CHP güvenli bölgeye de karşı!
İstanbul’da ‘Suriye’ konulu bir konferans düzenleyen CHP, Türkiye’nin “güvenli bölge” tezine karşı çıktı.
'Barışa Açılan Kapı-Uluslararası Suriye Konferansı’ başlığıyla Tarabya Oteli’nde düzenlenen buluşma, PKK/PYD/YPG tezlerinin savunulduğu bir propaganda platformuna dönüştü.
‘Suriye’ konulu olmasına rağmen Suriyeli hiçbir muhalifin ve Türkiye’ye yakın hiçbir grubun çağrılmadığı konferansa CHP Esed rejimine yakın iki ismi de çağırdı ancak Türkiye karşıtı iki davetli, Dışişleri Bakanlığı vize vermediği için İstanbul’a gelemedi.
KONUŞMACI DEĞİL AMA...
Yeni Şafak'ın haberine göre: Suriye’nin yüzde 30’unu işgal altında tutan PKK/YPG konferansa davet edilmedi ancak katılımcılar arasında terör örgütüne yakınlığıyla bilinen isimler dikkat çekti. Etkinliği organize eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, konuşmacı olarak yer almasalar da konferansta gözlemci olarak ‘Suriyeli Kürtleri’ temsilen isimlerin bulunduğunu söyledi. Ağbaba, ‘Suriyeli Kürtler’ olarak tanımladığı grubun kimler olduğuna ilişkin detay vermekten kaçındı. İYİ Parti adına Genel Başkan Yardımcısı Aytunç Çıray’ın katıldığı toplantının açılış konuşmalarını CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yaptı.
O PLAN HUKUKA AYKIRIYMIŞ
Katılımcıların beyanlarıyla ABD ve PKK tezlerinin savunulduğu bir platforma dönüşen konferansın moderatörü CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Tarabya buluşması öncesi bir internet sitesine konuşarak Türkiye’nin güvenli bölge projesine karşı çıktı. Daha önce Rusya’dan alınan S-400’ler ve satın alınması görüşmelerin sürdüğü Su-35 uçakları hakkında da ABD Savunma Bakanlığı ile tıpatıp aynı ifadeleri kullanmasıyla bilinen Çeviköz, Türkiye’nin güvenli bölge kurup buraya Suriyelileri gönderme planını ‘toplum ve nüfus mühendisliği’ olarak yorumladı. “Ankara, Suriyelileri gönüllü olmadan gönderirse uluslararası hukuka aykırı davranmış olur” diyen Çeviköz, şunları savundu:
GERİ DÖNÜŞ SURİYE’Yİ BÖLER
“Bu toplum mühendisliği ve nüfus mühendisliği anlamına geliyor. Başka bir ülkenin topraklarına böyle bir nüfus kaydırılması uluslararası hukuka aykırıdır. Sözünü ettiği bölgeye daha önce oralarda yaşamayanları yerleştirmeyi planlıyor. CHP olarak bunları doğru bulmuyoruz. Peki o insanların güvenliğini Suriye yönetimiyla görüşmeden nasıl sağlayacak? Bu olmadan hayata geçirilecek bir güvenli bölge planı Suriye’yi böler.”
"HAMLELERİMİZİ YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ"
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise yaptığı konuşmada, ‘‘Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye'nin geleceğinin ancak Suriye halkının karar vereceğini asla unutmamalıyız. ABD ve Rusya'nın çıkarları arasında savrulmamak için toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlık, egemenlik, iyi komşuluk ilişkilerine dayanan bütünlüklü tek bir Suriye politikası izlemeliyiz. Suriye politikası başta olmak üzere uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı meşruluğu olan bütün aktörlerle konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız. Bugüne kadar uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönmelerini teşvik etmeliyiz’’ dedi.
FIRAT’IN DOĞUSUNA OPERASYON OLMASIN
Sonuç bildirgesinde PKK/YPG’den hiç bahsedilmezken, CHP’nin Fırat’ın doğusuna bir operasyona karşı olduğu açık şekilde ifade edildi:
- Bölgedeki ve bölge dışındaki devletlerin uluslararası meşruiyet zeminine dayanmayan müdahaleleri, Suriye’deki yangını büyüterek bölge sathına yaymış ve krizi bölgesel ve küresel ölçekteki farklı sorunların da tetikleyicisi haline getirmiştir. AKP’nin batağa saplanan Suriye siyasetinde kapsamlı bir değişimin nasıl yapılacağına ilişkin sorular hâlâ cevap beklemektedir.
- Suriye’de Birleşmiş Milletler kararlarıyla terör örgütü olarak ilan edilen örgütlere karşı küresel bir işbirliği gerektiğine işaret edilmiş, Türkiye’nin, Suriye’den yönelebilecek somut tehditlere karşı güvenliğini Suriye yönetimiyle ve Suriye toplumunu oluşturan bütün meşru aktörlerle diplomasiye başvurarak bertaraf edebileceği kaydedilmiştir.
- Türkiye, sadece Suriye yönetimiyle sorun yaşamamaktadır. Saha koşulları ülkemizi, krize müdahil diğer aktörlerle de her an çatışabilir bir konumda tutmaktadır. Çok boyutlu bu gerilimden en az hasarla çıkmanın yolu Türkiye-Suriye ilişkilerini bir an önce yeniden rayına oturtmaktan geçmektedir.
- Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının kontrollü biçimde azaltılması yerine sürekli artırılmaya çalışılması ülkemizi güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmaktadır.
- Fırat’ın doğusunda başka bir devletle farklı politika, batısında başka bir devletle yine farklı bir politika uygulamanın Türkiye’yi çoklu tehditlerle karşı karşıya bırakarak köşeye sıkıştırdığı; yapılması gerekenin, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkeleri üzerinde yükselen bütünlüklü tek bir Suriye politikası izlemek olduğu belirtilmiştir.
- Suriye’nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerin bileşimiyle oluşan çoğulcu, seküler dokusunun korunmasına özen gösterilmesi, bu bağlamda, Suriye’nin geleceğine Suriye toplumunun bileşenlerinin kendi aralarındaki müzakerelerle karar vermeleri gerektiği vurgulanmıştır. Anayasa Komitesi’nin bir an önce oluşturulması ve Türkiye’nin BM sürecini kolaylaştıran bir aktör olmasının önemine işaret edilmiştir.
- İdlib’deki çatışmaların endişeleri artırdığına dikkat çekilerek, ülkemizin, bir yanda büyük bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya olduğu, diğer yanda İdlib’deki çoğunluğu cihatçı teröristin Türkiye’ye sızmaları tehlikesinin bulunduğu kaydedilmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin, sınır güvenliğimizi korumaya odaklı adımlar atması ve olası sığınmacı akınlarını uluslararası düzeyde yük paylaşımı yoluyla çözme arayışlarını yoğunlaştırması gerekmektedir.
- Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı örgütlere ve silahlı muhaliflere verilen desteğin derhal sona erdirilmesi özellikle vurgulanmıştır.
- Suriye güvenli bir ülke haline geldikten sonra sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerinin teşvik edilmesi, Türkiye’de kalacak Suriyelilerin ise toplumumuza uyum sağlamaları için plan ve stratejilerin oluşturulması öncelikli hedefler olarak belirlenmiştir.
TÜRKİYE'Yİ ELEŞTİRDİ
Tarabya buluşmasına katılan CHP’li eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Esed rejimiyle ilişki kurulmasını isteyerek PKK/YPG’ye ‘savaş açtığından ötürü’ Türkiye’yi eleştirdi: "Esed ile ilişki kurulduğu zaman Fırat’ın doğusunda güvenli bölgeye ihtiyaç kalmayabilirdi. Türkiye, iyi ilişkiler kurmak yerine iki tarafa da savaş açtı. Hem kuzeydekilere (PKK/YPG’ye) savaş açtı Türkiye hem de Şam’a savaş açtı.”
ÖRGÜT SÖZCÜSÜ
CHP’nin konferansına konuşmacı olarak katılan isimlerden birisi de Fırat’ın doğusuna pek çok kez giderek burada PKK/YPG’lilerle samimi görüntüler veren ABD’li akademisyen Amy Austin Holmes oldu. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik faaliyetlerinden ‘işgal’ ve ‘istila’ diye bahseden Holmes şunları kaydetti: “Kongre desteği ile Suriye Çalışma Grubu tavsiye niteliğinde bir çalışma yaptı. Şu tavsiyeler önemliydi; ABD askeri güçlerinin çekilmesinin sona erdirilmesi. Türkiye’nin daha fazla Kuzeydoğu Suriye’yi istila etmemesi için SDG ve PKK ile barış görüşmelerinin yapılmasından bahsediliyor. ABD Suriyeli mültecilerin ülkelerine zorla iade edilmesine karşı. Suriye Çalışma Grubu’ndan bunlar çıktı. Bu, ABD’deki iki partinin de birlikte seçmiş olduğu bir gruptan çıkan sonuçlar.” Holmes’in ‘ABD tezi’ diye aktardığı cümleleri CHP’li Ünal Çeviköz’ün de aynen dillendirmesi dikkat çekti.
PKK/SDG’Yİ ÖVDÜ
Konuşmasında PKK işgalindeki her yeri ziyaret ettiğini anlatan Holmes, ‘SDG’ isminin PKK/YPG’nin tabelasından başka bir şey olmadığını ABD’li generallerin itiraf etmesine rağmen iki örgütün aynı olmadığını savundu. Suriye’de PKK paçavraları önünde keyifle poz veren Holmes şu ifadeleri kullandı:
“ABD medyası ve uluslararası medya SDG’yi ‘Kürt’ bir güç olarak tanımlıyor. Bu aslında doğru değil. Çünkü Suriye Demokratik Güçleri aslında içerisinde birçok etnik yapının olduğu bir grup. Ve kontrol ettikleri bölgeye bakacak olursak, giderek daha fazla alanı IŞİD’den kurtardılar. Rakka, Deyrizor gibi alanları özgürleştirdiler. Yani SDG kesinlikle birçok etnisitenin olduğu bir grup. Suriye Demokratik Konseyi tarafından yönetiliyor ve zaman içerisinde daha da kapsayıcı oldular. Suriye Demokratik Konseyi nasıl zaman içerisinde daha kapsayıcı hale geldiyse, uluslararası toplum da Suriye Demokratik Konseyi’ni Suriye’nin geleceğini konuşurken konuşmalara dahil etmeli.”
AMY AUSTİN HOLMES VE PAYLAŞIMLARI: