Bu kez Lütfü Oflaz'ın temennilerine 'amin' diyoruz!

Geçtiğimiz hafta medyada en çok konuşulan konuların başında, Lütfü Oflaz'ın Independent Türkçe için kaleme aldığı köşe yazısı yer aldı.

Gazeteci-Yazar Lütfü Oflaz'ın "Müslümanlar çocuk üretme fabrikalarıdır; bu fabrikalar savaşta bile çalışır" başlıklı yazısı, kendisini tanıyan ve yakından takip eden pek çok okurunu büyük bir şaşkınlığa uğrattı.

'Eski Türkiye'de yaşanan çifte standartlar ve haksızlıklar karşısında uzun yıllar muhafazakar vatandaşlar ile birlikte saf tutan Oflaz'ın "İslamofobik" bulunan yazısı büyük bir tartışmayı beraberinde getirdi.

Kendisinden hiç beklenmeyen ifadelerin yer aldığı ve çok farklı anlamlara yorulabilen bu yazısında Oflaz, Müslümanlar hakkında, "Müslüman aleminin başlıca üretimi çocuk üretimidir! Müslümanların evleri çocuk üretme fabrikaları gibidir! Müslüman alemi bilim, teknoloji üretmez." değerlendirmesinde bulundu.

Oflaz'ın, buna mukabil, gayrı müslimlerin çocuk üretmek yerine teknoloji üretmekle meşgul olduklarına yönelik yorumlar yapması ise birçok kesim tarafından 'ırkçı bir yaklaşım' olarak algılandı.

Bununla birlikte, söz konusu yazısı nedeniyle Lütfü Oflaz'a muhafazakar camiadan çok sert eleştiriler geldi.


"EĞER MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞI YAPMAK BUYSA..." 

Oflaz ise geçtiğimiz gün, büyük tartışma yaratan o yazısına yeni bir köşe yazısı ile açıklık getirdi.

Yazısında Nâzım Hikmet'in meşhur "Vatan haini" şiirine gönderme yapan Oflaz, "Yazın en iri puntolarla, bu yazar Müslüman düşmanlığına devam ediyor hâlâ!" cümlesini makalesinin başlığına taşıdı.

Oflaz yeni makalesinde, ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteciler özelinde, söz konusu kesimin misafir bir ülkedeki kontrolsüz popülasyonuna yönelik eleştirilerini yineleyerek, maksadını detaylandırdı.

Üslubuna hiç katılmadığımız ve çok sert eleştiriler yönelttiğimiz "Müslümanlar çocuk üretme fabrikalarıdır; bu fabrikalar savaşta bile çalışır" başlıklı köşe yazısı gibi, Oflaz'ın yeni köşe yazısını da orijinal metni ile yayınlıyoruz.

Lütfü Oflaz'ın yeni yazısında, İslam coğrafyası ve Müslümanlar için bulunduğu temennilere ise bu kez var gücümüzle  "Amin" diyoruz!..

İşte Oflaz'ın Independent Türkçe'de yer alan yeni makalesi:

- Yazın en iri puntolarla, bu yazar Müslüman düşmanlığına devam ediyor hâlâ!

Komşunuzun evinde yangın çıksa…

Komşunuz çoluk çocuk sokakta kalsa…

Ve siz kıt kanaat geçiniyor olmanıza, yoksulluk sınırında yaşamanıza rağmen komşunuza evinizin kapısını açsanız…

Evinizi, ekmeğinizi onunla paylaşsanız…

Size sığınan komşunuzun ne yapması gerekir?

Mesela Türkiye’ye sığınan Suriyeli komşularımızın ne yapması gerekir?

Kendime baktıracak bir komşu bulmuşken, komşum çoluk çocuğunun boğazından kesip bize yedirirken, ben zevkimden vazgeçmeyeyim; yarım düzine çocuğum varken, buna yarım düzine çocuk daha ekleyip onları da komşuma baktırayım demeniz mi gerekir?

Yoksa komşuma zaten yeteri kadar yük oluyorum, başka çocuklar üretip de ona daha fazla yük olmayayım demeniz mi gerekir?

Elbette size sığınmak durumunda kalmış komşunuza evinizin kapısını açmanız doğrudur.

Ancak komşunuzun zevkinden vazgeçmeyip daha fazla çocuk üreterek size daha fazla yük olması doğru mudur?

Bu soruyu sorduğunda sana “Suriyeli sığınmacı düşmanı” damgası vurulur.

Nitekim geçen haftaki yazımda, sekiz yıldır Türkiye’de sığınmacı olarak yaşayan Suriyeli komşularımızın, resmi rakamlara göre yılda 187 bin çocuk üretmelerini sorgulayan bir yazı yazdım.

O yazıda Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Yemen’e kadar Müslümanların savaşta bile hız kesmeden çocuk üretmelerini de sorguladım.

Bakıp besleyemeyeceği kadar çocuk üretip o çocukları sefilliğe, eğitimsizliğe, açlığa ve de açlıktan ölüme mahkûm eden zihniyete karşı çıktım.

Ve yazımı “Çok çocuk üretmek için değil, bilim, teknoloji üretmek için gayret sarf etmeliyiz” cümlesiyle noktaladım.

Bakın “Güneşe tapıyorlar” dediğiniz Japonlar, bilim, teknoloji üretmekte dünyada en önlerde bulunuyor.

“İneğe tapıyorlar” dediğiniz Hindistanlılar, bilgisayar yazılımcılığında, bilişim alanında dünyada başı çekiyor.

Yine bu Hindistanlıların Uzay Araştırma Kuruluşu, Ay’a uzay aracı yollayıp Ay’da su aramaya girişiyor.

“Buda’ya tapıyorlar” dediğiniz Çinliler, başta bilim, teknoloji olmak üzere birçok alanda dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD’yle yarışıyor.

Hıristiyanlar, Yahudiler, Şintoistler, Budistler, Hinduistler, Deistler, Ateistler bilim, teknoloji üretmek için kafa yoruyor, çaba sarf ediyor.

Bisikletten uçağa, televizyondan cep telefonuna, bilgisayardan robota ve de yapay zekaya kadar insanların hayatını kolaylaştıran her şeyi onlar bulup insanlığın hizmetine sunuyor.

Hastalıkları teşhis ve tedavi eden tıbbi araç gereçleri, hastalıklara derman olan ilaçları onlar bulup insanlığın hizmetine sunuyor.

Müslümanların ise onlar gibi bilim, teknoloji üretip insanlığın hizmetine sunamaması beni rahatsız ediyor.

İstiyorum ki, Müslümanlar da onlar gibi bilimde, teknolojide ileri gitsin.

Müslümanlar da insanların hayatını kolaylaştıran, insanları sağlığına kavuşturan araç gereçleri bulup insanlığa hizmet etsin.

İnsanlığa hizmet etsin ki, Müslümanlığı insanlık aleminin gözünde yüceltsin.

Başkaları işi yapay zeka yapmaya vardırırken, insan gibi robotlar yaparken, uzayda yaşam alanları kurarken, Müslümanlar onları seyretmesin.

Müslümanlar dendiğinde insanlık alemi, “Onlar bilim, teknoloji üretmezler; sadece çok çocuk üretirler” demesin.

İstiyorum ki Müslümanlar cehalet bataklığından kurtulacak, cahiliye devrine son verecek zihinsel devrimi gerçekleştirsin.

Bunu yapabilmeleri, sarsılıp kendilerine gelmeleri için iğnelemek yetmiyorsa, çuvaldızı batırıyorum.

Dost acı söyler misali, içlerini acıtarak, kalplerini kanatarak da olsa bunu yapıyorum.

Kifayetsiz yumuşak cümlelerle değil, vurduğu yerden ses getiren cümlelerle, “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” misali onlara sesleniyorum.

Ayağa kalkmalarını, bilim, teknoloji yarışına katılıp koşmalarını istiyorum.

Müslümanları cehalet bataklığından, cahiliye devrinden kurtaracak zihinsel devrim gerçekleşsin istiyorum.

Bakıyorum da insanlığa hizmet eden bilimsel, teknolojik buluşları yapan gelişmiş ülkeler, en çok kütüphaneye gidilen, en çok kitap okunan ülkeler.

Bu gelişmiş ülkeler sorgulayan, araştıran zihinlerin linç edilmediği ülkeler.

Günde beş vakit ibadethaneye gidip de yılda bir vakit bile kütüphaneye gitmezsen, cehalet bataklığından kurtulamaz, cahiliye devrine son veremezsin.

Ömür boyu dua okuyup da ömür boyu bir kitap bile okumazsan bilimsel, teknolojik buluşları gerçekleştiremezsin.

Cehaletten kurtulmadıkça, cahiliye devrine son vermedikçe, bilimsel, teknolojik buluşlar yapamadıkça da insanlığa hizmet edemezsin.

İnsanlığa hizmet edersen, insanlık aleminin gözünde Müslümanlığı yüceltirsin.

İşte böyle düşündüğüm, böyle yazdığım için, kimilerince “Müslüman düşmanı” olmakla suçlanmaktayım.

Eğer Müslüman düşmanlığı yapmak buysa, evet ben Müslüman düşmanıyım!

Yazın en büyük harflerle, en iri puntolarla…

Bu yazar Müslüman düşmanlığına devam ediyor hâlâ!

KÖŞE YAZISININ ORİJİNAL METNİ İÇİN TIKLAYIN

 

 

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.