Bu konuşan içindeki hangi sen? Tanıyamıyorum bazen
İnsan kendini gerçekleştirmeye gelir dünyaya diye düşünürdüm; kendini bulmaya, tanımaya, anlamaya, keşfetmeye…
Bu yüzden ne kadar kendin olabilirsen, ne derece kendin kalabilirsen sevinmelisin derdim hep içten içe…
Ama tuhaf bir matematiği var evrenin; sen neye niyet edersen, en çok neye gayret edersen adeta sınarmışçasına seni onun aleyhine kuruluyor her şey bazen…
Maksadın kendin mi kalmak!
Bak gör öylesine ilişkiler çıkacak ki karşına, bütün ezberin bozulacak…
Niyetin özündeki çocuğu mu korumak!
Hiç merak etme, öyle aşklar yaşayacaksın ki önce o çocuk yok olacak…
Ve fakat kabahat bende olmalı; mümkün değil bu kadar insan aynı yerde duramaz yoksa…
Dostlarım, yakınlarım, arkadaşlarım, ailem, sevgilim…
Bu büyük beklentiyi ben yaratmış olmalıyım onların gözünde; artık eminim...
Aksi halde kesinlikle bu kadar bencil olmazlardı; beni göz göre göre bu kadar yormazlardı…
Ben kaç adım atarsam atayım nedense milim kıpırdamadıkları o yere; dayanamaz – kıyamaz onlar da yaklaşırlar, yakınlaşırlardı…
Ama yapmıyorlar; tek bir adım bile yetecek bütün iyi niyet köprülerini korumama içimdeki, inatla atmıyorlar…
Bu nasıl bir doyumsuzluk pınarıdır ki ruhlarında beni tüketen, ne kadar içerlerse içsinler, asla doymuyorlar…
Yüzlerine gülümseyerek bakmaya çalışmaktan, aynada kendimle yüzleşemez oldum…
Bunca kalabalığın arasında neden sesimi duymuyor hiç kimse, ben kendi sessizliğimde boğuldum…
Şimdi bir sigara daha yakıp, ufuklara dalıp yeni kararlar alacağım ama halim yok…
Neye dua etsem olmayacak biliyorum yine, o büyü mutlaka bozulacak bir şekilde, yorgunum çok…
İnsanları mutlu etmeye çalışmaktan geriye ben kalmadım…
En çok da sana dargınım ama bilmiyorsun bile sevgilim; bizi Allaha ısmarladım…