Bu kadar ucuz mu?

Ahmet Altan, Türkçeye küsmüş, kitabını İngilizce yayınlatmış.

Kitabın bir bölümü medyamıza düştü.

Ne hikmetse çeviri de tıpkı yazarının üslubu.

Keşke yazmaya da küsseymiş.

Gözaltına alındığı sabahı yazmış. “Seni Taraf’a yayın yönetmeni yaptık” diyenlere, neden “Yapamam, ben romancıyım” demediğini yazmamış.

Kendisini “tüm muhalifler”le eşitleyerek, muhalefet etmenin demokratik kutsalını kirletmeye kalkmış.

Bir medya hocası olarak, gazetecilerin yazdıkları tek bir sözcük için bile hapse girmelerini kabul edemem.

Ama Ahmet Altan gazeteci değil.

Babasının ismine yaslanarak gazeteciler dünyasında takılan bir edebiyatçıydı.

Taraf’ı yönetirken de, önüne konan bavul dolusu uyduruk belgeyi gazeteci titizliğiyle incele(ye)medi.

Kendisini almaya gelen polislere kahve ikram edişini yazmış. Rahatlığa bakın.

Bu ülkede haksız yere baskına uğrayan hiç kimsede bu rahatlığı görmedik.

Nedim Şener, Ahmet Şık anlatsın, tutuklanan subaylar anlatsın.

Tüm masumlar anlatsın, gözaltına alınırlarken kahve ikramı düşünmüşler mi?

Ben mesela.

Ahmet Altan Taraf manşetinde, tutuklanmam için hedef gösterirken aklıma hiç kahve gelmedi, sadece “Anneme kim bakar o zaman” sancıları çektim.

Efendim, yazdıkları kimilerinin yüreğine bıçak gibi saplanmışmış.

Yönettiği(!) gazeteyle hayatları harap olan onca insanın yüreği ne olacak?

Kuddusi Okkır’ın ya da Ali Tatar’ın topraktaki yüreği çürümüş müdür?

Annem, kızının adını da yamadıkları Ergenekon davasının düştüğünü bile göremedi.

Altan bu kadar suçtan, gazeteci kılığına bürünerek kurtulamaz.

Ona tutuklu gazeteci muamelesi yapılırsa, Mumcu’lara, İpekçi’lere hakaret olur.

Ben kin duymam, sadece adalet arıyorum.

 YENİ OLUŞUMLARIN EVE YANSIMALARI

Kahvaltıda gazetesini okuyan babam, başını kaldırdı “Seçimlere girip kazanamayan partileri kapatmalılar, bu ne yaaa” dedi.

Benim özgürlükçü babam!

“Her parti kendi oy oranında Meclis’te temsil edilsin” diyen babam.

Baktık, Davutoğlu haberiyle, eski bakan Ufuk Söylemez’in sözleri yan yanaydı.

Söylemez, eski bakan Rıfat Serdaroğlu’nun “Çoban Ateşi” oluşumunun umut verdiğini açıklamış.

“Üç kişiyi bulan herkes iktidara yürüdüğüne inanıyor”, babam isyanlardaydı.

“Sıkma canını” dedim, “kahvaltını yap.“

Çayını yudumlarken mırıldandı, “Ne içiyorlarsa benim de ondan içmem lazım.”

“Baba” dedim, “son haftada onca çelişkili şey oldu, sen kıza kıza buna mı kızdın?”

“Neymiş onlar” dedi, gergindi.

Sıraladım;

Mesela.

Erdoğan CHP’ye yaklaşıyor diyorlarken, İYİ Parti de AK Parti’ye yaklaşıyormuş.

E, zaten CHP de HDP’ye yaklaşmıyor muydu?

Sen böyle bir ülkede seçmensin.

“Bir psikiyatra gitmeliyim” dedi babam.

Mesela.

Meşhur sporcumuz Arda Turan, cinsel taciz, silah taşıma, silah kullanma suçlarından yargılanıyor!

Utançtan sokağa çıkamaz sanırken 2 yıl 8 ayla sıyırdığı için sevinçlerde.

İşi okumak, araştırmak, eleştirmek olan Uğur Dündar’a “eleştiri”den okuma cezası veriliyor.

Canan Kaftancıoğlu yıllar önce attığı tweet nedeniyle 9 yıl ceza alırken, azılı teröristi ekrana çıkaran TRT, kendisini “ifade özgürlüğü”yle savunuyor.

Babam, “Ben antidepresana başlamalıyım” dedi.

Gazeteyi bırakıp, bulmacasını çözmesini söyledik.

 BU İŞ BÖYLE OLMAZ

HDP önünde çocuklarını isteyen anneler var ya doğru yönetilse, tarihin en etkili olaylarından olabilir.

Dünya kamuoyuna gereken evrensel her şey var;

Anne var, çocuk var, acı var, kararlılık var.

Çocuk kaçırma var. Dağda çocuğun öldürülme ihtimali var.

Dünya bu olayı konuşuyor olabilirdi;

Bakanlar HDP kapısına gitmeseydi.

Sanatçı şovuna dönüştürülmeseydi.

Organize bir iletişim desteği verilseydi.

 İKİ İYİ HAREKET

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanlarını daveti iletişimsel açıdan iyi hareketti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Elbette belediye başkanlarımız gidecek” demesi de özgüven açısından iyi hareketti.

Fakat. Toplantıda Whatsapp grubu kurulması fikri fenaydı.

 KARŞIYIM

Aspendos, Bodrum Antik Tiyatro gibi tarihi mekânların konser, gösteri, performans için kullanılmasına karşıyım.

Caretta caretta’lara, yabani kuşlara çip takılmasına karşıyım. Hayvanları rahat bırakın kardeşim.

Şimdi de Ayder’de olduğu gibi, nerede doğa varsa oraya otel vs. diken turizm yatırımlarının tümüne karşıyım. Kalkınacaksanız üreterek kalkının yaa.

Turizm, bir bölgedeki doğayı bozuyor, üretimi bozuyor, insanı bozuyor kardeşim.

 İKİ YANIM KAVGADA

Bir yanım “Ne kadar yufka yürekli gazeteciler var, Ahmet Altan’a üzülüyorlar” diyor, diğer yanım “Sen öyle san, FETÖ yeniden hortlarsa diye o tarafa yatırım yapıyor olmasınlar” diyor.

Bir yanım, “Galiba ‘Kızkardeşler’ filmi güzel, izle” diyor, diğer yanım “Kendine bu kötülüğü yapma, sen festival filmi sevmezsin” diyor.

Bir yanım “Süheyl Batum hocaya bir sor, Galatasaray Divan Kurulu üyelerinin yaş ortalaması kaç?” diyor, zira divan toplantısı tekaütler topluluğu gibi. Diğer yanım, “Yaş deneyim demektir, iyidir iyi” diyor.

Bir yanım yamaç paraşütüyle Karadeniz’e atlayan Cengiz Er’e “Yaşından utan hiç yakışıyor mu riskli heveslere koşmak?” diyor, diğer yanım “Amaan bırak adam biraz stres atsın” diyor.

 İLAHİ

Neymiş? CIA Moskova’daki ajanını geri çekmiş.

Şuna ajan değiştirdik demiyorlar da, zekâmızla alay ediyorlar.

Haberi okuyunca, tanık olduğum bir olayı hatırladım.

Yeni bakan olmuş bir arkadaşıma, deneyimli siyasetçi olan başka bir arkadaşım şöyle bir öneride bulunmuştu:

“Makam odanda dinleme böceği araması yaptır. Bulunca da sakın dokunma.”

Önerisine şaşırmıştık.

Bizimki devam etti, “Eğer o böceği yerinden çıkarırsan, bir dahakini nerene koyduklarını bilemezsin. En iyisi mi sen böceğin yerini bil, ona göre konuş.”

 GÜLEYİM Mİ, AĞLAYAYIM MI?

İngiliz The Guardian “Türk dizileri dünyayı nasıl ele geçiriyor”a cevap aramış.

Dizi önemli, zira kültür transfer ediyor.

Ve fakat. En çok satılan dizilerimize bakıyorum.

Zekâmızın pırıltısı yok.

Amcasının karısını baştan çıkaran var.

Bir gecelik ilişki karşılığında epeyce para ödemeye hazır adam var.

Ömrünü Harem’de kadın kovalamakla geçiren padişah var.

Genç bir kıza tecavüz ve tecavüzcüyle evlendirme var.

Sonra da diyorlar ki, “Türkiye ne şahane bir ülke ama kendini anlatamıyor.”

İşte anlatıyorsunuz ya!

 GÜZEL İŞ

Jandarma Genel Komutanlığı bazen o kadar güzel iletişim işi yapıyor ki, “işi öğrenmişler” diyorum.

En son, emekli edilen narkotik köpeğine mangalda sosis haberi paylaştılar.

Haberin fotoğrafı da içeriği de doğru kurgulanmıştı.

İyi iş, iyi iştir.

 AZİM BÖYLE BİR ŞEY

Haluk Levent “En güvenilir sanatçı” seçildi.

Şaşırdım mı? Hayır.

Bildiğim kadarıyla bir iletişim şirketiyle çalışmıyor. (İstanbul iletişim sektörünün hali ortada.)

Kötü günler geçirdi. Alacak verecek olayları yaşadı.

O günlerde üzeri çizilmiş kenara konmuştu.

Neredeyse küllerinden doğdu Haluk Levent.

Kötü günlerinde de severdim kendisini, bugün de.

Not: Kamuoyu denen şey, fırtınalı denizde, gemideki yük gibidir. Dalgalara göre yer değiştirir.

AKLIMDA KALAN

1.Sumru Yavrucuk’un annesiyle ilgili sözleri: Ayşe Arman söyleşisinde Sumru Yavrucuk diyor ki “Bir gün kendimizi annemize benzerken buluruz. (…) Ben mesela, annemi özlediğimde ellerime bakarım hep. Çünkü ellerim tıpkı annemin elleridir.” Okuyunca kötü oldum. Nereye bakarsam annem. Her yanım annem. Sadece, annemi özlediğimde Sumru Yavrucuk gibi ellerime değil, ayaklarıma bakmam lazım. Annemin elleri o kadar güzeldi ki, ince, uzun parmakları o kadar zarifti ki, kızardım ona, “Neden ellerim değil de ayaklarım sana çekmiş?” Gülerdi, ellerine bakardı. Annem ellerini severdi.

2.23 Nisan’ın 100’ü: Geçen hafta, Soner Arıca “Nallıhan iğne oyaları festivali”nde, Edis “Beylikdüzü barış ve sevgi buluşması”nda, Ebru Yaşar “Turşu festivali”nde konser verdiler. Belediyenin parasını kasalarına koydular. Bilet derdi yok, izleyici geldi gelmedi derdi yok. Eğer, 23 Nisan’ın 100. Yıl kutlamaları topyekûn bir festivale dönüşmezse, yine popçulara para kazandırma şenliğine dönüşmüş olacak. Kaldı 221 gün! [email protected] @23nisanin100u #23nisanin100ü

 

Diğer Yazıları