'CAHİLSİN, KABUL ET'
Yılın ilk yazısında keyifli, pozitif bir başlık atmak için nasıl uğraştım anlatamam.
Olmadı.
Eskiden (20. Yüzyılın son çeyreğine kadar), net ayrımlar vardı. Ya öyleydin ya da böyle.
Şimdi yok.
“Şimdi”nin en önemli kavramlarından birisi “müphem.”
Bauman “müphem”i şöyle açar: “Birden fazla kategoriye sokulabilen.”
Yani flu.
Bugün tüm sistem (endüstri+siyaset vs.), bu tanımdan besleniyor.
Eskiden “cahil” ile “cahil olmayan” birbirinden kesin ayrılırdı. Belirli göstergeleri vardı.
Okul bitirmişler, rafine yaşam sürenler, belirli gelir grubunun üzerindekiler, yönetenler vs. (kriterleri çoğaltabiliriz) “cahil olmayan” grubuna girer, sıradan insanlar “cahil”, hele bir de okumamışsa “zır cahil” olurdu.
Bugün cehaletin tek belirleyicisi var ve pek kimse de bunun farkında değil; Son birkaç hafta içerisinde bilgisini yenilemeyen herkese rahatlıkla cahil denebilir.
Cehalet artık herkes için ortak payda ve okul kurtarmıyor.
Bilgi ve teknoloji o kadar hızlı yenileniyor.
Bir şey yenileniyorsa ona uyum sağlayamayanlarda kafa karışması, kriz, başarısızlık, bunalım oluyor.
Kendisini yenilemeyen, otomatik cahile düşüyor.
Neden yenilenmiyoruz?
Neden iktidar partisi kendi iç meselelerini çözmeye odaklanmıyor? Türkiye de seçmen de 20 yıl önce yola çıktıkları seçmen değil.
Teşkilâtın yüzde 70’ini yenilemiş olmak, kalan yüzde 30 belirleyici olduğu sürece anlamsız.
Parti içerisinde birbirlerini rakip görmeye, birbirlerinin ayağına çelme takmaya ayrılan çaba, değişimi yönetmeye ayrılsa çoğu sorun yaşanmazdı.
Neden Kılıçdaroğlu, kilitli kapılara kendisini vurmaya devam ediyor?
Bunu yapmanın yeni oy getirmediği, böyle giderse oy götüreceğini anlamak zor mu?
Ekibi gençleştirmek, bilgiyi yenilemek anlamına gelmez ki.
Siyasal iletişimde “gösteri” iyidir de, bir hedefe hizmet etmesi gerekir.
Kilitli bir kapının önüne gitmişsen, o kilidi kırmazsan başarısızlık zincirine yeni halkalar eklemiş olursun.
Tamam “kriz yaratmak” bir iletişim yoludur ve fakat arkasından çözüm gelirse.
Konu uzun.
Cehaletin bir partisi ve bir kesimi yok. Kısa sürelerle yenilenmeyen herkes yeni zamanlarda cahildir.
BEN DİYEYİM DE
Bir, Kılıçdaroğlu’na birisi şunları söylemeli; Gündemi tutuyor olmak oya dönüşüyor anlamına gelmez. Takipçilerle seçmenler aynı şey değil, zaten bu nedenle de onca çabaya rağmen oyları artmıyor.
İki, AK Parti’si, MHP’si, CHP’si birlik olmuşlar, Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yapmaya elbirliğiyle karar vermişler görünüyor.
Üç, ülkemde en büyük sorunlardan biri, gelişmeyi, kaliteden sayıya indirmektir. Niteliği, niceliğe feda etmek yani.
Akademik ilerleme puan toplamaya indirilince bilimsel metinlerde kalite düşüyor, üniversite sayısı arttıkça bilimsel çalışma azalıyor.
Verilen ödüller artınca, ödül almayanı dövecek duruma geliniyor.
Dört, şiddet uygulayan, tacizci öğretmen var. Bu tipler sadece okullarda değil her yerdeler.
Öğretmenlik kutsal meslek. Mesleğe girişte sadece sınav puanı ararsanız ya da torpille öğretmen atarsanız haber olanları görür, olmayanları kadere terk etmiş olursunuz.
Beş, Londra merkezli alışveriş merkezi Selfridge, 4 milyar Sterlin’e satılmış. İnsan bedeni iki metrekareye yatacakken, bir mülke bu kadar parayı neden verirler hiç anlamam.
Ama diyeceğim o değil, satın alanlardan biri Tayland merkezli. Ben size diyeyim, ABD ve Avrupa’nın sonunu Asyalılar getiriyor.
Altı, 11 milyon lisanslı sporcu olduğunu söyleyen Spor Bakanına sormak lazım, “öyleyse neden hep yabancı sporcuya mecbur kalıyoruz?”
Arada ne oluyor da o çocuklar yok oluyor?
Yedi, dünyayı bitirdik, şimdi de uzayı çöplüğe çeviriyorlar. Çin’le Elon Musk arasında “senin uydun benimkine değecek” kavgası BM’e taşındı.
Kendisine faydası olmayan BM, uzaya ne yapacak merakla bekliyorum.
“GİZEMLİ DUVAR” VE İYİ BİR YAZAR
NTV Ana Haber’in şahane spikeri Seda Öğretir çocuk kitapları yazıyor.
Van gölündeki inci kefallerini merkeze yerleştiren “Kefi” dizisinden sonra “Gizemli Duvar”ı yazdı.
Dili, öyküsü, çizimleri ve çocuklara geçirmek istediği iyi şeylerle kitabı çok sevdim.
Bence Seda, spikerlikte gösterdiği başarıyı yazarlıkta da gösteriyor ve ülkem şahane bir çocuk kitapları yazarı kazandı.
KIŞ BASTIRDI VE YÜREKLERİMİZ DONMUŞ
Uzun zaman ağladık minik bedeni kıyıya vuran Aylan bebeğin görüntüsüne.
Sonra unuttuk gitti.
Geçenlerde yazdım, Polonya sınırına sıkışıp kalan mültecilerin acıklı hallerini.
Yeni, Afganistan’dan iki çocuğuyla kaçıp Türkiye-İran sınırına sığınan bir anne donarak öldü.
Ayaklarındaki çorabı çıkarıp çocuklarının ellerine giydirmiş, kendi ayaklarına da naylon poşet geçirmişti.
Sosyal medyadan paylaşıldı, vicdanlar rahatlatıldı.
Mülteci dramları saymakla bitmez, görmediğimiz için yok saymaya devam.
Kimse ülkesinden kendi isteğiyle gitmez.
Çözüm masasının etrafına acilen oturmanın zamanı, şimdi değilse ne zaman?
SOSYAL MEDYA TUZAKLARI
Bir tarafta telefon tuzakları var, arayan korkutuyor paranızı alıyor.
Bir tarafta da sosyal medya tuzakları var.
Mesaj atıyorlar.
“Başkasının kocasıyla flört ettin, bu linke tıkla” diyorlar.
“Çok özel görüntüleriniz var, şu linke girip şikâyette bulunun” diyorlar.
Birincilere “Aaa öyle miymiş, ben o adamı bekar biliyordum” diye cevap veriyorum.
İkincilere “O görüntülerden haberim var, bence hoş görüntüler, bırakın kalsın” diyorum.
Ne kadar uyanık olursak olalım, dolandırıcılarda da yaratıcı fikir bitmiyor.
O fikirlerini ülke yararına kullansalar, ilk üç ekonomi arasına girdiydik çoktan.
Siz siz olun kimden gelirse gelsin herhangi bir linke tıklamayın.
İTİRAZIM VAR
Beşiktaş Belediyesi, yılbaşı konseri için popçu Edis’e 500 bin TL ödemiş!
Bu nasıl iş?
Bir belediye bu kadar parayı nasıl öder? Halkın parası bu kadar kolay harcanabilir mi?
Bir popçu, halk konseri için bu kadar parayı hak edebilir mi?
Belediyelerin popçulara yüksek bedeller ödemelerine her zaman itiraz ettim, etmeye de devam edeceğim.
KAYDA DEĞMEZ BİR İŞ: “MASKE, KİMSİN SEN?”
Sen “maske” gibi çok anlamlı bir ismi alacaksın, saçma salak bir programa isim yapacaksın, pes.
İnsan ister istemez yapımcı ve Tv yöneticisi zincirindeki ilişkileri merak ediyor.
Fox Tv’de iğrenç bir yarışma programı başladı: “Maske, Kimsin Sen?”
Her şeyiyle kötü. O kötülük içerisinde “Masumlar Apartmanı”nda yıldızı yeni parlayan Tansel Öngel’in ne işi vardı bilemiyorum.
Yarışma RTÜK’e şikâyet edilmiş, paganizm, satanizm vs teşvik ediyormuş. O kısmı geçelim, program zaten berbat ötesi.
RTÜK Başkan Yardımcısı “Çocukların korunması özelinde program titizlikle incelemeye alınacaktır” demiş.
Konu çocukların korunması olunca şiddet, vahşet, işkence dolu TRT dizileri, Beyaz Tv ve neredeyse tüm kanallar dururken bu mudur yani?
HÜRRİYET’TE DÖRT İYİ ŞEY
Hürriyet Gazetesini çok eleştiriyorum. Dünyayı sadece İstanbul’dan ibaret sayışlarını, habere yaklaşımlarını, eş dost tanıdık ilişkisi içerisinde gazete yapılışını vs.
Bazen de hakkını teslim etmem gerek.
Çok şey kötü olsa da dört şey iyi;
Birisi kültür yazarı İhsan Yılmaz.
Her okuduğumda yeni bir şey öğreniyorum, entelektüel tat alıyorum. Kendimi sahaflarda dolaşırken o şahane kitabı bulmuş gibi hissediyorum.
İkincisi, Osman Müftüoğlu’nun sağlık yazılarının yeni hali.
Osman Hoca artık birikimlerini daha hayata dokunan, yaşam kalitesini iyileştirici yazılara döküyor.
Üçüncüsü Ateş Yalazan’ın “Arşiv Balıkçısı” köşesi.
Bugünün bir de geçmişi vardı duygusunu öyle güzel veriyor ki Ateş, okuması keyifli oluyor.
Ve dördüncüsü, Pazar Eki’nde yazan Harun Sarıkaya.
Görme engelli bir yazar. Onun köşesinde pek çok görme engelsiz yazardan daha fazla öğretici, farkına vardırıcı şey var.
YENİ YIL KARARLARIM
Her yıl sonu yerine getirilmeyeceği baştan belli kararlar alınmasına çok gülerim.
Ama ben de alırım.
Mesela bu yıl;
Bir, daha az kontrollü daha çok akışta yaşamaya karar verdim.
İki, en az iki turistik (biri içeride, biri dışarıda) seyahat yapacağım.
Üç, yeni kitabımı bitirmek için ekstra çaba harcayacağım.
Dört, daha az konuşup daha çok dinleyeceğim (dersler hariç).
Beş, kilo vereceğim, dört hadi olmadı üç kilo kesin.
AKLIMDA KALAN
Yeni yıl dileklerinde “huzur”: Dikkatimi çekti, bu yeni yıl ortamında insanlar birbirleri için ve kendileri için şu üç şeyi dilediler: Sağlık, huzur, para. Sağlık dilemenin nedeni belli, korona. Bu ekonomik krizde para dilemek de anlaşılır. Ve fakat, “huzur” dilemedeki patlama üzerinde herkes durmalı. Huzur dilemek, mutluluk dilemenin yerini aldı. Hızın, değişimin arttığı ortamda huzur kaçıyor. Şiddetin kol gezdiği ortamda huzur özleniyor.