Çekes sürgününün 153. yılı... 21 Mayıs Çerkes sürgünü nedir?
21 Mayıs Çerkes sürgününün üzerinden tam 153 yıl geçti. Ancak Çerkes sürgünü hafızalardaki acı yerini hala koruyor. Resmi olmayan rakamlara göre, 1,5 milyona yakın Çerkes sürgüne tabi tutulurken yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı 400 bin ila 500 bin kişi hayatını kaybetti. bekleyen Çerkesler, 21 Mayıs'ın “Çerkes Soykırım ve Sürgünü” olarak tanınmasını istiyor.
Her yıl 21 Mayıs, Çerkes sürgününün yıldönümü olarak bilinir. Çekes sürgününün bu yıl 153. yılı. Çarlık Rusyasının mirasçısı konumunda olan Rusya'dan özür bekleyen Çerkesler, 21 Mayıs'ın “Çerkes Soykırımı ve Sürgünü” olarak tanınmasını istiyor. Peki 21 Mayıs Çerkes sürgünü nedir? 500 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olan Çekes sürgünü nasıl gerçekleşmiştir?
Çarlık Rusyasının Çerkesleri anavatanları Kafkasya'dan sürmesinin üzerinden 153 yıl geçti ancak sürgünün neden olduğu acı hafızalardaki yerini koruyor.
Resmi olmayan rakamlara göre, 1,5 milyona yakın Çerkes sürgüne tabi tutulurken yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı 400 bin ila 500 bin kişi hayatını kaybetti.
Çerkeslerin Çarlık Rusyasının nüfus politikası kapsamında sürgüne tabi tutulmasının üzerinden bir buçuk asrı aşkın bir süre geçmesine rağmen Moskova yönetimi ana vatanlarından kopartılan Çerkeslerin acılarını bir nebze de olsa dindirecek adımları atmadı.
Çarlık Rusyasının mirasçısı konumunda olan Rusya'dan özür bekleyen Çerkesler, 21 Mayıs'ın “Çerkes Soykırım ve Sürgünü” olarak tanınmasını istiyor.
Ana vatanlarından sürgün edilen Çerkeslerin yaşadığı tarihi trajedi her sene 21 Mayıs'ta anılıyor.
ÇERKES SÜRGÜNÜ NEDİR?
1763-1864 yıllarındaki Rus-Kafkas savaşları, tarihin en kanlı savaşlarından biri olarak kayıtlara geçti. 101 yıl süren savaşlarda 500 binden fazla Kafkasyalı hayatını kaybederken, savaş sonunda yüz binlerce Çerkes ana vatanını terk etmek zorunda kaldı.
21 Mayıs 1864’de Soçi yakınlarında Kbaada Vadisi'ndeki savaş Çarlık Rusyasının galibiyetiyle sonuçlanırken, Çerkesler için de "sonun başlangıcı" oldu.
Çarlık Rusyasının nüfus politikası çerçevesinde yaklaşık 1,5 milyon Çerkes,Tuapse, Soçi ve Sohum gibi liman kentlerine toplanarak başta Varna, Samsun, Sinop ve Trabzon olmak üzere Osmanlı topraklarına sürüldü. Ancak sürgün sırasındaki yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı, resmi olmayan rakamlara göre 400 bin ila 500 bin arasında Çerkes hayatını kaybetti. Ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli topraklarına sürülen Çerkesler, daha sonra Suriye ve Ürdün gibi bölgelere göç etti.
"TÜRKİYE'DEN ÇERKES SOYKIRIMINI TANIMASINI İSTİYORUZ"
Çerkes Dernekleri Federasyonu (Çerkes-Fed) Başkanı Nusret Baş, "Biz Türkiye Cumhuriyeti parlamentosundan Çerkes soykırımını araştırmasını ve soykırımı tanımasını talep ediyoruz." dedi. 1864'ün bir toplumun yok edildiği, zulme uğradığı, vatanından sürüldüğü, bütün hak ve hukukunun yerle bir edildiği, Çerkesler için bir kalp sızısı, unutulmaz acıların hatırlandığı bir tarih olduğunu ifade eden Baş, bundan sonra da bu kalp sızısının devam edeceğini söyledi.
Çerkes soykırımını dünyada tanıyan tek ülkenin Gürcistan olduğunu anımsatan Baş, şöyle devam etti:
"Ama Çerkeslerin en fazla yaşadığı ülke Türkiye’dir. Onun için biz Türkiye Cumhuriyeti parlamentosundan Çerkes soykırımını araştırmasını ve soykırımı tanımasını talep ediyoruz. Biz intikam peşinde değiliz. Biz tarihi bir hakikatin gün yüzüne çıkmasının peşindeyiz. Ayrıca siyasi bir mesele de çıkartmak istemiyoruz. Bu soykırımın müsebbibi Çarlık Rusyası’dır, Rus halkı değildir, çarlardır. Halklar birbirine düşman olmazlar, siyasi yönetimler birbirine düşman olurlar. Bu çarların cezasını Rus halkı vermiştir. 17 Ekim Devrimi'nde Rus Çarlarının hepsi öldürüldü. Fakat Çerkesler vatanlarından sürülmüşler, dünyaya dağılmışlar ve mağduriyetleri devam etmektedir. Bugünkü Rusya’ya da sorumluluk düşmektedir. Birincisi, bu soykırımı tanımalarını istiyoruz. İkincisi Çerkeslerin bu mağduriyetini giderecek ülke Rusya’dır. Onun için her 21 Mayıs’ta Rusya Konsolosluğu önünde ‘İstanbul Yolu’ diye bir ağıdımız var, bu ağıdımızı Rusya’ya iletiyoruz. Bu soykırımı unutmadığımızı, atalarımızı unutmadığımızı ve unutmayacağımızı haykırıyoruz. Hür dünyanın vicdanına haykırıyoruz."
21 MAYIS ÇERKES SÜRGÜNÜ: 153 YILDIR DİNMEYEN ACI
1,5 milyona yakın Çerkesin Çarlık Rusyası'ndan sürgün edilişinin üzerinden 153 yıl geçti. İtalyan tarihçi Grassi sürgünü anlattı:
Çerkeslerin Çarlık Rusyası'ndan sürgüne tabi tutulmasının üzerinden 153 yıl geçti. Çarlık Rusyası ile Osmanlı arasında 21 Mayıs 1864’de Soçi yakınlarında Kbaada Vadisi'ndeki savaşın Çarlık Rusyası’nın galibiyetiyle sonuçlanmasının ardından başlayan sürgünde resmi olmayan rakamlara göre 1,5 milyona yakın Çerkes zorla göç ettirildi. Yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı 400-500 bin kişi hayatını kaybetti.
Ünlü İtalyan tarihçi İtalya'nın La Sapienze Üniversitesi Öğretim Üyesi Türkolog Dr. Fabio Grassi yeni çalışması “Yeni Bir Vatan: Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'na Zorunlu Göçü” ile Türkiyeli okuyucuyla buluşmaya hazırlanıyor. Grassi kitabına ve 21 Mayıs Çerkes Sürgünü Anma Günü’ne ilişkin ilişkin BirGün’ün sorularını yanıtladı.
YENİ KİTABINIZ “YENİ BİR VATAN: ÇERKESLERİN OSMANLI İMPARATORLUĞU'NA ZORUNLU GÖÇÜ” TÜRKİYE’DE DE TARİHÇİ KİTABEVİ TARAFINDAN OKUYUCUYLA BULUŞTU. OKUYUCU BU KİTAPTA NE BULACAK?
Bu kitapta okuyucu, Çar İmparatorluğu’nun Çerkesleri neden, ne zaman ve nasıl katlettiği ve ait oldukları topraklardan –büyük kayıplarla- sürdüğünü bulacak. Aynı zamanda, katliamdan ve sürgünden sonra hayatta kalan Çerkeslerin nasıl Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman toplumuyla bütünleştiği ve Türk ulusunun bir parçası haline geldiğini de. Çerkeslerin trajik tarihinin neden Türkiye’de gündemi oluşturan tartışmalarda yer almadığı ve yurtdışında büyük ölçüde göz ardı edildiği hakkında ciddi ve adil bir anlatım olduğunu düşünüyorum.
ZORUNLU GÖÇ, TÜRKİYE’DEKİ ÇERKES KİMLİĞİNİ NASIL ŞEKİLLENDİRDİ?
Çerkes / Kuzey Çerkes bağlantılı birçok yerde çok sayıda önemli şahsın Çerkes / Kuzey Çerkes kökenlerine sahip olduğunu okuyabilirsiniz. Genele bakıldığı zaman, mültecilerin Osmanlı Müslüman halkı ile bütünleşmesi başarılı bir süreç olmuştur, ancak bu başarı anlaşılacağı üzere kimlik bağlamında bazı fedakârlıklar yapılması anlamına gelmiştir. Daha sonraki yıllarda Sadece gayrimüslim azınlıklar fiilen ve belirsiz bir şekilde ayrı bir bütün olarak bir kenarda durmaya zorlanmış/durmalarına izin verilmiş ve diğer tüm topluluklar çelik gibi bir birlik, Türk Ulusu haline gelmek zorunda kalmıştı. Kendisi bir göçmen olan Atatürk, Türkiye’de ne kadar göçmenin yaşadığının farkındaydı. O içeriye ve ileriye bakan bir ulus istiyordu. Dolayısıyla, Çerkes kimliğinin kamu alanında görülmeye başlaması sadece çok partili dönem ile birlikte mümkün olmuştur.
CUMHURİYET TÜRKİYESİ’NİN ULUS YARATMA SÜRECİNDE AZINLIKLARI NASIL KONUMLANDIRDIĞINI SOMUTLAŞTIRIR MISINIZ?
Mustafa Kemal Atatürk, insanoğlu için bir tek medeniyet ve gerekli bir yol haritası olduğundan mutlak bir şekilde emin olmuş bir adamdı ve bu yol haritası Batı kültürü tarafından çizilmişti. Tıpkı Batılılar gibi o da geleneksel toplulukların direncini büyük ölçüde hafife aldı. Bununla birlikte, onun maddi şartları altında fakirler fazla teselli bulamadı. Ayrıca, bazı topluluklar ‘Türkleştirmeyi’ kabul etmedi. Bunun sonucunda, devlet ile toplumun büyük kesimleri arasında kalıcı anlaşmazlıklar çoğaldı.
BUGÜN ÇERKES SÜRGÜNÜ'NÜN YILDÖNÜMÜ: 'BİZ, ÇERKESLERİN, ÇEREKSÇE İLE VAR OLABİLECEĞİNİ SÖYLÜYORUZ'
21 Mayıs 1864 tarihinde gerçekleşen ve zamana yayılarak sürdürülen Çerkes sürgünlerine dair Çerkes Dili ve Edebiyatı Derneği'nden (ÇDED) Berat Kutbi Kılınçer konuştu...
21 Mayıs Çerkes Sürgünü etkinliklerine diğer Kafkas ve Çerkes kurumları anma ve protesto eden etkinlikler yaptılar, fakat siz farklı bir çalışma başlattınız? Pek çok kurum ve kuruluş sürgüne ve anımsamaya işaret ederken siz daha çok dile ve kültüre dair bir işaretleme yaptınız. "Çerkes sürgününü unutmadık ama Çerkesceyi unuttuk" diyerek neye dikkat çekmeye çalışıyorsunuz?
Biz 21 Mayıs 1864 ve onun öncesi ve sonrasında olan Kakfas halkları ile Çarlık Rusya arasında geçen savaşın korkunç boyutlarda olduğunu hatta bugüne değin süren bir boyutunun olduğunu biliyoruz. Kafkas halkları uzun bir süredir sadece 21 Mayıs ritüellerine ve folklorik çalışmalara indirgenen "kültürel üretime" ve dar anlamıyla "kimlik siyaseti" denen olgunun çerçevelediği bir atmosferin daraltıcı etkisi ile birlikte, anadillerinin kaybolmasını gündem dışı kalmakta olduğunu da biliyor. Buradan hareketle, toplumun tarihinin ve "kimliğinin" onu muhafaza ettiği bilişsel ve kültürel alanın "dil" olduğunun altını çiziyoruz. Biz bir iki kelime anadillerinde cümle kuramayacak bireylerin tarihlerine saplanıp oradan kendini üretmesinin bir körlük yarattığını düşünüyoruz. Biz Çerkeslerin, Çereksçe ile var olabileceğini söylüyoruz. Gerisi kültürel olmaktan çok başka angajmanların bir sonucu olduğunu söylemek sanırım yerinde olur.
ÇDED'DEN BAHSEDER MİSİNİZ VE DİĞER KAFKAS/ÇERKES KURUMLARDAN AYIRAN ÖZELLİKLERİ NEDİR?
Çerkes Dili ve Edebiyatı Derneği (ÇDED)'in temelleri, 2013 yılında Düzce Üniversitesinde açılan Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümüne dayanmaktadır. Biz, aynı yıl, bir Düzce Üniversitesi Çerkes Kültürü ve Tarihi Öğrenci Topluluğu kurduk, sonra 2016 yılında da dernekleştik. Derneğimiz, sadece Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimi almış ve alan insanları üye yapmaktadır. Bu yanıyla naçizane, bir "uzmanlık" temelinde yükselmektedir. ÇDED, kurulduğu günden beri, "kapasite geliştirme" eğitimleri almakta ve örgüt içi eğitimler yapmaktadır. Yenlikçilik ve üreticilik bizim baskın özelliğimiz, biz bunun güçlü yanımız olduğunu düşünüyoruz. ÇDED, tamamen öğrenciler tarafından kuruldu ve var olma süreci hep öğrenerek geçirdi, bu da "öğrenen örgüt" modeli ile tamamen örtüştüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca örgütsel konularda, göreceli olarak seçiciyiz ve kendimizi özellikle son dönemlerde dar bir kadro ile sınırlıyoruz. Bu "kuruluş dönemi" kendi kadrosunu üretme sürecinin belirtileri, bir süre daha ÇDED "kadrolar" üzerinde yükselecek. Tabi bizim dışımızda bizi destekleyen gönüllü ağımızla temas yüzeyimizi her gün diri tutarak ve genişleterek. Son olarak ÇDED farkındalık yaratmak için kampanyalar, Çerkesçe öğrenimi için çıktı üreten projeler, saha kurumsal bir örgütlenme için örgütsel eğitimler yapmaktadır.
KAÇ KİŞİ TÜRKİYE'DE ÇERKESÇE KONUŞUYOR. DURUM O KADAR KÖTÜ MÜ?
Evet, durum sanıldığından kötü... Önce bir tanım sorunu ile karşı karşıyayız Çerkesçe hangi dili kapsıyor, üzerinde bir çok spekülasyon üretiliyor. Biz üniversitede eğitimini aldığımız Adığece'ye Çerkesçe örtüşmesini pratikte kabul ediyoruz. Ve tanım tartışmalarına girmiyoruz. Kendine Kuzey Kafkasya göçmeni olarak Çerkes diyen herkes bu kimliği kullanmakta ve ifade etmekte özgürdür. Ki ben de Kuzey Kafkasya'nın Karaçay/Balkar halkındanım. Bu Bizim toplumumuzda çok yaygın bir durum. Konuya dönersek, Çerkesçe, Unesco verilerine göre "savunmasız" bu da güvenli statüsünün bir altında ki kategori... Yani bu statü biraz iyimser bir statü. Bu statünün tanımı, "yeni doğan jenerasyon, günlük hayatında anadilini konuşmuyor" diye özetlenebilir. Fakat Çerkesce'nin böyle bir durumu söz konusu değil. Değil çocuklar, 50'li yaşlarında ki insanların bile günlük konuşma dili olmaktan gittikçe uzaklaşıyor. Çerkresce bizim çıkarsamamıza göre, Unesco kriterlerine göre "kritik eşikte" bu da bir jenerasyon sonra kaybolacak demek. Yani bir duyarlılık gelişmezse Çerkesce'nin öleceğine kesin gözüyle bakabiliriz.
SİZ NE ÇÖZÜM ÖNERİYORSUNUZ VE BU DURUM KARŞISINDA NE YAPIYORSUNUZ?
Çözüm öncelikle farkındalık... Çok yaygın olan bir gerçek bu. Yani Çerkesce konuşucuları anadili duyarlılığı edinmeli yeni kuşakları bu motivasyona yönlendirmeli dersek, yeni bir şey söylemeyiz fakat bu evrensel bir gerçek olduğunu söylemek gerek. Her şey temelde bununla ilintili. Hiç mi dünyada ve Türkiye'de dil politikası, "küreselleşme" gibi dış faktörlerin etkisi yok diye sorulabilir. Bunun yanıtı kuşkusuz var, olacaktır. Fakat, bu "dış faktörler" tek bir dil ve ya kültür gurubu, ya da bir ülkeye sığmayacak derece de büyük bir "sistemsel" faktörlerdir. Bu faktörleri değiştirme ve yeniden kurmak elbette bütün insanlığın elindedir, fakat biz "büyük" sözlerin, kelimelerle değil, hayata geçirilen pratiklerle çözüleceğine inanıyoruz. Bu bağlamda da Çerkesce'nin geleceği ile ilgili tarihi yapacak insanların, kaygı düzeyi ve üretim isteği ikiliği arasında bir denge oluşturulması ile gerçekleşeceğini düşünüyoruz. ÇDED olarak biz de böyle bir motivasyonla, bildiğimiz, öğrendiğimiz, hatta önemli gördüğümüz şeyleri üretirken öğrenerek, somut şeyler üretmeye çalışıyoruz. Örnek olsun, bir kaç ay önce başlattığımız "işitsel materyal projesi" ses kaydı olan Çerkesçe üretilmiş, şarkı, film, edebi eserleri Çerkesçe ve Türkçe altyazılı olarak yayımlıyoruz. Bu projedeki hareket noktamız insanların okuma-yazma ve dinleme olmak üzere iki dil becerisine seslenen bir anlamlı dinleme gerçekleştirmelerini sağlamak. Çoğu şeyi biz de yaparken öğreniyoruz. Elimizde ne varsa naçizane paylaşıyoruz. Çünkü durum çok ciddi, Çerkesce ölüyor.
21 MAYIS ÇERKES SÜRGÜNÜNÜ 153. YIL DÖNÜMÜ BAĞLAMINDA EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ SON ŞEY NEDİR?
Çerkesler, Çerkesçe'ye sahip çıkarsa Çerkes kalacaklar ve sadece Çerkesçe'ye değil tüm insanlığın biliş, duyuş ve kültürel değerinin eksilmesinin önünü alacaklardır. Bu tarihi ve anlamlı görevin etrafında örgütlenmeye davet ediyoruz Çerkesleri. Bir çok tali gündemi olan bizim halkımızın, ana gündemini Çerksçe'nin kaybolmakta olmasının olduğunun altını çiziyoruz. soL Haber Portalı olarak gölgede kalan böyle bir konuyu gündeminize taşıdığınız için teşekkür ediyoruz.
ANKARA'DA ÇERKES SÜRGÜNÜ ETKNİLİĞİ
Bugün, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde tarihçi ve soL yazarı Mehmet Bozkurt'un katılımıyla saat 15.00'de "1864'ten Bugüne Çerkesler: Sürgün Mü? Göç Mü? Soykırım Mı?" konulu etkinlik yapılacak.