Bir kültür sanat haberi nasıl heba edilir?
Bugün bütün gazetelerde vardı haber, gözünüze ilişmiştir. Leonardo da Vinci’nin ‘Salvador Mundi’ yani ‘Dünyanın Kurtarıcısı’ adlı tablosu, Christie’s tarafından yapılan müzayedede kimliği bilinmeyen bir koleksiyonere 400 milyon dolara satıldı.
Müzayede masrafları falan da eklenince tam 450.3 milyon dolar ödeyecek bu gizemli sanatsever.
Yılbaşında Milli Piyango’nun büyük ikramiyesiyle neler satın alınabileceğini manşet yapan gazetelerimiz, bu parayla da neler yapılabileceğini haber yapsaydı da okusaydık keşke ama değil mi?
Bu arada resme bakıp “Hz.İsa’nın bir eli havada, ötekinde de camdan bir küre var” yazan arkadaşlara da küçük bir hatırlatma yapmak farz oldu...
Bir kere o el havada değil efendim, milyonlarca Hz. İsa tasvirinde olduğu gibi teslis işareti yapıyor. Yani Hz. İsa üç parmağıyla Hıristiyanlığın temel doktrini olan “Baba, oğul ve kutsal ruhu” simgeliyor.
Diğer elindeki de yazılanlar gibi cam küre falan değil dünya efendim. Hz. İsa elinde tuttuğu sembolle dünyanın hakimi olduğu mesajını veriyor. Zaten tablonun adı da bu yüzden ‘Dünyanın Kurtarıcısı’!
Biliyorum o servislerde çalışan arkadaşların çoğu koca koca üniversitelerden mezundur ama boşuna dememiş büyüklerimiz "bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" diye...
Madem bu kadar Leonardo’dan bahsettik, bari gazetelerin atlatıdığı bir işi daha yapalım ve da Vinci ile Osmanlı Sarayı arasında geçen, tarihten bir olayı hatırlatalım...
LEONARDO DA VİNCİ II. BEYAZİD'E NEDEN MEKTUP YAZDI?
Da Vinci, Haliç’in üzerine bir köprü projesi çizmişti. Bu isteğini de dönemin Osmanlı Sultanı II. Bayezid’e bir mektupla iletmişti. Mektubun çevirisi bugün Topkapı Sarayı’nın arşivindedir.
Leonardo mektubunda, çarkları rüzgârla dönen bir değirmenden ve gemilerin suyunu boşaltmaya yarayan tulumbalardan bahsetmektedir.
Aynen şöyle yazmıştır tarihin büyük dehası: 'Acizleri, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim.
Bu işten anlayan kulunuz, arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü, yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır. Fakat bu kadar yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri, o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça geçebilmeleri içindir.
Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim. Burada su daima hareket halinde olduğundan kenarların aşınmaması için bir çare düşündüm.
Bununla su akıntısı dirsek ve kenarlara zarar vermeyecektir. İnşallah Sultan Hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.”
Belgenin sonunda “Bu mektup temmuz ayının üçünde yazılmış ve yazılış tarihinden dört ay sonra ele geçmiştir” kaydı da bulunmaktadır.
Paris’te Institut de France kütüphanesindeki Leonardo arşivinde bulunan, üstadın el yazısını içeren bir köprü taslağının Galata ile İstanbul arasına yapılacak köprüye ait olduğu tahmin edilmektedir.
PEKİ DA VİNCİ'NİN ARZUSU YERİNE GELDİ Mİ?
Bu taslağın tarihi, 1502-1503 yılları olduğundan, mektubun da Osmanlı Sarayı’na bu tarihlerde gönderilmiş olduğu düşünülmektedir.
Bu taslağa göre köprünün genişliği 25 metreden fazladır. Su seviyesinden yüksekliği 41 metreyi geçmekte, uzunluğu ise 350 metreyi bulmaktadır. Köprünün altında gemilerin geçmesine mahsus büyük bir kemer de çizilmiştir.
II. Beyazıt’ın arzusuna ve bazı girişimlere rağmen Haliç’e bir köprü kurulamadı ve İstanbullular 1836 yılına kadar şehrin bu iki yakası arasında kayıkla gidip geldiler.
Yine mektuptan anlaşıldığı gibi, Leonardo sadece Haliç’e köprü planıyla yetinmemiş, Boğaz’a da açılıp kapanan bir köprü kurmayı teklif etmiş. Bu plan, Boğaziçi için düşünülmüş tarihteki ilk köprü tasarımıdır büyük ihtimalle...
Velhasıl keşke gazetelerin kültür sanat editörleri azıcık arşiv karıştırsalar da, böylesi haberlere bizleri de ilgilendiren anekdotlar katsalar...
Bana tüm bunları Bizim Tarihin Tavan Arası'ndan çıkan sanat tarihçi Memo sabah kahvemizi karşılıklı içerken uzun uzun anlattı... Ben de bu sohbetten aklımda kalanları yazmaya çalıştım.