Bir Çinli dünyayı kurtarabilir mi?
Hollywood’da, bu yıl yeni bir film yapıldı: “Shang-Chi ve On Halka Efsanesi.”
Filmin kahramanı Çinli.
Avrupa’ya, Afrika’ya gösterdiğimiz ilginin minnacık kısmını bile 53 ülkeli Asya’ya göstermiyoruz.
Şimdi derinden, yakın gelecekte açıktan dünya ekonomisini ve siyasetini yönetmede ağırlık onlarda olacak.
10 üyeli ASEAN ülkeleri üzerine okuyun derim, ben okuyorum.
Ayrıca Kissenger’ın “Dünden Bugüne Yeni Çin”, Faik Kavala’nın “Çin Kitabı”nı okuyorum. Çin’i anlamak gerek.
“Shang-Chi ve On Halka Efsanesi”nin başrolünde Simu Liu oynuyor.
Dünyayı bu kez James Bond, Superman, Batman vs. kurtarmıyor, Asyalı Shang-Chi kurtarıyor.
Belki bir sonraki James Bond, Superman Çinli olabilir.
Bir süre önce “Hollywood filmlerinde en son ne zaman kötü bir Çinli gördünüz?” sorusu üzerine yazmıştım.
10-15 yıl öncesine kadar bir Hollywood filminde kötü adamlar Çinli olurdu ve Çin Mahallesi ürkütücüydü.
Şimdi çoğu ya filozof ya da sevimli. Kötülük Ortadoğululara kaldı.
Zira Çin sermayesi ABD’de önemli bir güç haline geldi.
Şirketlerin çoğunda görünen sahipler ile gerçek sahipler oldukça karmaşıklaştı.
Sinema endüstrisi bizimkilerin gişe hesabı ötesinde yeterince ciddiye almadığı önemli bir güç.
Bir zihin ele geçirme yolu.
ABD uzun süre filmlerden yayılan imajlarla dünyayı yönetti.
Şimdi bunu Çinliler yapıyor.
Bizde bu aralar Eminönü civarlarında yine bir yabancı film çekiliyor.
“Tarihi yarımada” trafiğe kapatılıyor, filmin kovalamaca sahneleri için.
Resmi makamlarımız oyuncuları ağırlıyorlar vs.
Geçen yıllarda da tarihi yarımadada başka filmler çekildi.
Ne tesadüf hepsi de kovalamaca sahnesiydi.
Sinemalarda izlediğimiz halinde ise karanlık ve terörist mekânlar olarak gördük güzelim ülkemizi.
Mesela Liam Neeson’lu “Takip”, Ben Afleck’li “Argo.”
Evet, bu kez dünyayı Çinliler kurtarmaya aday.
Neden olmasınlar ki, kültür ve sermayeyi nasıl harmanlayacaklarını biliyorlar.
Bu hafta bir yasa çıkardılar. Eski yapıların yıkılmasını, yaşlı ağaçların kesilmesini, eski sokak isimlerinin değiştirilmesini yasakladılar.
Öyle bir olgunluk seviyesi kurtarmasın da dünyayı kim kurtarsın?
SEÇİM OLSA BEN KİME OY VERİRİM?
Bir erken seçim konusudur gidiyor. Haliyle bana da epeyce kime oy vereceğim sorusu geliyor.
Cevabım çok açık, net ve kesin;
Bir, elektrik dağıtım işini özel sektörden alıp Türkiye Elektrik Kurumu’na vermeyi garanti eden,
İki, eğitim sistemini her çocuğun nitelikli eğitime ulaşmasında koşulları eşitleyen en eski haline döndürmeyi gerçekleştirecek olan,
Üç, kredi kartı reklamlarına saldım çayıra mantığından çıkarıp kısıtlama getirmeye söz veren,
Dört, polis ve asker hariç istisnasız herkesten silahları toplayacağına dair milletle akit imzalayan,
Beş, meyve-sebze üreticisiyle ile tüketici arasındaki aracıları kaldırmayı taahhüt eden,
Altı, eski binalara dokunmayacağını garantileyen kim olursa ona oy vereceğim.
Sanırım seçim pozisyonum kafalarda netleşmiştir.
İKİ DURUM, İKİ TESPİT
Durum Bir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu gençler için seçim vaadi sıraladı:
ÖTV’siz cep telefonu, vergisiz internet aboneliği, üniversiteye kayıt yaptıran 18 yaş üzerine kültür sanat ödeneği, kamuya personel alımında pozitif ayrımcılık, ücretsiz pasaport, harçsız yurt dışı, ilk sıfır otomobillerinde sıfır ÖTV vs.
Tespit Bir:
Kemal Bey doğrudan cebe hitap ederek, vaatler sorunlu da olsa doğrusunu yapmış. Artık oylar böyle dolaylı yollardan satın alınıyor. İdeolojiler, idealler vs. iş yapmıyor.
Durum iki:
Yüz yüze eğitim başladı. Okulların alması gereken önlemler sıralandı:
Öğrenciler arası bir metre mesafe, maskeli eğitim, ders arası havalandırma, temiz tuvalet vs.
Tespit iki:
Bırakın Anadolu’nun ücra köşelerini, Ankara’nın dibinde, maske nedir bilmeyen, çene altına ya da kola aksesuar olarak kullanan yetişkinler varken yüz yüze eğitim anlayışımız şöyle özetlenir: Saldım çayıra, Mevlam kayıra.
Siz siz olun asla yüz yüze eğitimden vazgeçmeyin ve kendi çocuğunuza kendiniz mukayyet olun.
HZR SU, KİMSEDE HUZUR BIRAKMADI
Muğla Milas’ın Güllük mahallesi var. Küçük. Sakin. Emekli yeri. Mütevazı. Zenginler cirit atmıyor.
Yatlar, devasa saray yavrusu yazlıklar falan yok.
Ve fakat orada su dağıtım işini HZR SU diye bir şirket almış. Güllük halkı kan ağlıyor. Türkiye’nin en pahalı suyunu kullanıyorlar.
CİMER’den başlayarak Muğla Büyükşehir Belediyesi dâhil şikâyet etmedikleri yer kalmamış.
Kimse seslerini duymuyor.
Neden? Bu memlekette bir tek orası mı sahipsiz?
ÖLÜ BİR İLİŞKİDEN DAHA ÖLÜ NE OLABİLİR?
Bugünlerde haber kaynağımız Armağan Çağlayan’ın Youtube kanalı olup çıktı.
İçini dökesi olan onun programına konuk.
Leman Sam da öyle yapmış. Çıkmış demiş ki, “Kumamla aynı evde yaşadım.”
Nasıl yani?? Hem de Leman Sam gibi büyük bir karakter!
Anlatmış.
Kocası Selim Sam başka bir kadınla berabermiş. Zaten Leman Hanım da çoktan boşanmayı kafasına koymuşmuş ama koca istemiyor.
İkinci kadını evine davet etmiş. Kocayı da boşanmaya ikna etmiş. Bu arada beyimiz hızlı, üçüncü bir kadınla birlikte olmaya başlamış.
Birinci ve ikinci, üçüncüyü uyarmışlar, “bu adam sağlam pabuç değil” minvalinde.
Şimdi millet, Leman Sam gibi bir kadının nasıl olup da kocasının sevgilisini eve davet ettiğine şaşırıyor.
Bir ilişki kalpte bitmişse, boşanmak için can atıyorsanız kocanız artık bir yabancıdır.
O kadar yabancıdır ki, dünyada hiç karşılaşmadığın biri bile size daha yakın gelir.
Kiminle yatmış kiminle kalkmış umurunuzda olmaz.
Bitmiş bir ilişki kadar ölü başka bir şey bilmem ben.
MAXİMUM AYIP
İş Bankası Maximum kart reklamı için Çağlar Çorumlu’ya Zeki Müren taklidi yaptırmış.
Ayıp etmiş.
Ayıbın farkında olduğundan da reklama “Taklitler aslını yaşatır” notunu düşmüş.
Zeki Müren bizim kültürel değerimizdir.
İsmi de kendi de öyle kolay harcanmamalı.
“Sanat Güneşi”nin anısına sanatına büyük saygısızlık. İş Bankası’na hiç yakışmadı.
Satılık olmayan bir şeylerimiz de kalsın yaa!
KİMSE TANIMIYOR AMA…
“Semra San önceki gün Yeniköy’deydi.”
“Ayşenur Özkan kaslarının sırrını açıkladı.”
“Barış Diri’nin yeni single’ı yayında.”
“Şilan Makal bebeğinin fotoğrafını yayınladı.”
Yukarıdaki cümleleri belirli bir gruba yönelik bir dergiden almadım, ortalama ülkem insanına hitap etmesiyle bilinen Hürriyet’ten aldım.
Cümlelerde ismi geçenleri tanıyan var mı, merak ediyorum. Hürriyet haber yaptığına göre bu arkadaşlar ortalama insanımız tarafından biliniyor olsa gerek.
Ama sanmam.
Tüm mesele, bu ülkede birçok alanda olduğu gibi magazinde de şaftın iyiden iyiye kaydığı.
“Şöhret”, “ünlü”, “şöhretimsi” kim hepsi birbirine karıştı.
Şöhret ilgili ilgisiz herkesin tanıdığı kişilerdir, mesela Zeki Müren.
Ünlü, kendi alanıyla ilgili herkesin tanıdığıdır, mesela Beşiktaşlı futbolcu Pjanic.
Şöhretimsi ise, belirli bir dönem ortaya çıkmış, gündem olmuş sonra yok olmuş kişilerdir, mesela popstar Bayhan gibi.
Peki her gün Hürriyet magazin sayfalarını dolduranlar hangi gruba giriyor? Hiç birine. Mutlaka gazetede bir tanıdıkları vardır.
“FİLENİN SULTANLARI”NI NEDEN SEVDİK?
Bir, Türkiye’de futbol dışında bir spor branşı daha olduğunu gösterdikleri için.
İki, takım sporlarında hep hezimet dışında galibiyet gibi bir olasılık daha olduğunu gösterdikleri için.
Üç, muhafazakârlaştık, Afganistan’a benzeyeceğiz korkusu yaşayanlara başka türlü bir ihtimal daha olduğunu hatırlattıkları için.
Dört, her türlü bütünün parçalandığı ortamda takım olma, zafere inanma, kararlılık gibi grup bilincinin somut kanıtı oldukları için.
Beş, milli duygularımızı ve “biz” bilincini canlandırdıkları için.
AKLIMDA KALAN
“Aşı”nın bir sağlık aracı olmaktan ticari bir metaya dönüşmesi: Biontech aşısının patronlarından Uğur Şahin açıklama yaptı. 3. Doz Biontech yaptırırsak yüzde 95 koruma sağlanıyormuş. Ülkemizde ilk dozlar yapılırken yine Uğur Şahin ikinci doz aşının yüzde 95 koruduğunu söylememiş miydi? Söylemişti. Hem de pek çok kanalda pek çok kez. Ne hikmetse 3. Doz etkisini açıkladıktan sonra o bilgiler Google’dan silinivermiş! Biz doz sayısını artırmaya devam ettikçe Biontech’in şirketi milyarlarca doz üretmeye devam edecek. Hadi Dünya Sağlık Örgütü işlevsiz, bizim Sağlık Bakanlığımız bu doz konusuna bir ciddiyet getirmeli acilen. Yoksa aşıcıların elinde oyuncak olup gidece