Bir kalp gerekli kafa ve ellerin arasına

Demet Cengiz

Demet Cengiz

Tevrat’a göre başlangıçta tüm insanlar aynı dili konuşurken, taş yerine tuğla, harç yerine zift kullanarak görkemli bir kent kurmaya kalkıp, üzerine bir de devasa bir kule (Babil Kulesi) inşa edince Rab küplere bindi. Aşağı inip, insanların başka diller konuşmasını sağlayan Rab, kentin yapımını durdurdu. Ayrı dillere bölünen insanlar dünyanın dört bir yanına dağıldı. Tüm evreni yaratan Rab, insanların inşa edeceği bir kentten, kuleden neden rahatsız olup fitne çıkardı anlamak güç tabii ki. (Sümer Tabletleri’nde ise kulenin Anunnaki -Niburi gezegeninden dünyaya gelenler, gökten gelenler- liderlerinden Marduk için yapıldığı anlatılır.)

Bir rivayete göre ise Babil Kralı, Tanrı’ya ulaşmak için çok yüksek bir kule hayâl etmekteydi. Halk gece gündüz inşasında çalıştığı kuleyi, Kralın kendileri için yaptırdığına inanmaya başladı ve kule biter bitmez herkes o devasa binaya doluştu. Onca insanın akın ettiği Babil Kulesi yıkıldı. Derler ki kafa ve eller arasında bir kalp olmaz ise inşa edilen pek çok şeyin akıbeti Babil Kulesi gibi yerle yeksan olmaktır.

***

Değil taş, tuğla dizip Tanrı’ya ulaşmak için kuleler yapmak, yüreğinden süzmeden tek bir söz bile söylememeli insan. Yazı da yazmamalı.

23 Nisan’da Küçükçekmece’de 5 yaşında bir çocuk evinin bulunduğu sokakta tecavüze uğradı. Olması gerektiği gibi insanlar ayağa kalktı. Sosyal medyada yazdı, slogan attı, protesto etti. Ancak kalbi olmayan bir adam çıkıp, “Bu sloganların muhatabı kim” gibi akıl almaz sorular sorarak, o saatte çocuğunu sokağa salan anne-babayı itham eden bir dil kullanarak bir yazı yazdı. Yazısını okurken,İştededim, “Babil Kulesi’ni yıkıma götüren kafa ve eller arasındaki kalpsizlik!”

Neresini düzeltmeli ki? Anayasa ile insanlara verilmiş protesto hakkını bilmiyor olamaz… Kamuoyu baskısının, yasal düzenlemelere şekil verdiğinden habersiz olamaz… Kamuoyu tepkisinin suçlular üzerinde caydırıcı etkisini duymamış olamaz… Hâkimlerin, kimi davalarda saçma sapan dayanaklarla ceza indirimi yaptığını, ceza vermediğini bilmiyor olamaz… Davalı avukatlarının tecavüz/taciz mağdurlarının kılık kıyafetini, dışarıda bulunduğu saati dillerine doladığından habersiz olamaz“Rızası vardı” deyip küçük çocuklara kıyıldığından bihaber olamaz… “Bir kereden bir şey olmaz” diyebilen bakanları, milletvekillerini bilmiyor olamaz… Kalpsiz olabilir ama! Başka bir açıklama gelmiyor aklıma.

***

Kalp demişken… “Sevginin olduğu yerde yaşam vardır” der Gandi.

Kalpsizlik sadece kuleleri yerle yeksan etmiyor; insanları birbirine düşman ediyor, yaşamı solduruyor, umudu öldürüyor.

Kalbinize inin beyler. Hâkimler… Avukatlar… Kendine büyük davaları kılıç, kalkan edinmiş insanlar…

Çok değil, sadece bir dakika elinizi kalbinizin üstüne koyduğunuzda, sizinle konuştuğunu göreceksiniz.

***

“Eğer aşksa… Sonra ne?”

Türkiye’de vizyona ‘Deli ve Dahi’ ismiyle giren  Farhad Safinia'nın yönettiği ‘The Professor and the Madman’ filmini izledim. Öncelikle Mel Gibson’ı ve Sean Penn’i o kadar ihtiyarlamış görmek çok üzücüydü. Her iki oyuncunun –özellikle Sean Penn- performansı inanılmaz… Oxford İngilizce Sözlüğü’nün yazımını konu alan film deli gibi emek isteyen kimi işleri ancak delilerin yapabileceğini nazikçe anlatıyor.

Filmin bir sahnesinde sonradan okuma yazma öğrenen kadın, deliye bir not yazıyor:

“Eğer aşksa… Sonra ne?”

Cevabını bir süre sonra dâhinin karısı veriyor:

“Eğer aşksa… Sonra da aşk…”

Tüm soruların tek ve en anlamlı cevabıdır sevgi. İşte onu hissetmek için de bir kalbe ihtiyaç var. Filmi görmenizi şiddetle tavsiye etmem. Hiçbir şeyi şiddetletavsiye etmem. Sevgiyle tavsiye ederim. Sevgi de dilde başlar.

Eğer sevgi varsa yaşam vardır.

 

Diğer Yazıları