Bir kadın ve ona aşık üç büyük şair
Bilirsiniz bizim kuşak arşivcidir. Hiçbir şeyi atamayız kolay kolay. Hele de bu kağıda, kaleme döktüğümüz bir şeylerse hiç kıyamayız onlara… Dün, biraz da can sıkıntısıyla arşivi didiklerken zamanında nerede yayınladığımı bile hatırlamadığım bir yazı ilişti gözüme. Hakikatten güzelmiş o geçmiş yıllar ve bir başka türlü severmiş birbirlerini insanlar… Bu kadar fuzuli girizgahtan sonra okumayanlar ve okuyup da tekrar okumak isteyenler için şuracağına iliştirdim efendim; ‘Bir kadın ve ona aşık üç büyük şair’...
* Bir kadın ve ona aşık üç büyük şair
“Cemal Süreya’ya içki içmeyi ben öğrettim” Edip Canserver.
“Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim” Cemal Süreya...
“Bu ikisi tartışırken ben de gittim Tomris’le evlendim” Turgut Uyar.
Ender rastlanan bir öykünün sıra dışı kahramanları olan üç yakın arkadaştı onlar... Üçü de gençti, üçü de şairdi ve üçü de aynı kadını sevdiler.
Edip Cansever, Cemal Süreya ve Turgut Uyar “İkinci Yeni” şiir akımının öncülerindendi. Birbirleriyle zaman zaman didişip kavga etseler de, İstanbul’un tüm meyhaneleri tanıktı onların dostluklarına...
Bu üç büyük şairin sevdasını bir taç gibi taşıyan genç kadın da, gazeteci-yazar Tomris Tamer’di...
Tomris, ilk eşi Ülkü Tamer’den ayrıldıktan sonra edebiyat çevrelerinin gözbebeği olmuştu. Süreya, Cansever, Uyar’ın da sıkı bir dostuydu...
Bu dostluğu aşka ilk dönüştüren Cemal Süreya oldu. İkisi de evliydiler ve ileride “Edebiyat tarihimizin en verimli aşkı” olarak anılacak bir ilişki için eşlerinden boşandılar. Üç yıl tutku dolu bir beraberlik yaşadılar. Hatta Süreya’nın, en güzel aşk şiirlerini onun için yazdığı söylenir. Daha da ötesi, her gece arkadaşlarıyla gittiği meyhane sohbetlerinden bile onun için vazgeçmişti.
Bir gün Tomris; “Neden eskisi gibi arkadaşlarınla dışarıya çıkmıyorsun?” diye sorunca, Cemal Süreya ertesi gün eve geç geldi, daha ertesi gün de, ondan sonraki günlerde de hep geç geldi.
Geç kaldığı akşamlardan birinde, Tomris Uyar masa örtüsünü silkelemek için pencereyi açtığında Süreya’yı apartmanın girişinde otururken görmüştü. Meğer ünlü şair her akşam iş çıkışı doğruca eve gelir ama “Arkadaşlarla geziyordum havası vermek” için aşağıda oturur beklermiş. Tomris Uyar, bu davranışa “Şahsiyet Rötarı” adını koydu. Üç yılın sonunda ayrıldılar, aralarındaki aşk tekrar dostluğa dönüştü.
Tomris daha sonra “üç silahşörlerden” Turgut Uyar’la evlendi. Yaşamının en uzun soluklu sevgisini onda bulmuş ve şöyle demişti: “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim, bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii...”
Bütün bunlar yaşanırken Edip Cansever bu aşk üçgenine hiçbir zaman giremedi. Ama tutkulu ve platonik bir aşkla seviyordu Tomris’i... Onları sık sık Boğaz’daki meyhanelerde baş başa rakı içerken görmek mümkündü. Tomris, Cansever’in dostluğundan büyük bir zevk alıyordu. Ama Cansever’in genç kadına şiirlerle seslenmekten başka çaresi yoktu.
Tıpkı Tomris Uyar’ın 15 Mart’taki doğum gününde yazdığı dizeler gibi:
“Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle, ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç?”
O meyhanelerden birinde Cansever tarafından peçeteye karalanmış şu sözcükler, adeta aşkının itirafıydı:
“Tomris rakıyı çok severdi, bense onu...”
Ölümünden kısa bir süre önce Tomris Uyar da Edip Cansever için şunları söylemişti: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın, gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.”
Bir 26 Mart günü Rumeli Hisarı’ndaki Avcı Lokantası’nda, aralarında Edip Cansever, Cemal Süreya, Can Yücel, Turgut Uyar ve Tomris Uyar’ın da bulunduğu bir dostlar grubu muhabbettinde söz dönüp dolaşıp ölüme geldi.
Turgut Uyar, meyhaneciden bir şişe rakı istedi ve üzerine “Bu şişeyi gelecek sene bugüne kadar saklıyoruz, 26 Mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı” diye yazıp bütün masadakilere imzalattı. Ve 26 Mart’ı aralarında “Ölmeme Günü” ilan ettiler.
Gerçekten de her yılın 26 Mart’ında bir araya geldiler ve yaşamı kutsadılar. Taa ki 1985’te Turgut Uyar hayata veda edene kadar... O günden sonra bir daha tekrarlanmadı bu toplantı.
Çok değil bir yıl sonra da Edip Cansever göçüp gitti bu dünyadan, sonra Cemal Süreya, 2003’de de Tomris Uyar...
Ve son söz yine Edip Cansever ustadan:
Üstüme pek uymayan bu yalnızlığı ben
Taşımışım bir yolcu gibi çocukluğumdan bu yana
Önce gözleri boğulmuştu, elleri
Kupkuru dudakları en sonra
Dediler ki, içkiden öldü, yalan!
Sevgisizlikti onu aramızdan çekip çıkaran