Biden'in dış politika ajandası
Gündeme bir anda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifa haberleri düşmese, biz yine ABD Başkanlık seçimlerini birinci sırada konuşmaya devam ederdik. Elbette istifayı ABD seçimleri ile irtibatlandıranlar sayesinde yine gündemde. Bu çerçevede Biden’in çantasında ne olduğuna bakmak lazım.
Öncelikle Biden’in bizi ilgilendiren dış politika ajandasını biraz incelemek gerekiyor. Öncelikle şunu vurgulayalım: Biden’in elinde bir sihirli değnek olmayacak. 1990’ların dünyasında da yaşamıyoruz. Ne ABD 90’ların ABD’si ne de rakipleri 90’lardaki gücünde. ABD ve müttefikleri zayıflarken, rakipleri ve başka başka ülkeler güçlendi. Çin’in, Hindistan’ın, Rusya’nın küresel anlamda ilerleyişi yadsınamaz. Bu gerçeği Türkiye de görüyor. Önce 1 Mayıs 2020’de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Bugün büyük bir geri dönüş görüyoruz. 'Asya yüzyılı' gerçekleşmeye başlıyor” dedi. Ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Eylül 2020 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kürsüsünde “tarihin sarkacının Asya'ya yöneldiği”, yani Asya Çağına girdiğimizi belirterek gündeme getirildi. Yani Biden’in, “Küresel anlamda yeniden Amerikan liderliği” projesi kolay kolay gerçekleşebilecek bir proje değil. Bunun hızlı bir şekilde gerçekleşmesini hedefliyorsa Amerikan askeri gücünü hoyratça kullanarak saldırgan bir politika izlemesi gerekiyor. Bu da kolay değil. Karşısındaki küresel ve bölgesel kuvvetlerin direnme kapasiteleri de çok gelişti.
Peki Biden ne yapacak?
Bunun için elimizdeki en önemli veri, Biden’in Foreign Affairs’e yazdığı Mart/Nisan 2000 tarihli, “Amerika Neden Yeniden Liderlik Etmeli” başlıklı makale. Joe Biden, makalesinde yol haritası ile ilgili önemli detaylar açıkladı. (Tüm detaylarını okumak için Bkz.)
Öncelikle Çin’le gücüne göre bir mücadele yöntemi. Yani Trump gibi doğrudan bir taarruzla değil de, önce Çin’e karşı bir koalisyon oluşturmak ve insan hakları ihlallerini gündeme getirerek bu ülkenin hem dışarıdan izolasyonunu hem de içeride hareketliliği gerçekleştirmek.
Biden’in ana hedefinin ise ekonomik olarak daha zayıf bir güç olan Rusya olacağını söylemek zor olmayacak. Makalesinde de Çin için daha dikkatli bir dil kullanırken, Rusya için “Saldırgan” ifadesini kullanması, hedefini göstermesi bakımından bir veri. Bunun için ortaya koyduğu yol haritası ise Trump döneminde sarsılan NATO’nun yeniden kuvvetlendirilmesi ve Rusya’nın içinde Moskova’ya hedef alabilecek bazı Sorosvari örgütlenmelerin önünü açmak (ki bu yöntemi İran dahil dünyanın pek çok yerinde uygulayacaklar gibi görünüyor. Ancak kimisinde Sorosvari örgütleri kullanacaklar, kimisinde etnik ve mezhepsel ayrışımı tetikleyeceklerdir. Obama döneminde dünyanın birçok ülkesinde bu yöntemle çıkarılan çok sayıda ayaklanma girişimi gördük).
Biden’in İran politikasında Obama döneminde yapılan gibi diplomasiyi öne çıkarmak, buna karşın İran içindeki olası hareketlilikleri de desteklemek gündeme gelecektir.
Bizi ilgilendiren Suriye ve Irak boyutunda ise Biden’in yazısında yer alan önemli bir satır arası var. O da şu: Biden, aynen Trump gibi Afganistan ve Ortadoğu’dan askerlerini çekme taraftarı. Misyonunu da “dar anlamda El Kaide ve IŞİD/DEAŞ’ı yenmek” olarak tanımlıyor. Bunun için de hem güçlü hem akıllı olmayı hedef olarak belirliyor. Önerdiği yöntem, Obama döneminde PKK/PYD terör örgütünün de önünü açan yöntem: Özel unsurlar (Özel Kuvvetler ve istihbarat) aracılığıyla “yerel ortakları”nı ortak hedefe karşı desteklemek.
Bunu zaten en başından itibaren yapıyorlar. Terör örgütü için Obama “kara gücümüz” ifadesini kullanmıştı. ABD Başkanı’nın ağzından çıkan her cümle bir konsensüs ile belirlenir. Biden’in o yönetimin en güçlü ismi olduğunu düşünürsek, o ifade aynı zamanda Biden’e ait. Biden, Türkiye’nin 15 Temmuz saldırısını püskürttükten sonra attığı adımlar, yaptığı operasyonlarla zor günler yaşayan terör örgütünü rahatlatmaya çalışacak gibi. Bu da Türkiye ile ABD arasındaki gerilim noktalarından birini oluşturacak.
Şunu belirtelim: Biden’den terör örgütlerine karşı mücadelemizde destek beklemeyelim. Türk milleti 15 Temmuz saldırısını, açılımları, kumpasları Obama-Biden yönetimi döneminde yaşadık. Yani bu meselelerde Türkiye’nin kendi göbeğini kesmesi ve bölge merkezli dış politikayı öne çıkarması, milli güvenliğimizin merkezine koymalıyız.
Özellikle de bazı konularda diplomasiyi koparmamamıza rağmen gerilim yaşadığımız Rusya ile ortak tutum, hem NATO’da elimizi güçlü tutacaktır hem de diplomatik anlamda bağımsız hareket etme konusunda manevra alanımızı oluşturacaktır. Türkiye ile Rusya’nın, Karabağ meselesinde giderek artan bir diplomatik ilişki geliştirmesi önemli. CNN Türk’ten Sena Alkan’ın görüşmeye yakın Türk kaynaklara dayandırdığı özel haberine göre, son Erdoğan-Putin görüşmesinde Türkiye ve Rusya’nın yer aldığı 2’li müzakere formatına Putin’in olumlu baktığı, Putin’in Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin talebi de olan “Ermenistan’ın 7 reyondan çekilmesi gerektiğini” söylediği, iki ülke arasında ortak bir çalışma grubu kurulması kararı alınarak, bu konuda Dışişleri’ne talimat verildiği sonuçları çıktı. Yani iki ülke, bir bölgede daha birbirinin muhatabı ve iki ana aktörü haline geldi.
Tam bu dönemde dünyada Pekin dışında Biden’i kutlamayan iki başkentin de Ankara ve Moskova olduğunu da akılda tutarsak, Washington’un olası politikalarına karşı bir set mi oluşturuluyor sorusunu da başka bir yazıda daha da detaylandıralım.