Cübbeli Ahmet'e 'Nas' yanıtı Hayrettin Karaman'dan geldi!
"Cübbeli Ahmet" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Nas" vurgulu faiz mesajını eleştirmesine Hayrettin Karaman'dan tepki geldi. Karaman, "Nas var" dedi ve bu söylem ile "din istismarı" yapıldığı eleştirisine itiraz etti
Kamuoyunda "Cübbeli Ahmet" olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü ekonomik gidişattan duyduğu rahatsızlığı geçtiğimiz günlerde Habertürk yazarı Fatih Altaylı aracılığıyla kamuoyuna duyurmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz ile mücadelede kararlılığını ve "Nas" mesajını eleştiren Cübbeli Ahmet, "Bu ekonomik politikayı Nas diye sürdürürsen, millet ‘Kuran batırdı bizi' demeye başlayacak. Suçu Kuran’da, İslam’da bulacak." ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözlere yanıt, Yeni Şafak yazarı, ilahiyatçı Hayrettin Karaman'dan geldi.
Bugün köşesinde "Nas var" başlığını taşıyan bir makale kaleme alan Karaman, Cumhurbaşkanı'nın faiz mesajlarında İslam terminolojisi kullanmasını eleştirenlere sert çıktı.
İşte o köşe yazısı;
Sayın Cumhurbaşkanımız yıllardan beri faizle ve faiz lobileriyle mücadele ediyor. Faizin indirilmesini, enflasyon ile kafa kafaya getirilmesini veya ondan daha aşağıya çekilmesini istiyor. Faizden, para babalarına para kazandırmak yerine üretim, ihracat, meşru iç ve dış ticaret ve bunların tabii sonucu olarak istihdam yolunu tercih ediyor.
Bir konuşmasında “faizin haram olduğuna dair nas var” demiş.
Bunu dillerine dolayıp yine vuranlar var.
Neymiş?
Burası şeriat ülkesi değilmiş, başka haramlar hakkında da nas varmış, nassa göre hareket ediyorsa o haramları da ortadan kaldırmalı imiş. Bunları yapmıyorsa faiz konusunda da nastan söz etmemeli imiş, ederse bu istismar olurmuş…
Her insan dilediği gibi düşünebilir ve düşüncesini açıklayabilir; açıklanan düşüncenin dini-manevi sorumluluğu sahibine aittir. Bu sebeple farklı düşünme hakkına saygımız tabiidir.
Bir de biz bildiğimiz ve düşündüğümüzü kısaca açıklayalım:
Burada nastan maksat âyetler ve hadislerdir. “Faizin haram olduğuna dair âyetler ve hadisler var” denmektedir.
Faizin konumuzla ilgili tanımı paranın para ile eşit vadeli, vadeli fazlalıklı, peşin fazlalıklı alım satımından doğan sonuçtur.
Para, başka bir para ile piyasa rayicine (mevcut kura) göre mübadele edilirse (sarf, kambiyo/exchange) bunun peşin yapılması gerekir.
Faizci bankaların belli bir yüzde faiz ile mevduat kabul etmeleri ve parayı yine yüzdelik faiz ile kredi olarak vermeleri (satmaları) İslâm’a göre faizdir.
Bunun Kur’ân’da ve hadislerde adı “ribâ”dır. Türkçede “faiz”, yeni Arapçada “fâide”dir.
Kafa karıştırmak ve adını değiştirerek faizcilik yapmak için uğraşmanın faydası yoktur, riba faizdir, fâidedir, bankaların paradan para kazandırmak ve kazanmak için yaptığı işlem (mevdûâta faiz vermek, krediden faiz alarak para kazanmak) İslâm’a göre haram olan faizli işlemlerdir.
Bir ülkenin rejimi laik ise, anayasası “yasama, yürütme, yargı ve denetimde dinin işe karıştırılmasını, referans olmasını yasaklıyorsa” o ülkede yaşayan Müslümanlar ne yapacaklardır?
1. Rejimin imkân verdiği kadar dinlerinin emir ve yasaklarına riayet edeceklerdir.
2. Bu imkânları genişletmek için de çalışacaklardır.
Demokrasilerde partiler vardır. Hangi parti Müslümanların dinî hayatlarına daha fazla genişlik ve rahatlık vadediyorsa iktidar için onu tercih edeceklerdir.
Bunu vadeden ve iktidar olduğunda gerçekleştiren partinin rakipleri, onun “dini istismar ettiğinden” söz ederler. İstismarın olup olmadığını bilmek için parti yöneticilerinin niyetlerini okumak, kalplerini yarıp bakmak gerekir. Samimi olmaları, inanç ve düşüncelerine göre hareket etmekte olmaları da daima mümkündür.
Ülkemizde, düzeltmemiz ve İslâm’a uygun hale getirmemiz mümkün olmayan çok şey vardır; bunlar var diye mümkün olanları da olduğu gibi (İslâm’a aykırı olarak) bırakmamız caiz olmaz.
Fertlerin hayatında laik rejimlerde de Müslümanca yaşama alanı, devlet yönetiminde olana nispetle daha geniştir. Mesela devlet içkiyi, zinayı, faizi, açık-saçıklığı… serbest bırakıyor, ama Müslümanı bunları yapmaya mecbur etmiyor; Müslüman bunları yaparsa elbette dinî bakımdan sorumlu olacaktır.
Müslümanların kendisine, partisine destek olmasını, oy vermesini isteyen bir siyaset adamı, iktidara geldiğinde veya iktidarda olduğu sürece onların dinî hayatlarına rahatlık ve genişlik sağlayacağını, sıkıntı çektikleri bazı haramları -rejim imkân tanıdığı ölçüde- ortadan kaldıracağını vadeder, söyler, bu haramlardan söz eder, haklarında nas bulunduğunu da söyler, söyleyebilir.
Dediğim gibi bunun “din istismarı mı, samimi mi” olduğunu kimse bilemez.
Kendisi dine inanan ve öteden beri dini yaşayan kimseler için istismardan söz etmek zordur, isabet ihtimali düşüktür. Kendisi dine inanmayan ve dini yaşamayan bazı siyasetçiler bile herkese daha ziyade din ve inanç hürriyeti vermeye samimi olarak taraftar olabilir ve bu sebeple Müslümanlara da “size şu imkânları tanıyacağım, size göre başınızı açmak haram, nas var, açmaya zorlamayacağım, zorlayan mevzuat ve uygulamaları ortadan kaldıracağım…” diyebilir, buna da istismar denemez.
Apaçık istismar, inanmadığı ve yapmayacağı halde insanları kandırmak için konuşmak ve davranmaktır.
Hem sözde din bilenlerin, hem de Müslüman faizcilerin faizi ortadan kaldırmak isteyen bir devlet adamına karşı mücadele ettikleri bir yerde ve zamanda o adamın, onlara hitap ederek “Allah’tan korkun, nas var nas” demesi kadar tabii bir davranış olamaz.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN...