Bir jargonun asılsızlığı: YASAK KELİMELER
Hamidiye İdaresi’ne atfedilen menfi suretteki hususlardan birisi de Abdülhamid’in bazı kelimelerin kullanımına yasak getirdiğidir.
Batı basınına göre Abdülhamid'in korkaklığı en küçük ayrıntılarda bile kendisini göstermekteydi. Abdülhamid, her türlü özgürlüğü yok etmek, basını susturmak ve sahte gösteriler yapmakla yetinmemiş, huzursuz zihnini yatıştırmak için çocuksu olduğu kadar oldukça katı suretteki bir yasa ihdasında da bulunmuştu. Bu suretle, halkı tarafından iktidarına karşı herhangi bir ayaklanma fikrinin oluşum veya teşebbüsünü bertaraf etmek istemişti.
Geçen asırda Batı basınında ve dolayısıyla da oradan intikal ile bizde bir kısım çevrelerin kaleminde Hamidiye Dönemi’nde yazılıp çizilmesi ve hatta yerine göre zikredilmesi sakıncalı görülmüş olduğu iddia edilen kelimelerden bir kısmının; özgürlük, vatan, vatanseverlik, Kanun-ı Esasî, Mithat ve Yıldız, dinamit, komplo, teşebbüs, patlayıcı, bomba, anayasa, devrim, liberal parti, Ermenistan, Cumhuriyet, reform, Girit ve özerklik olduğu belirtilmiştir.
Ancak yasak kelimeler listesi ve bu kelimelerin kullanımlarına karşı Abdülhamid’in ne denli tepkisel davrandığı konusunda yazılıp çizilenler o kadar fazla abartılmıştır ki basın dünyasında oldukça muteber sayılan The Manchester Guardian gazetesi dahi Abdülhamid’i kelimeler üzerinden vurma konusunda sayfalarında akla izana sığmayacak yazılara yer verebilmiştir.
Guardian, 5 Ocak 1897 tarihli sayısında, A Man Haunted By Fear (Korkularının Tutsağı Olmuş Biri) başlıklı makalede Abdülhamid ile ilgili şu beyanda bulunabilmiştir:
Dinamit kelimesi telaffuz edildiğinde Abdülhamid firar etti ve o günden sonra İstanbul'a bir daha geri dönmedi, çünkü zihninde İstanbul ve dinamit kelimeleri bütünleşmiş durumdadır. Öyle ki bu durumdan ötürü o, elektrik, dinamo vasıtasıyla üretildiği için şehirde elektrik kullanımını dahi yasakladı.
The Times gazetesinin 6 Eylül 1901 tarihli nüshasında Halil Halid’in Ottoman Nationalism (Osmanlı Milliyetçiliği) başlığı ile yer alan yazısında, Osmanlı Milliyetçiliği şeklindeki yeni politikanın Abdülhamid ve müşavirleri tarafından geliştirilip beslenen bir durum arz etmediği, bilakis Abdülhamid idaresi altında milliyetçi hareketlerin öldürülmeye çalışıldığı, genç neslin bu yöndeki faaliyetlerine katiyetle ket vurulduğu, daha da önemlisi, millet ve vatan kelimelerinin yazılarda yer alması mümkün olmadığından bu kelimeler yerine imparatorluk tebaası ve imparatorluk toprakları yazımına yer verildiğini belirtmiştir.
Bu doğrultuda yabancı basında yer alan iddialardan bir diğeri de Abdülhamid’in kendisi dışındaki hükümdarların majesteleri şeklindeki bir tanımlama ile yazılıp anılmalarına müsaade etmemiş olduğudur.
Chryssaphides ve Lara örneğinde olduğu gibi bazı yazarların iddialarına ve yazdıklarına inanılacak olursa Abdülhamid, Kral, Majesteleri ve Haşmetmaab hitaplarının kimler için söz konusu edilip edilmeyeceğine dahi müdahale etmişti.
Bir Kral’dan söz edilecek ya da bir kralın adı yazılacak ise ondan Dük veya Markiz diye söz edilmesi istenmişti. Majesteleri ve Haşmetmaab hitabı da Ekselansları ve Efendim derecesine indirgenerek kullanılacaktı.
Batı basınının iddiasına bakılacak olursa Osmanlı basınında yabancı bir hükümdara, prense ve hatta bakana yönelik saldırılardan söz etmek katiyetle yasaklanmıştı. Dolayısıyla da tebaasından yabancı gazete okumayanlar için Çar İkinci Alexander, Carnot, Kral Humbert, İmparatoriçe Elizabeth, Kral Carlos, McKinley, Stambulof, bu isimlerin hepsi ya eceliyle ya da bir araba kazası sonucu ölmüşlerdi.
Yasak kelimeler olduğunu ileri sürenlere göre Abdülhamid idaresinde sahne sansürü de en az basın sansürü kadar katı bir surette tatbik edilmekteydi. Kral ve hükümdarların ölümünü konu edinen ve suikast sahnelerine yer veren sahne sanatlarına uygulanan sansür, basına uygulanan sansür kadar katı bir suretteydi.
Hamlet başta olmak üzere komplo ve suikastları konu edinen daha birçok drama ve operanın seyrine de yasak getirilmişti.
Chryssaphides ve Lara tarafından kaleme alınıp Fortnightly’de neşredilmiş bulunan The Last Sultan of Turkey (Son Türk Sultanı) başlıklı makaleye göre Abdülhamid’in attığı her adım, aldığı her nefes, içtiği her yudum su, her hareketi, her anı velhasıl bütün yaşamı korku, telaş, endişe, cinayet ve tabii ki yasaklar üzerine kurulmuştu. Bu anlamda ilgili makaleye göre:
Patlayıcıların imalatına doğrudan veya uzaktan giren tüm maddeler, hatta kokain bile yasaktı! Zavallı diş hekimleri onu elde etmek için dolambaçlı yollar kullanmak zorunda kalmışlardı. Farmasötik ürünlerin büyük bir kısmı, patlayıcı üretmek için çıkarılabilecek maddeler içerebilecekleri korkusuyla gümrükte ciddi bir analize tabi tutulmuştu. Aynı şekilde, tüm saatler, cehennem makinelerinin yapımına hizmet edip edemeyeceklerini görmek için dikkatle incelenmekteydi.
Abdülhamid idaresinde bir kısım kelimelerin kullanımlarının yasaklandığı ve hatta mevcudiyetlerine lügatlerde dahi müsaade edilmediği yönündeki iddiaların Türkiye’de daha ziyade 1920 sonrası yıllarda büyük bir yaygınlık ve yoğunluk kazandığını unutmamak gerekir. Dolayısıyla da gerek Halide Edib tarafından gerekse yasak kelimelerin bir listesini eserinde vermiş bulunan Süleyman Kâni İrtem’in yasak kelimeler söylemini oldukça temkinli karşılamak gerekir.
Halide Edib Amerikan Kız Lisesi’nde Abdülhamid’in getirdiği yasağa uymadığı için eğitimine bir süre ara vermek zorunda kalmış bir isimdir. Süleyman Kâni İrtem ise, çağdaşı bir kısım yazarlar gibi, kaleme aldığı kitaplarında bütünüyle Abdülhamid muhalifi bir üslubu benimsemiş ve Batılı yazarlar ile basında yer alan yakıştırmaların etkisinde kalmış olmasından ötürü inandırıcı ve hakkaniyetli olmaktan oldukça uzaktır.
Halide Edib ve Süleyman Kâni İrtem Hamidiye İdaresi’ne ait yasak kelimelerden söz etmiş olsalar da Orhan Koloğlu sözü edilen cinsten kelimelerin yasaklanmaları bir tarafa, bilakis dönemin resmî gazetesi olan Takvim-i Vak’ayi’de ve daha başka resmi yayın organlarında sıklıkla kullanılmış olduklarını belirtmiştir.