CHP eksenli tartışma, siyaset çürümesi mi?
CHP eksenli gelişen tartışmalar bize gazetecilikte ciddi bir çürüme yaşadığımızı gösteriyor. Ama çürüme sadece gazetecilikle mi sınırlı, siyaset de benzer şekilde maluliyet içinde değil mi?
Rahmi Turan yılların gazetecisi. Tenkit edenler, “Sakallı Bebek” haberini de o yazmıştı, “asparagası kurumsallaştırmıştı”, “pornografik gazeteciliği büyütmüştü” diyenler çıkabilir. Bütün bunlar Rahmi Turan’ı deneyimli bir gazeteci olmaktan alıkoymaz. Tartışmaların bu kadar deneyimli bir gazetecinin çok önemli bir konuda böylesine vahim sonuçlar doğuracak bir mesleki boşluk içinde olması üzerine yoğunlaşması gazetecilik mesleği açısından önemidir ve büyük bir soruna işaret etmektedir: Meslek ahlakı oluşmamış, ilkeler yerleşmemiş, güvenilir gazete ve gazeteci konusunda herkese şüpheyle bakılacak bir durum var…
Bu meslekte olanların, “Bana ne, ben bu çürümenin içinde değilim” diyerek işin içinden sıyrılabilecekleri, “tekil bir örnektir tüm medyayı temsil etmez” diye değerlendirebilecekleri bir konu olmaktan da uzak…
Bizler mesleğimizin geleceğini düşünmek durumunda isek bu çürümeyi görmezden gelemeyiz, kuru özürlerle konunun unutulup gitmesini de bekleyemeyiz.
Medya ve etik derslerini yıllardan beri tüm iletişim öğrenimi gören öğrencilerimiz alıyor. Bunlar mesleğe giderken etik şuuru içinde gidiyor. Ancak, oradaki kirli, etik dışı anlayışla yüz yüze gelince şok yaşıyorlar. Uyum problemi doğuyor. Sonrasında okullardan pırıl pırıl yolladığımız genç, dinç ve temiz dimağlar meslek içinde tutunabilmek için akıntıya uyuyorlar. Yazık değil mi?
Seksen yıllık ömrünün altmış yılı meslekte geçmiş, ununu elemiş eleğini asmış, hiçbir maddi beklentisi kalmamış olması gereken birisinin mesleki ilkeleri böylesine hiçe saydığı bir ortamda gençlere meslek etiği vurgusu yapmak ne kadar yararlı olabilir ki?
Diğer yandan siyaset bırakın çürümeyi, artık kokuyor. İşin sahibi yok. Herkes suçu birbirine atıyor. İşin garip tarafı asparagasın mimarları, yalandan inşa ettikleri kulelerinin çöktüğünü kabul ediyorlar, Külliye ile, Cumhurbaşkanlığı ile hiçbir bağları olmadığını söylüyorlar ama tartışmanın tam göbeğindeki CHP hala gerçek dışı, garip, savunulamaz iddialarında devam ediyor.
Olayın başlangıcı ve gelişme süreci toplumu öylesine irite etti ki, siyasetin sigortası olmak durumundaki ana muhalefet partisine güven eriyor. Kim kime ne için bu kadar hücum ediyor, insanlara gösterilmek istenen ama becerilemeyen amaç dışında, gösterilmeyen, gizlenen neler var ve bu iş kimlerin menfaati için kimlerin başının altından çıkmış anlamaya çalışıyoruz.
Elbette böyle bir manzara siyasete olan güveni sarstığı gibi, siyasetin sorunları çözebileceğine dair umutları da köreltiyor.
Kimin buna hakkı var! Demokrasilerde basın bu kadar itibarsız kılınırsa, siyaset kendi kendini imha ederse, siyasetçiler bireysel çıkarları için her şeyi yapabilecek tipler olarak toplumsal bellek içinde kodlanırsa sıradan insanlar yarınlarına ilişkin olarak nasıl endişesiz yaşayacaklar?
Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimiz için çok önemlidir. Üst üste hatalar yaptırılarak, küçük ve günlük çıkarlara alet edilerek millet nezdinde itibarının düşürülmesi en fazla demokrasimize ve toplumumuza zarar verir. Ancak tüm bu hataların ve küçük çıkarların peşinde koskoca Cumhuriyet Halk Partisi’nin erozyona uğratılmasının arkasında o partinin yöneticileri varsa, mensupları bulunuyorsa sözün bittiği yer başlıyor demektir.
Şimdi CHP yönetimi, komplo, kumpas vb. nitelemelerle işi Saray, Külliye, Cumhurbaşkanı polemikleri ile geçiştirmek yerine, kolları sıvayıp bu sıkıntıyı kimler yüzünden yaşadıklarını gerçekçi bir şekilde araştırıp bulup, ortadan kaldırmalıdır.
CHP’nin tarihinde ne yazık ki, tüm önemli başarıları sonrasında kendi kendini yok etmekle eşdeğer böylesi ayıplar bulunmaktadır. 1977 Yılında yaşanan Güneş Motel olayında da Ecevit en güçlü olduğu süreçte kan kaybetmiştir. %41’lerde oy almış bir lider iken birden bire milletin gözünde de, partisi içinde de irtifa kaybetmiştir. Nitekim Güneş Motel olayını hep büyük bir üzüntü ve pişmanlıkla hatırlamıştır. Kemal Kılıçdaroğlu da siyasi hayatının en parlak günlerinde, kendi yakınlarındaki isimlerin içinde bulunduğu bir komplonun kurbanı olarak bu günleri benzer duygularla hatırlayacaktır.