CHP lideri Kılıçdaroğlu son şansını değerlendirecek mi?
Bir önceki yazıda kaldığımız yerden devam edelim. Yazıyı “tabii bir de arkasından gelecek “toplumsal olaylar” varmış. Şimdi bu bir uyarı mı tehdit mi...” ifadesi ile bitirmiştik. İlk yazının hemen ardından özellikle Doğan medyası tarafından tam da dikkat çektiğimiz türde haber ve yorumlar gelmeye başladı bile.
Bunların artarak devam edeceği de açık. Özellikle süreçte ilerlenir ve MHP’nin referanduma götürme yönünde desteği netleşirse bu haber ve yorumlar tehdit boyutlarına varacaktır. Hep böyle olmadı mı zaten?
Bu tehditlerin en önemli vurgusu başkanlık sistemine geçildiğinde (veya referandum sürecinde) ortaya çıkabilecek “toplumsal olaylar” olacaktır. Sürekli lafı edilen ama bir türlü tekrarlanamayan gezi benzeri kalkışmalar sözleri havalarda uçuşacaktır. Tabii ki Kambersiz düğün olmaz. CHP ve HDP de sandıkta hiç bir şansları olmadığı için son çare bu koroya katılacaktır.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu aylar önce bunun sinyalini zaten vermişti. “Başkanlık sistemi kan dökülmeden getirilemez” demiş ve bunda da ısrarcı olmuştu. Bunda elbette halkta tedirginlik yaratma çabası var ama aynı zamanda bir çaresizliğin de ifadesi; “Sandıkta kansız engelleyemeyeceğimiz kesin o zaman başka yollar deneyeceğiz”.
Bu satırların okuyucuları da biliyor ki CHP’nin bu güne kadar büyük çaplı toplumsal kalkışmaları başlatacak, organize edecek gücü hiç bir zaman olmadı. Hele böyle kanlı kalkışmalar falan hiç becerebilecekleri bir iş değil. En fazla yapabilecekleri Alsancak Meydanı’na bir grup taraftarlarını çıkarıp Onuncu Yıl Marşı okutmak olur. Peki hal böyle iken Kılıçdaroğlu, bu tehditleri nasıl savurabiliyor? Boş bir tehditten öteye geçemeyecek sözlerinin halkta tedirginlik yaratabileceğini nasıl düşünüyor? Kılıçdaroğlu elbette bunun farkında, lakin o bu tehditleri savurduğunda halkın bunu onun değil onun arkasındaki güçlerin tehdidi olarak algılayacağını biliyor. Gerçekten de böyle. Şayet bu tehditler bir endişeye yol açıyorsa bunun yegane sebebi budur.
Şimdi biz de kendisine bir soru soralım; Sayın Kılıçdaroğlu sözünü ettiğiniz o kan döküldü mü? 15 Temmuz’da dökülen kan sizin kastettiğiniz kan mıydı? Zira o geceki kalkışmayı yapanlar son iki seçimdeki en güçlü ortaklarınızdı. 17/25’te size malzeme taşıyanların eşkıyaları o gece sokaktaydı. Kişisel kanaatimiz bu kalkışma planının ötesinde bunu da kapsayan bir işgal planının yapıldığı yönündedir. O gün dökülen kan kalkışmayı değil bu büyük planı bertaraf etmek ve ülkeyi işgalden korumak için döküldü. Güvenip tehditler savurduğunuz o güçler o gece mağlub oldu.
Elbette bu mücadele bitmedi ama Türkiye halkı her zamankinden daha dirayetli, daha inançlı, daha güçlü. İşin özeti şu; o hiddetle haykırarak çağırdığınız kan aktı ve bir siyasi hareket olarak sizi ve HDP’yi boğdu. Kan dökülmeden gelemez dediğiniz başkanlık sisteminin de kapısı sonuna kadar açıldı. Yani ne siz ne de malum ortaklarınız boşuna bundan sonrası için “toplumsal olaylar” tehdidi yapmayın. Bu halk tehdidini değil kendisini gördü ve evelAllah alt etmeyi de bildi. Artık bundan sonrası sizlerin yaratıcılığına kalmış. Yeni muhtemel tehlikeler icad edip yeni endişeler pompalamaya çalışmanız lazım. Şapkadan bakalım daha ne kadar tavşan çıkacak?
Aslında bu sistemi en çok desteklemesi gereken partinin CHP olması beklenir. Başkalarının vazifelisi olmak yerine biraz kendi başlarına kalıp sakince düşünebilseler az da olsa iktidar olabilmenin tek şansının bu sistem olduğunu görecekler. Türkiye’de halkın siyasi tercihleri parlamenter sistemde CHP’nin Meclis’te hükümet kurabilecek çoğunluğu hiç bir zaman elde edemeyeceğini açıkça gösteriyor. En azından bir iki nesil süresince bu imkansız. En fazla bir koalisyon hükümetinin ortağı olabilirler. Ancak başkanlık sisteminde şayet Ak Parti adayının karşısına diğer partilerden de oy alabilecek bir aday çıkarabilirlerse ve oylama ikinci tura kalırsa belki de makus talihlerini yenebilirler. Başkanlık sistemi bir CHP’linin ülkeyi yönetmesini mümkün kılabilecek tek yoldur. Üstelik bir Cumhubaşkanlığı seçimi tecrübesi de yaşadılar ve en azından nasıl bir aday çıkarmamaları gerektiğini gördüler. Aslında hala hiçbir şey için geç kalınmış değil. Kılıçdaroğlu şayet samimi ve kendi iradesi ile karar verebilecek durumda ise kalan son şansını değerlendirebilir. CHP’lilerin başkanlık sisteminin yol açabileceği sorunlar konusunda endişeleri gerçek ise Ak Parti ile bir pazarlık masası kurmayı deneyebilirler. Anayasaya endişelerini giderecek, güçler ayrılığını, azınlıkta kalanların haklarını, yargı bağımsızlığını vb gibi taleplerini karşılayacak maddeleri koydurmaya çalışıp (ki Meclis’e gelecek Ak Parti önerisinde bunların büyük kısmı zaten olacaktır) başkanlık sistemini de içerecek bu yeni metine evet diyebilirler.
CHP’liler de herkesin gördüğü kaçınılmaz gerçeği görüyor olmalılar. Ne başkanlık sistemini ne de Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını engelleme şansları yok. Bu yüzden bir uzlaşı yolu aramak CHP’nin geleceğin siyasi hayatında yer alabilmesi için belki de son şansı. Bakalım bunu görebilecekler mi?
Doç Dr. Göksel Aşan'ın önceki yazısı:
"Türkiye'yi 2 çatışma alanıyla vurmaya çalışacaklar!"
Doç Dr. Göksel Aşan yazdı...