Biz testiyi kırmadan önce söyleyelim
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ikinci kez Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplanacak.
İlkinin olağanüstü şartlarda yapıldığını kabul edersek bu YAŞ planlı ilk şura olacak.
Bundan sonra ülkeyi ve dünyayı bekleyen sorunlarla mücadele edecek TSK kadroları belirlenecek.
Yani, FETÖ ayıklanması dahil; PYD, PKK, sınır ötesi operasyonlar, Yunanistan'la yaşanan "Adalar" sorunların, Kıbrıs ve Irak'ta referandum sonrası yaşanacak oldu bittiler ile mücadele edecek komuta kademesi seçilecek.
Yani sahada mücadele edilecek bir dönemin komutanları belirlenecek.
Ben bazı olayları anlatırken geçmiş tecrübelerden yararlanmak adına yaşanmış olaylara değinmeyi oldukça severim... Sevmekten öte daha aydınlatıcı olduğunu düşünürüm.
Bugünlerde dizisi ve çok konuşulması adına Sultan Abdülhamit Han dönemi ve sonrası ile ilgili bilgi vermek isterim.
Tabii ki benim anlatacağım dış siyaset olmayacak, dönemin Osmanlı ordusunun içine düştüğü problemleri anlatacağım...
Kronolojik olarak bir hatırlatma yaparak konuya girmek isterim. Kronolojiyi iyi takip edelim ki, kimin zamanında ne olmuş anlayalım...
Abdülhamit Han bir önceki sultanın devrilmesinden sonra belli şartlar ile başa getirilmişti.
Yönetime getirildiği sancılı dönemin içinde, sistemi ayakta tutmak için elinden geleni yaptı.
İlk önemli olay da, Meclis-i Mebusan'ın aldığı karar ile Osmanlı-Rus savaşının başlamasıydı.
Ardından ise "31 Mart Vakası" olarak anılan olaya kadar hükmettiği dönemde stratejik hamleler ile ayakta kalmaya çalıştı. Devrildiği andan sonra ise Balkan Savaşları yaşandı.
Bu süreçte Balkan Savaşları'nın nasıl olup da kaybedildiğine iyice bakmak gerekir. Bu savaşlarda askeri anlamda Balkanları iyi bilen binlerce subayın görevden alınması ve yanlış tertiplenme ile savaşların kaybedildiği gibi onlarca askeri analiz yapıldı.
Beni en çok etkiliyen analiz ise "askeriyeye dedikodunun girmesi" olarak yazılan değerlendirmeler oldu.
Çok basit gibi görünen bu neden dönemin kanseri gibiydi. Kurumu içten içe yedi bitirdi!
Aslında askeriyeye siyasetin müdahale etmesinden çok, askeriyenin kendi içinde siyasi tercihler yapması kurumu bitirdi. Çünkü o dönemde güç zaten İttihat ve Terakki gurubunun elindeydi. Yani zaten siyaseti de askerler yapıyordu.
Dönemin askerleri "kim, kimin adamı" diye kendi içinde bölünmüş bir şekilde dedikodu yapmakla uğraşıyordu. Herkes birbirini suçlamaktan işine konsantre olmayı başaramıyordu.
Cephelerde silah arkadaşlığı unutulmuş, "kelle almak" çok daha önemli hale gelmişti.
Balkan Savaşları'na baktığınızda şunu görürsünüz; kuvvet olarak üstün olduğumuz cepheler bile kağıt gibi yırtılmıştır. Emperyalistlerin Balkan cephesinde başardığı en önemli olay nifak tohumunu içeri sokmasıdır.
Bunu yalnızca bize değil bütün ülkelere yapmışlardır. Son on yıldaki dünyadaki gelişmelere bakarsanız bunu sizler de net olarak görebilirsiniz.
Gelelim bu kısa hatırlatmadan sonra günümüze ve 12 Eylül'den sonra TSK'da yaşanan gelişmelere...
TSK darbe sonrasında siyasete müdahale etmekten zevk almış ve bundan da asla vazgeçmek istememiştir. Bu sorgusuz süreç de liyakatin bozulmasına yol açmıştır. En büyük sızma da 1982 yılında yaşanmıştır. Süreç hızlanarak devam etmiş ve yaşanan olaylar görmezden gelinmiştir.
Pazartesi günü sayın Ahmet Zeki Üçok ile bir konferansta konuşmacıydık. Konuşma sırasında bir konuya değindi.
1980'lerin sonunda bir astsubayın, FETÖ'nün Hava Kuvvetleri imamı olduğu iddiası ile itirafta bulunduğunu belirtti.
FETÖ mensubu olarak belirttiği sayı 1200 kişiyi kapsıyormuş... Bu listeden kaçı acaba ordudan atıldı veya ordudan atılmadığı için o gece darbeye kaçı katıldı?
Sorun siyasetin askeriyeye müdahalesi mi, yoksa askeriyenin siyasete müdahale etmesi mi? Cevabı size bırakarak atama dönemine geri döneyim...
Ankara'da hiç de istemediğim bir dönem maalesef yaşanıyor... Siyasetin elinde fazlaca veri olmamasından yararlanmak isteyen suflörler devreye girmiş gibi gözüküyorlar.
Geçmiş zamanlarda hazırlanmış siciller konusundaki belirsizlik ve FETÖ'nün kripto yapısı karar vericileri zorluyor olabilir. Ama eski bir asker olarak bazı önerilerde bulunmak isterim...
Önümüzde yaşanmış bir darbe girişimi ve o gece kendisini ispatlamış kişiler var. Geçmiş yıllarda bunların gazabına uğramış kişiler var. Bir yıldır yaptıkları ile kendini ispatlayanlar var. İşinden başka hiçbir şeye odaklanmayan çalışkan insanlar var. Darbe sonrasında FETÖ'cülerin kafayı takıp suçladığı insanlar var. Yani onlarca bakacağımız veri var.
Kişi kefaleti tabii ki önemli bir veri olabilir ama önemli olan somut verilerdir.
Dedikodu yapanlara prim verildiği gibi bir izlenim FETÖ'nün en çok sevineceği süreç olacaktır. Çünkü onlar dedikoduyu ve iftirayı en iyi yapanlardır.
Gerçek bir asker ise Atatürk'ün söylediği gibi; "Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır" ilkesinde olduğu gibi yalnızca çalışandır.
Eskiden halkımız yalnızca komuta kademesinin şekillenmesini merak ederdi şimdi ise alt kadroları bile takibe almış durumdadır.
Seçim sürecinin kolay olmadığının farkındayız ama sürecin şeffaflığı devletin elini güçlendirecektir. Hata yapmamak mümkün değildir, önemli olan stratejik hata yapmamaktır.
Sorun yalnızca FETÖ'nün temizlenmesi değil, bundan sonra yaşanacak sorunlarda bedenini taşın altına koyacak komutanların göreve getirilmesidir.
Dedikodu yapanlara bir tavsiyem olacak; yarın yine TSK içinde dedikodu yaptığınız meslektaşlarınızla göreve devam edeceksiniz. Onurlu bir asker gibi şüpheli bir durumu tespit etmiş iseniz savcılığa başvurun yoksa sonsuza kadar susun.
Balkan Savaşları'nda emperyalistlerin tuzakları neydi unutmayın, dedikodu...
"Her ağacın kurdu kendi içinde olur" aklınızdan çıkarmayın.