Bugün’den düne, dünden Bugün’e / Kapı, kilit, konak bir de zilli düdük!
Bana maval okuma da son on dakikanı anlat!
Son on yılını demiyorum bak, son on ayını, son on gününü, son on saatini hatta!
Hayır onları değil...
Son on dakikanı anlat bana!
Son on dakika içinde herhangi bir olayı, olguyu yahut kişiyi yargılamadan, suçlamadan, avukatlık etmeden düşünebildiğin, konuşabildiğin, yazabildiğin oldu mu hiç?
Soru başta nefsim, sonra bu yazıyı okuyan herkese, özellikle de kendisini gazeteci sayan, saydıran, zanneden ve zannettirenlere!
Bırak düşünme, konuşma, yazma, ifade etme, iletişim yahut medya özgürlüğü mavalını da soruma dürüstçe cevap ver!
Veremiyorsan zaten özgür değilsin, neyin figanını yapıyorsun a nefsinin kölesi!
Son on dakika boyunca özgür mü idin ki, şu an olasın?
Bırak gazeteci mavalını, yıllar boyu işine geldiği vakit boca edip, işine geldiği zaman dil altı ettiğin mesleki, siyasi, ideolojik yahut dini terminolojiyi!
Şu son on dakika içinde liberal, sosyalist, komünist, solcu, sağcı, ateist, İslamcı, dindar, müslüman ve hatta insan bile olmadığının farkında değilsin ki, gazeteciliğin ve özgürlüğün, cartın curtun ayırdına varabilesin!
Alayımıza söylüyorum, kendimi dışarda, yukarda, şurda burda tutmadan; toplum olarak, ulus olarak, halk olarak, millet olarak, ümmet olarak topumuza birden lafım!
Lütfen üstünüze alın; kızmanıza, sövmenize, saymanıza, alayınıza, kininize, tahkirinize razıyım, lütfen on saniyeliğine üstünüze alıp düşünün bu lafı!
Biliyorum aranızdan birileri çıkacak; “Önce lafa bakarım laf mı diye, sonra adama bakarım adam mı diye” yazıp, peşine de “Mevlânâ” kaynağını iliştirerek güya beni dersleyecek!
Doğrudur öyle buyurmuştur Mevlânâ Celâleddin Rûmî... Öyle buyurabildiği için “Efendimiz, yüce olanımız, rehberimiz” anlamına gelen Mevlânâ sıfatı ile anılıyor yüzyıllardır...
“Önce lafa bakarım laf mı diye, sonra adama bakarım adam mı diye?”
Laf yanlış, adam doğru ise; adamın adam oluşuna bakmam, lafı reddederim!
Laf doğru, adam yanlış ise; adamın adam olmayışına bakmam lafı alır, kabul ederim!
Laf da adam da doğru ise; lafı kulağıma küpe eder, adamın eteğine yapışır, önünde diz kırar; talibi, müridi, muhibbi hatta kırk yıl kölesi olurum!
Anladığım budur Hazret’in sözünden...
Siz dahi öyle anlıyor iseniz; Amedbaba’dan olduğuna bakmayın, lafı alın, on saniye de olsa düşünün, üstünüzden ölçün, kendinizle tartın; umulur ki son saniye işe yarar!
Çünkü evvel emirde bizden istenen; gazeteci, siyasetçi, idareci, patron, çalışan, eleman, solcu, sağcı, ateist, islamcı, dindar yahut müslüman olmamız değil, insan olmamız idi.
İnsan tanıktır sadece; Tanrı’ya, evrene, tabiata, doğaya, başkalarına ve kendine tanıktır! Başka hiç bir sıfatı yoktur insanın “tanık” dışında.
İnsan özgür doğar; çünkü sadece tanık olan özgürdür!
Avukatı müvekkili bağlar; savcıyı delilleri bağlar, yargıcı yasalar bağlar!
Tanık olanı hiç biri bağlamaz, bağlayamaz!
“Ben şahidim” dedin mi bitti...
Avukat da, savcı da, yargıç da ağzının içine bakar.
Çünkü sen tanıksın; savunmazsın, suçlamazsın, yargılamazsın!
Bir an için öyle davranırsan tanık demezler sana, yalancı der çıkarlar!
Yalan mı?
Tanıklık; insan olmanın ilk şartıdır!
Tanıklık; İslam olmanın da ilk şartıdır!
Tanıklık; barışın tek şartıdır çünkü!
Barışın; yani özgürlüğün, hürriyetin!
Son on dakika içinde, son saniye bile bu sıfat ile vasıflanan bir halin, davranışın, sözün, tavrın olmamış ise...
Bana maval okuma Allah aşkına!
Neyin özgürlüğünden bahsediyorsun?
Objektifinden soğuk ve net bakan bir kamera kadar bile tanık değilsin ki gazeteci olasın!
Sen, ordaki!
Boşuna ağlama kapımıza kilit vurdular diye!
O bina boştu zaten, içindeki sen sen değildin, çürüktü o ceviz, kabuğunu kırıp çöpe attılar!
Yürü git ağlayıp durma, insan ol, son saniye öyle gel!
Kapıya vurulan kilit, on saniye evvel senin boynundaydı, unutma!
Ve sen, burdaki!
Boşuna alkış tutup el çırpma, kapılarına kilit vurdurduk diye!
Senin bina da boş çünkü, içindeki sen sen değilsin, bu ceviz de çürüktü, kabuğuna iki delik açıp zilli düdük yaptılar, hatırla!
Yürü git ötüp durma, sen de insan ol ilk saniye, öyle gel!
Kapında görmediğin kilit, boynunda asılı, hele bir yokla!
Üzgünüm Mecnun!
Üzgünüm Leylâ!