Biz ne zaman bu kadar kötü olduk
Yaş kemale erince geçmişten örnek vermek sanırım zorunlulukmuş onu anladım.
Çocukluk yıllarımızda belli akşamlarda sinemalarda aile matinesi olurdu. Simit ve gazoz alınır ip gibi sıralara dizilirdik.
Filmlerin konuları üç aşağı, beş yukarı hep aynıydı. Başrolde hep zengin bir kız veya adam, karşısında ise fakir kız veya adam vardı.
Bunlardan biri diğerine aşık olur, hemen ardından çiftin arasını bozmak isteyen; tüm kötü karekterleri içinde barındıran başka birisi ortaya çıkardı.
Filmin sonuna kadar bu ızdırapla devam ederdik. Filmin atmosferinde kendisini kaybeden bazı büyüklerimiz kötüye bağırmaya başlarlardı. Ardından iyi karakter filmin son sahnesinde içeri girer ve kötüyü bir şekilde fena benzetirdi.
İyinin son sahnedeki hareketleri bütün sinema tarafından içselleştirilmiş olarak önce alkışlanır daha sonra da dövme teknikleri yerinde icra edilirdi.
O dönemin Türk filmlerinde iyiler tam anlamıyla "iyi", kötüler ise suratına tükürülecek kadar "kötü"ydü.
Öyle kafa karışıklığına sebep verecek bir durum olmazdı. Herkes kötünün ve iyinin kim olduğu konusunda hemfikir olurdu.
Aradan sanırım bir kırk yıl geçti. Hepimiz büyüdük, asıl büyük filmin hayatın kendisi olduğunu anladık. Asıl tokatı da burada yedik.
Sinemada seyirci olarak izlediğimiz filmlerin yerine figüran olarak rol aldığımız hayat geçti.
Başka bir tokatı da iyi ve kötü karakterler üzerinden yedik. Çocukluğumuzdaki belirgin iyi kötü karakterler yerine renk vermeyen gri karakterler hayatımızda yer etmeye başladı.
Asıl yıkıldığımız yer de kötü karakterlerin içimizdeki nefret nedeniyle sevilmeye başladığını görmemiz oldu.
Çocukluğumuzdaki iyi karakterlerin, günümüzde "salak", "aciz" veya "saf" olarak nitelendirildiğini fark ettik.
Eskiden "iyi" içeri girdiğinde alkışlanan film sahnelerinden, "kötü"nün kötülük yaptığında yüzlerde hafif bir gülümsemeye yol açtığı hayata nasıl geçtik.
Artık kahramanlar içeri girdiğinde alkışlayan kesimin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Kötü karakterler daha fazla seviliyor ve ön plana çıkıyor.
Yarışma programlarında bağıran çağıran, tartışma programlarında üst perdeden konuşanları sevenlerin sayısı gittikçe artmaya devam ediyor.
Sakinlik ve bilginin yerini kavga kültürü hızla devralıyor. Radikalizm yalnızca terör örgütlerinde değil hayatın her aşamasında hızla yer alıyor.
Biz ne zaman bu kadar kötü olduk ve bu değişimi nasıl oldu da fark edemedik.
Bilmem ama sizler hala kötü karakterlerin yenildiği film sahnelerini seviyor musunuz?
Eğer seviyorsanız gerçek hayatta neden bunu uygulamıyorsunuz. Yanınızda bir bayan taciz edildiğinde neden kafanızı çeviriyorsunuz, sokakta yaşlı bir kişinin taşıdığı malzemeyi neden elinden almıyorsunuz, neden yaya geçidine giren bir yaya gördüğünüzde üzerine daha hızlı araba sürüyorsunuz, neden, neden?
Kötü film karakterleri bu kadar hatayı bir filmin içinde yapsa "abartıyorsunuz" diyeceğimiz kötülükleri günlük hayatımızın rutinine nasıl sokuyoruz?
Kötü karakterlerin bu kadar belirgin olduğu konularda sırf nefret ediyoruz diye neden görmezden geliyoruz. "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur" felsefesinin sizi de yok ettiğinin farkında neden olmuyorsunuz?
Vatandaşlarımızı şehit eden asker üniforması giymiş teröristlere hep bir ağızdan siz kötüsünüz neden diyemiyoruz?
Biz gerçekten hangi ara bu kadar kötü olduk?