı zamanda yerinden ve yerelden yönetim anlayışını gerektirir. Bu nedenle kuvvetler ayrılığının yerele doğru genişletildiği, yerel yönetimlere yetki ve kaynak devrinin güvence altına alındığı, yerel katılım mekanizmalarının işlediği güçlü bir yerel demokrasi olmadan güçlü demokrasiyi inşa etmek mümkün değildir.”
HDP, yerele yetki ve kaynak devri istiyordu. Yani mali özerklik.
Şimdi sıkı durun.
Terörist başı da, sözde KCK (terör örgütü) sisteminde mali özerkliği olmazsa olmaz olarak görüyor. İmralı Cezaevi’nde hükümlü bulunan teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, Çözüm Süreci devam ederken örgüt tarafından çıkarılan “Kürt Sorunu&Demokratik Ulus Çözümü” başlıklı kitabının 401’inci sayfasında şu ifadeler yer alıyor:
“Demokratik ulusun omurgası olan KCK ekonomik özerkliği ve komün ekonomisini en az toplumun öz savunması kadar gerekli görür ve esas alır.
“Kürt ulusal sorununun demokratik ulus çözümünün ekonomik boyutunda ekonomik özerkliğin bir yasal statüsü de olmak durumundadır. Ekonomik altyapısı olmadan KCK’nın sürdürülemeyeceği açıktır. (…) Mülkiyet düzenlemesi, şirket büyüklüğü, akarsular, yeraltı ve yerüstü maden yataklarının değerlendirilmesi, Pazar kuruluşları, banka sistemi, yerel demokratik yönetimlerin bütçe yapısı, vergiler ve benzeri konularda yerel ekonomik yasalar esastır. Ulusal ekonomik yasalarla yerel ekonomik yasaların uyumu sağlanabilir.”
Bu kadarı da tesadüf olamaz her halde.
Türkiye’nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki yerel makamların mali kaynakları konusunu düzenleyen 9. maddesinin 4. paragrafına çekince koyduğunu da hatırlatalım.
Benzer bir durum Irak’ta yaşanıyor. ABD işgali sonrası, aralarında günümüz Lawrence’si Brett McGurk’un da bulunduğu ABD’lilerin hazırladığı Irak Anayasası’na göre, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim, bölgedeki kaynakları işletiyor. Bu nedenle de Bağdat’taki merkezi yönetim ile sık sık gerilim yaşıyor. Yani işgal edilen bir ülkede uygulanabilecek bir uygulama.
Şimdi tekrar Sayın Akşener’e soralım:
Siz HDP’nin ve PKK’nın taleplerine “hayır” dediğinize emin misiniz?