Bu nasıl milliyetçilik?
Daha çok değil yüz yıl önce aynı vatanda, aynı devletin bayrağı altında idik.
Sonra araya büyük savaş ve nifak girdi, düşman hesapları galebe geldi ve ayrıldık.
Ayrılık acılarını herkes bulunduğu yerde farklı şekilde içinde, yüreğinin derinlerinde hissetti.
Her kederde, tasada yine birlikte olduk, her kıvançta yine aynı coşku içinde bulunduk.
Bir diktatörün anaforunda bir kez daha perişan oldular, yerlerinden, yurtlarından, evlerinden, çocuklarından, varlıklarından kopmak zorunda kaldılar.
Türkiye kucak açtı. Kardeşlik yaptı. Komşusu açken, perişanken tok yatmadı ve Müslüman bir Türk’ün ahlaki duruşunu sergiledi.
Ülkemizde dört milyona yakın Suriyeli var. Mağdur ve Türkiye olmasa çaresizler…
Barışa kavuşsalar ülkelerine dönmeye hazır büyük çoğunluğu. Ama barış onların ellerinde değil.
Türkiye barış için büyük bir mücadele veriyor. O gün gelinceye kadar da kardeşliğin her türlü gereğini de yine yerine getirecektir.
Ancak birileri çıkıyor; tarihimize ve talihimize aykırı, inançlarımızla ve kardeşliğimizle bağdaşmayan, ülkümüzle uyuşmayan mesajlarla kafa karıştırıyor. Yaptıklarını sözüm ona “milliyetçilik” olarak sunmaya kalkışıyor.
Hatta bir adım ötesine geçiyor, “Bunlar gitsin Doğu Türkistanlılar gelsin” diyor.
Doğu Türkistan’da bir insanlık dramı yaşandığı elhak doğrudur.
Bunun için de yine en büyük mücadele Türkiye ve Türkler tarafından verilmektedir.
Her uluslararası platformda, her sivil toplum örgütünün gündeminde Doğu Türkistan meselesi bu gün ilk madde olarak kendisini göstermektedir.
Ancak bir mağdur ve mazlum halkın davasını savunmak, haklarını istemek nasıl bir vicdanla diğerinin haklarını yok saymakla veya diğerini koruyup gözetmekten vazgeçmekle tevlit edilebilir?
Böyle bir milliyetçilik anlayışı olabilir mi?
Türk’ün milliyetçiliği tarih boyunca hiçbir şekilde ırkçı, ayrımcı olmamıştır. Hars ve medeniyet üzerine yükselmiştir.
Aynı kültür ve tarih coğrafyasının bir tarafında Orta Asya, Türkistan varken, diğer tarafında Ortadoğu, merkezinde Anadolu, bir diğer yanında Sibirya’ya kadar uzanan Kafkasya, ama kesinlikle göz ardı edemeyeceğimiz Balkanlar ve elbette Afrika vardır.
Türk, sadece kendisi için olan bir millet değildir; Türk, tarih boyu yoldaşlık ettiği, kader birliği yaşadığı her millet için vardır.
Türk, dünyaya karşı da, insanlığa karşı da çok büyük sorumluluğun cisimleşmiş halidir. Türk barışın adıdır.
Kimsenin Türk’ü küçük düşürmeye, Türk milliyetçiliğini ırkçılıkla, ayrımcılıkla anılacak bir noktaya taşımaya hakkı yoktur.
Suriye’deki mağdur ve mazlum da, Myanmar’daki mağdur ve mazlum da, Doğu Türkistan’daki mağdur ve mazlum da vefalı Türk’ün ilgi ve himayesini beklemektedir.
Kimsenin Türk’ün kültüründen, tarihinden, medeniyetinden süzülüp gelen bu büyük hamiyet duygularını küçültmeye gücü yetmez.
Türk’e, kendi küçük ve dar ufuklarını, yanlış düşüncelerini enjekte etmeye kalkışmak hiç kimsenin haddi değildir.