'Çin Uygur camilerini yıkıyor'
The Guardian gazetesi ile Bellingcat adlı araştırma sitesinin iddiasına göre Çinli otoriteler, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde aralarında yüzlerce yıllık camiler ve türbelerin de olduğu 33 dini mekanı tamamen veya kısmen yıktı.
Guardian ve açık kaynak araştırma sitesi "Bellingcat"in haberine göre, Çin'de Uygur Türklerine ait camilerin yıkıldığı iddiasıyla ilgili yeni verilere ulaşıldı.
Uydu görüntüleri, bölge sakinleri ve haritalama araçlarıyla 100 cami veya türbe belirlenerek son durumları kontrol edildi.
Kubbe ve minare gibi belirleyici özelliğe sahip 91 yapıdan 31 cami ve iki büyük türbenin, 2016-2018 yıllarında ciddi şekilde zarar gördüğü belirlendi.
Bunlardan 15 cami ve iki türbe çok büyük oranda veya tamamen yıkılırken, diğer yapıların da kapıları, kubbeleri ve minarelerinin ciddi hasar gördüğü veya yıkıldığı tespit edildi.
Ayrıca, kubbe veya minare gibi belirleyici özelliği olmayan ancak Sincan Uygur Özerk Bölgesi sakinlerinin cami olduğunu söylediği 9 yapının da yok edildiği görüldü.
YÜZLERCE YILLIK CAMİLER YIKILDI
Yıkılan yerler arasında Uygurlar için büyük öneme sahip İmam Asım ve Caferi Sadık türbeleri ile 1237'de inşa edilen Hotan şehrindeki Keriya Aitika Camisi ve Kaşgar şehrindeki 500 yıllık Kargılık Camisi de bulunuyor.
Haberde, araştırmacıların yüzlerce hatta binlerce dini mekanın yıkıldığına inandığı ancak iddianın, bunların çoğunun küçük köy camisi olması ve polisin gazeteci ya da araştırmacılara zorluk çıkarması nedeniyle doğrulanmasında sorun yaşandığı belirtildi.
ULUSLARARASI TOPLUMDAN ÇİN'E ÇAĞRILAR
Dünya genelinde çok sayıda hükümet, uluslararası örgüt ve sivil toplum kuruluşu (STK), Çin'in Uygur Türklerine yönelik uygulamalarına tepki gösteriyor.
Avrupa Birliği'nin (AB) Çin'le geçen yıl temmuz ayında başkent Pekin'de yaptığı İnsan Hakları Diyaloğu toplantısının ardından insan hakları savunucuları, dini inançları nedeniyle zulüm gören kişiler ile ifade özgürlüğü ve temel insan haklarına aykırı şekilde hapsedilen Tibetlilerin ve Uygurların serbest bırakılmasını istemişti.
ABD Kongresinde görüşülmeye devam eden bir yasa tasarısı, bir milyondan fazla Uygur Türkü'nün maruz kaldığı ağır insan hakları ihlallerinden dolayı ABD yönetiminin Çin'e yaptırım uygulamasını talep ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi, 30 Ağustos 2018 tarihli raporunda, kamplarda bir milyondan fazla Uygur'un alıkonulduğuna ilişkin tahminler yapıldığını kayıtlara geçirmiş ve uygulamanın ürkütücü boyutlara ulaştığını vurgulamıştı.
Avrupa Parlamentosu da geçen yıl ekim ayında kabul ettiği kararla toplama kamplarının derhal kapatılıp alıkonulan kişilerin serbest bırakılmasını istemişti.
Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve çok sayıda uluslararası STK, ağır hak ihlallerine maruz kalan en az bir milyon civarında Uygur Türkü'nün durumunu görüşmesi, bölgeye gözlemci heyet göndermesi ve gerçekleri ortaya çıkarması için BM İnsan Hakları Konseyine çağrı yapmıştı.
ÇİN'İN YANITI
Çin, uluslararası kamuoyunda "toplama kampları" şeklinde adlandırılan yerlerin "mesleki eğitim merkezi" olduğunu ve buralarda tuttuğu kişileri "aşırıcı fikirlerden arındırarak topluma kazandırmayı" hedeflediğini iddia ediyor.
BM ve diğer uluslararası örgütler, kampların incelemeye açılması çağrılarını yinelerken, Çin şu ana kadar kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin verdi. BM yetkililerinin doğrudan bilgi almak amacıyla bölgede serbestçe inceleme yapma talebini ise Çin makamları geri çeviriyor.
TÜRKİYE'NİN TEPKİSİ
Dışişleri Bakanlığı, Çin makamlarının Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikasının insanlık adına büyük bir utanç kaynağı olduğunu belirtmişti. Çin makamlarını, toplama kamplarını kapatmaya davet eden Bakanlık, "Türk kamuoyunun ağır insan hakları ihlalleri konusundaki tepkisinin Çin makamlarınca dikkate alınmasını bekliyoruz." ifadesini kullanmıştı.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de "Uygur Türklerine dönük keyfi tutuklamalar, bir milyondan fazla Uygur Türkü'nün toplama kamplarında ve hapishanelerde alıkonulması gibi eylemlerin hiçbir şekilde meşru bulunmayacağını söylüyoruz." değerlendirmesinde bulunmuştu.