Bu terör çağrısı ve nefret söylemi değil de nedir?
Fransız televizyonunda bir siyaset bilimci Türkiye’de yapılan referandumu yorumlarken akıllara durgunluk verecek kadar saçma, kötü, çirkin, vahşi bir yaklaşım içinde idi…
Türkiye bir seçim yaşamıştır. İnsanlar bu seçimde düşüncelerini, görüşlerini sandığa yansıtmışlardır. Bu seçime ilişkin tartışmalar demokratik zeminlerde, taraflar arasında devam eder. Hukuki zeminlerde ihtilaflara konu olabilir. Siyaset ve bilim çevreleri ulusal ve uluslararası ortamlarda konuyu ele alıp, tartışabilir, kendi parametreleri içinde yorumlayıp, değerlendirebilir, tenkitlerde bulunabilir…
Konu uzmanlarca yine televizyon programlarında irdelenebilir ve Türkiye ve dünya açısından bu neticelerin neler getirip götüreceğine dair projeksiyonlar ortaya konulabilir.
Tüm bunlar son derece normaldir…
Normal olmayan, böyle bir tartışma için uzman olarak çağrılan, bilim insanı sıfatını taşıyan birisinin Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın öldürülmesi gerektiğini söylemesi kadar vahim, vahşi, kötü bir şey olamaz…
Söyleyen herhangi birisi değil, bilim insanı olarak, uzman olarak davet edilmiş birisi. Fransız toplumunun tanıdığı simalardan sayılacak kadar şöhreti olan bir insan. Bu insanın ülkesinde yaşayan yüzbinlerce Türk’ün varlığını bilmesine rağmen böyle konuşabilmesi ise ayrı bir garabet…
Sonrasında özür dileyip, “sözlerim yanlış anlaşıldı” demiş… ne özrü beş para eder, ne de sözlerini yanlış anlayan kimse var… Herkes, dosdoğru ne söylemek istediğini kulaklarıyla duydu ve anladı…
Türk milletine ve onun temsilcilerine karşı nefretlerini bu şekilde dışavuruyor…
Nefret suçu ve söylemi doğrudan insanlıga karşı suçlar arasındadır. Bunun bir de terör ile birleştirilmesi, açık bir suikast çağrısına dönüştürülerek yapılıyor olması ise dünyanın her medeni ülkesinde, hukukun üstünlüğünün işler olduğu her yerinde mutlaka suçtur. Suçların da cezasız bırakılması, görmezden gelinmesi asla mümkün değildir.
Aleni terör çağrısına hiç kimse kalkıp da düşüncesini, kanaatini açıkladı gibi bir meşruiyet kazandırma çabası içinde olamaz…
Bir ülkenin devlet başkanının seçimlerle, demokratik yöntemlerle alaşağı edilmesinin mümkün olmadığı hallerde öldürülmesi veya ona karşı darbelerin yapılması gibi bir savı, yöntemi siyasetbilimci olduğunu söyleyen birisinin yanlışlıkla, sehven, düşüncesizce, amacını aşacak şekilde söylemesi mümkün değildir, akıl karı iş hiç değildir.
Böylesi bir hadsizlik, herhangi bir ülkenin devlet başkanı veya yöneticisi için bizim televizyonlarımızda yapılmış olsa hem televizyon cezalandırılır, hem konuşmayı yapan…
Beyinlerinin arkasındakini böylelikle kusuyorlar. Batı’nın Fetö darbesinden haberdar olmadığını, desteklemediğini, başarılı olmasını arzulamadığını düşünmek isteyenlere bile bu türden açıklamalar fırsat da alan da bırakmıyor…
Her türlü inandırıcılıklarını kaybediyorlar. Medeni batı, evrensel değerler, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar bu neviden hezeyanlar altında anlamını ve değerini kaybediyor ve batının vahşi, insanlıktan uzak, savunduğu ve vazettiği değerlerle hiçbir şekilde uyuşmayan yüzünü ayan beyan ortaya koyuyor…
Şayet gereçekten hukuka inanıyorlarsa ve terörizme karşılarsa, nefret suçlarından da, nefret söyleminden de uzaklarsa bunu göstermelerinin tam zamanıdır.
Kendisini bilim insanı, siyaset bilimi uzmanı, değerlendirmeler yapacak yetkinlikte birisi olarak gören ve öyle tanınan bir insanın bu çirkin ve insanlıktan uzak açıklamalarının hukuki ve ahlaki karşılığının ortaya çıkması gerekmektedir.
Şayet bunlar olmaz ise, yapılmaz ise hiç kimse Türkiye’ye demokrasi anlatmaya, insan hakları konusunda görüş beyan etmeye, hukukun üstünlüğü söylemleri ile ders vermeye teşebbüs bile etmesin…
Burada son derece, ilkel, vahşi bir yüz aracısız ve perdesiz olarak sergilenmiştir…