Bu sabah sağır olarak uyandım...
Dünyanın sağ yanı susmuştu, sol yanı çok gürültülüydü.
Düşün bir sabah kalkıyorsun ve bir kulağın işitmiyor. İlk aklına gelen ne olurdu?
Ben bu sabah sağ kulağım işitmiyor hatta hissetmiyor olarak uyandım.
Hafta içi kulaklarım çok çınlamıştı. Herhalde beni bir konferansta anıyorlar diye düşündüm. Hafta sonu ise sağ kulağımda hafif bir tıkanıklık vardı. Pazartesi tıkanıklık geçmeyince doktora görünmeye karar verdim. Salı sabahına randevumu aldım.
Ancak uyandığımda sağ kulağımın yerinde büyük bir sessizlik vardı.
Üç gündür hafif olarak tecrübe ettiğim 180 derece duyma durumunu yoğun olarak yaşıyordum. Ne tuhaf varlıktır insan, 360 derece duyduğunun farkında bile değildir. Kulaklardan biri gidince bir diğerinin dünyanın ancak yarısını duyduğunu anlar. Tek kulakla işittiğinde sesin hangi yönden geldiğini anlayamıyorsun. Oryantasyonu, yön duygusunu ciddi olarak tahrip ediyor.
Doktora giderken yolda kulak tıkanıklığıyla ilgili bir yığın makale okudum. Kulaklığı bir sağa bir sola takıp duyma becerimi ölçtüm. Hayır, sağ kulağım neredeyse hiç duymuyordu.
Şişli Kolan Hastanesi’nde Op. Dr. Hüseyin Vural’a muayene oldum. Kulak zarımın, kulak yolumun, orta kulağımın, burun, geniz ve boğazımın gayet sağlıklı olduğunu söyledi.
Yapılan ses testinde sağ kulağımda yüzde 87 işitme kaybı olduğu tespit edildi. Ani işitme kaybı teşhisi kondu ama neden olduğuna dair hiçbir şey bilmiyoruz.
Hemen kortizon tedavisine başlandı. Hayatımda ilk kez kortizon alıyorum. Bir yığın ilaç yazıldı. Ben ilaç içmemekle övünürüm! Şimdi her gün bütün o ilaçları içmek neredeyse yarım saatimi alacak.
Vakit kaybetmeden hiperbarik oksijen tedavisine de başlamam gerekiyormuş. En az 20 seans alacağım bu tedavi ise ateş pahası.
Ve bütün bunların sonucunda işitme yetim geri gelebilirmiş, kısmen geri gelebilirmiş, hiç gelmeyebilirmiş. Üç ihtimal var önümde. Duam odur ki işitme yetim tamamen geri gelsin. Eskisi gibi 360 derece duyabileyim.
Aklıma ilk Beethoven geldi. O da sağırdı ama dünyanın gıpta ettiği bir besteciydi. Sonra içimdeki seslerden biri “Kendini kıyasladığın adama bak” dedi. Bir kulağımda işitme kaybı var ama maşallah iç seslerde herhangi bir azalma yok! Kimsenin beni dövmesine gerek yok işte, ben kendi kendimi yeterince hırpalıyorum zaten.
“Sağ kulağınız bir daha hiç duymayabilir” diyen doktoruma üzüntüyle ilk söyleyebildiğim, “Bundan böyle kulaklıkla müzik dinleyemeyeceğim yani” oldu.
Çok para verip aldığım Beats kulaklığımı düşündüm hemen. Dolar da yükseldi, tabii iyice kıymete bindi.
Hayret içindeki doktorum, “Tedavi sonucu işitme kaybı giderilemezse veya kısmen giderilirse çok daha önemli konularınız olacak. Müzik dinleyememek onların yanında hiçbir şey” dedi.
Bundan 11 yıl önce evim soyulduğunda en çok içinde 8000 şarkı olan iPod’un gitmesine hayıflanmış biriyim ben. Doktor bu bilgiye sahip değil. Hiçbir şey yapmadan dalgadır, ormandır, rüzgârdır, kuştur saatlerce doğayı dinlediğimi bilmiyor. New York’tan kalkıp İstanbul’a inene kadar Famous Blue Rain Coat şarkısını 12 saat aralıksız dinlediğimi bilmiyor.
“Hafta sonu Kaz Dağları’nda çadır kuracaktım. Kampa gidebilir miyim” diye sorduğumda hâlâ bana alışamamış olan doktorum hayretle ve sabırla cevap verdi:
“Tedavi olmalısınız. Oksijen tedaviniz her gün 2 saatinizi alacak ve hemen başlamanız gerekiyor. Kampa gidemezsiniz. Üç gün sonra kontrole gelin. Duruma göre kulak MR’ı da çekebiliriz.”
Tanrıların Truva Savaşını izlediği, Afrodit’in ilk kez âşık olduğu yere, İda’ya, gidemiyorum yani! Çadır hayali başka bir kamp planına kaldı.
Bu sıralar yeni çıkacak kitabımla ilgili tatlı heyecanlar yaşarken, sağ kulağımdaki bu işitme kaybı… Ne diyeyim iyi olmadı.
Bu rahatsızlığın içsel, ruhsal, karmik nedenlerini de düşündüm. Acaba dinlemekle ilgili bir problemim mi var?
Duymayı reddettiklerim mi var? Duymamam gerekenler mi var? Çok dinledim artık dinlememem, belki daha fazla konuşmam gerekiyor.
Reçeteye yazılan ilaçların ve oksijen tedavisinin dışında doktorum bir de “Bol bol sakız çiğe” demesin mi?
Daha geçen hafta yoga dersimi beklerken, sakız çiğneyen bir kadına dayanamadığım için gidip soyunma odasında oturmuştum. Yemek yerken ağzın şapırdatılması ve cak cak sakız çiğnenmesi benim sosyal alerjenlerim. Şimdi cak cak sakız çiğnemem buyuruldu.
“Sağ yanağına vurana sol yanağını da çevir.” Matta 5:39
Sağ kulağıma konuşana, duymadığım için sol kulağımı çeviriyorum şimdi. Gelirken taksi şoförüyle bile doğru dürüst iletişim kuramadım. Çalan telefonu sol kulağıma koydum, sağ kulağımla şoförün ne söylediğini hiç anlamadım. Bundan böyle yüzümün sol yanını daha çok görecek herkes.
Birkaç saat sonra, aklıma bir oğlanla bir kızın bisiklet üstünde geçen gerçek hikayesi geldi. Delikanlı Büyükada’da, beğendiği güzeller güzeli kızı bisikletiyle iskeleye bırakmaya ikna eder. Önünde oturan kızın kulağına eğilip “Seni seviyorum” der ve kendini tutamayıp evlenme teklif eder. Mağrur ve mahcup kız bisikletten indiğinde sadece teşekkür edip, iskeleye yürür.
Aylarca aşk acısı çeken delikanlı en sonunda öğrenir ki bu kızın sağ kulağı işitmemektedir. İkinci kez kızı bisikletiyle iskeleye bırakırken, sol kulağa yaptığı aşk ilanı karşılık bulur. O aşkın meyvelerinden biri benim arkadaşım.
Neyse… Kimileri bardağa dolu tarafından bakar, kimileri boş tarafından. Bazen bardağı yere çalasın gelir. Bazen “Bu güzel bir bardak” dersin, bazen de “Bardak mı var” diye iç geçirirsin.
Sol kulak sağlam, sağ yüzde 13 duyuyor. Tekrar 360 derece duyacağıma inancım tam.
Lütfen bardağı doldur, Tanrım.