Bu ayıp değil mi?
Çürüme çok fena bir şey…
Çürüyen şeyler açıkta kalırsa çevreyi rahatsız edecek bir hava doğar.
Onun içindir ki, çürümenin önüne geçmek veya çürüyen şeylerden kurtulmak insanlar için hep önemli olmuştur.
Siyasette çürüme toplumda yozlaşmayı, yolsuzluğu beraberinde getirir.
Medya bu çürümeyi zamanında görmez, uyarmaz ise kendisi de çürür.
Medyanın “dördüncü güç” olarak ele alınmasının nedeni çürümeye karşı vazife görmesidir.
Siyaset ile birlikte medya çürüdüğünde en fena durum ortaya çıkar.
Neresinden başlayıp, neresinden devam edelim ki, yıllar önce bulunduğu partisinden ayrılmış, bir başka siyasi partide siyaset tercihinde bulunmuş, orada belediye meclis üyesi olmuş, hali hazırda da o partide devam eden bir kişi, önceki partisindekiler adına konuşuyor ve medya da bunu hiç irdelemeden sanki o kişi partisinden hiç ayrılmamış, yeni bir siyasi parti içinde değilmiş gibi haberleştiriyorsa üstelik bunu bile isteye yapıyor ise kime, nasıl “edep ya hu!” diyelim ki?
İsmi gerekmiyor, bir zat, şu anda CHP’de siyaset yapıyor. Doğrudur, geçmişte MHP’de imiş… Türkeş Bey ile hukuku yüksekmiş… Sonrasında yollarını ayırmış. Nedeni odur, budur, farketmez. Ama artık kendi iradesi ile, tercihi ile partisi CHP olmuş.
CHP’den Yenimahalle Belediye Meclis Üyesi seçilmiş.
Güzel. Bu da kendi tercihi.
Kimsenin diyeceği bir şey olmaz. Kimse çıkıp da bu niye CHP’de demiyor ki…
Kendisine yakıştırıp uygun bulmuş ise orada olması hakkıdır.
Ancak CHP içinde bir başka siyaset aidiyeti izhar etmeye kalkışıyor ise bu önce CHP’lilerin sorgulaması gereken bir durumdur.
CHP’li değilse niye CHP’de olduğunu en azından sormaları gerekir…
Bu kişi, bir kısım arkadaşları ile toplantı tertip etmiş, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Bozkurt Kemal Kılıçdaroğlu” olarak vasfetmişler…
Genel Başkan olarak Partisini HDP’ye teslim etmiş kişiye “Bozkurt” demek, hele de bir Eylül’de Türkeş’e, dava arkadaşlarına, şehitlere, gazilere saygısızlık değilse nedir?
“Bozkurt” denilen kişi, HDP ile görüşmekten hiç çekinmiyor, bunu söylemekten imtina etmiyor, birlikte fotoğraf vermekten gurur duyuyor, Demirtaş’a şeref madalyası takmaktan söz ediyor…
Partilileri hızlarını alamıyor, HDP ile ortak hükümet diyor, peşinden Diyarbakır’ı Kürdistan’ın parçası olarak niteliyor; kimse bunlara ses çıkarmıyor, ancak bu zat, Kılıçdaroğlu’nu “Bozkurt Kemal” yapıyor…
Üstelik Ülkücüler adına konuşuyor ve sonuna kadar ülkücülerin Kılıçdaroğlu’nun yanında olduğunu belirtiyor…
Hadsizlik dersen, hadsizlik.
Nezaketsizlik dersen, nezaketsizlik.
Etik dışılık dersen, etik dışılık…
Bir zamanlar bir topluluğun içinde bulunmak, ayrıldıktan sonra o topluluk üzerinde ayrılana bir rüçhan hakkı verir mi?
Bazı caniler vardır. Boşanır, başkasıyla evlenir, ancak boşandığı kadının peşini bırakmaz. Taciz eder, fırsatını bulursa katleder.
Şimdi bu kişilerin yaptığı da böyle bir şey, “Bana yar olmayan kimseye olmasın” mantığı ile hareket ediyorlar. Siyasette ne seviye bırakıyorlar, ne etik, ne de ilke…
İnsanlar ancak ilkeleri varsa, değerlidir.
Kendimize değer katan hususlardan uzaklaşırsak insanlıktan da, erdemden de, uzaklaşırız.
Yıllardır kapısından geçmediğimiz, yolunu bilmediğimiz siyasi partinin ve ideolojik duruşun arkasına sığınarak, yeni kapıda siyaset yapmak yerine şahsiyetle, bilgiyle, birikimle, duruşla yapıldığında siyasete bir katkı sağlamak mümkündür…
Böyle olunca değer kalmaz, tribünlerde bağıranlar kadar ancak etki yaratılır. Olan sesinize olur…