Bir Gösteri Alanı Olarak Kamusal Alan

Modern insanın çevresiyle bağlantısı uzun zamandır katılımdan oluruna bırakma ve seyretmeye evrildi. Toplumsal ve sosyoekonomik koşullardaki bu dönüşüm mimari dönüşümle tahkim edildi. Modern insan bırakın şehri ile ilgili süreçlere katılımı, mahallesinden de soyutlandı. Richard Sennett gelinen noktayı bu nedenle ‘Kamusal İnsanın Çöküşü’ olarak nitelendirmektedir (Ayrıntı Yayınları, 2020). İnsanın eyleyen özelliği yerine gözlemleyen özelliği öne çıkmaktadır. Kamusal alan artık gösteri alanıdır. ‘Görme’ diğer duyguların önüne geçerken ‘görmeye odaklanmış iletişim araçları için her şey “gösteri”dir’ (Nuran Yıldız, Türkiye’de Siyasetin Yeni Biçimi: Liderler, İmajlar ve Medya, Phoneix Yayınevi, 2002, sh.96).

Kamusal alandan ve toplumsal ilişkilerden uzaklaşan insan kendine döndürülmüştür. İnsanlar artık kamusal alandaki gelişmeleri görmenin yönlendirdiği duygulanımla karışık bir şekilde değerlendirmektedir. Ortaya Sennett’in ifadesi ile oldukça karmaşık bir durum çıkmaktadır: ‘…Sonuçta, kamu yaşamı ile mahrem yaşam arasında bir karışıklık ortaya çıkıyor. İnsanlar, yalnızca kişisel olmayan anlamlama kodlarıyla üstesinden gelinebilecek kamusal sorunlara, kişisel duyguları açısından yaklaşıyorlar’(sh.18). Bu süreçte dönüşen siyaset de bu karışıklıktan nasibini almaktadır. Önce siyasi partilerin toplumsal algısı dönüşüme uğramış ve sanat ve eğlence dünyasındaki yıldız sistemine benzer lider merkezli siyaset öne çıkartılmıştır. Sonrasında liderin tüm yaşamı, duyguları yıldız sistemine benzer gösteri dünyasının bir parçası olmaya zorlanmıştır. Sonunda kamusal alana aktif katılımdan uzaklaşan insanlar, siyasetçiden duygularına hitap edecek gösteriler bekler olmuştur.   

Bu nedenle Sennett, sadece toplumsal karşılığı olan yaptıkları ile anılmak istenen siyaset yaklaşımını dönüşen siyaset arenası için bir intihar olarak nitelendirir: ‘…Modern bir politik liderin, “Özel yaşamımı boşverin; benimle ilgili olarak bilmeniz gereken tek şey ne kadar iyi bir temsilci ve yönetici olduğum ve görevim esnasında neler yapmak istediğimdir” düşüncesinde ısrar etmesi intihar olurdu’ (sh.43). Aslında insanın çevresiyle kurduğu ilişkiler ağı değişmemiş olsaydı, bu yaklaşıma sahip olan siyasetçi haklı olurdu. Çünkü ondan beklenen performansı, yani görevi ile ilgili yapması beklenenleri ne kadar yapabildiğidir. Oysa kamusal vasat artık deforme olmuştur ve gösteri odaklı işlemektedir. İnsanlar, artık siyasetçiden asıl görme duygusunu beslemesini ve duygularına hitap etmesini beklemektedir.

Hal böyle olunca kurnaz siyasetçiler bu gösteriyi kendi lehlerine döndürmek için çabalar. Yaptıklarıyla tezat görüntüleri kurgular ve servis ederler. Çünkü gösteri dünyasında güveni tesis eden artık akıl değil, duygulardır: ‘…Oysa, daha birkaç gün önce sanayi kesiminin ücretlerinden alınan vergileri arttırmış olsa bile, muhafazakar bir Fransız devlet başkanının işçi sınıfından bir aileyle yemek yemesi bizi heyecanlandırır ya da kahvaltısını kendisi hazırlıyor diye bir Amerikan başkanının bir öncekinden daha samimi ve güvenilir olduğuna inanırız…’(sh.43). Nasıl birey özel alanını bu şekilde kamusal alana dayatıyorsa artık siyasetçi de bu şekilde özelini kamuya dayatmaktadır.

Teoman Duralı’nın ifade ettiği gibi insanlık tarihinde tüm medeniyetler din ile bir şekilde ilişkili iken modern medeniyet ilk kez bu inşa sürecinde dini dışarda bırakmıştır. Tüm toplumsal yapılar bu minvalde dönüştürülmektedir. Gelinen noktada, her şeyi gören Tanrı’nın yerine görme duyusu öne çıkarılan insan ikame edilmeye çalışılmaktadır. Sosyal medya platformları da bu ikameyi güçlendirmektedir. Dijital dünyanın tasarımcıları ve sahipleri dijitalleşen dünyada insanı homo-dijitus olmaya zorlamakta, insanı pasifleştirmekte ve var oldurulmadığı alanlarda sadece görme duygusunu tatmin odaklı pasif alıcılar konumuna indirgemektedir. Dahası, insan var olandan ürün olmaya indirgenmektedir. Dolayısıyla buradaki çarpıklık çok daha derin bir soruna işaret etmektedir.

Medeniyetimizdeki ‘ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’ kadim düsturunun davranışlara yansıması artık kamusal alanda oldukça zayıflamıştır. İster sanatçı ister siyasetçi isterse sıradan insan olsun tüm bireyler olmadıkları gibi görünmeye zorlanmaktadır. Oysa medeniyet değerlerimiz kamusal alanda aktif olmaya, kamusal katkıyı iyi ve güzel odaklı olacak şekilde bu alanı güzelleştirmeye ve iyileştirmeye teşvik etmektedir. Dolayısıyla, tüm bu deformasyonlara rağmen bu kadim düsturu kılavuz olarak kabul etmeliyiz. Olanın iyi olması için çabalamalı, kamusal katkıyı iyileştirme ve güzelleştirme merkezli yapmalı ve öyle de görünmeliyiz. Diğeri, bugün geçerli gibi görünse de beyhude olmaktan öteye geçemeyecektir vesselam.

 

Yorumlar
Yorum yapmak için tıklayınız
Diğer Yazıları