Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve kişilik hakları...
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili “yurt dışına taşınmış servet” iddiaları ve buna mukabil Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na açıkça meydan okuması beni yıllar öncesine götürdü.
RTÜK Üyesi olduğum dönemdi. Recep Tayyip Erdoğan okuduğu şiir dolayısıyla mahkum edilmiş, önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınmış, sonra Pınarhisar Cezaevi’ne gönderilmişti. Medyada muazzam bir karalama kampanyası vardı. “Muhtar bile olamaz” manşetleri atılıyor; gazete, radyo ve televizyonlarda çok ünlü ve büyük bir iş adamının iddialarına dayandırılarak bir milyar dolarlık serveti olduğu beyan ediliyordu.
Konuyu radyo ve televizyonlar bakımından Kurul’un gündemine getirdim. Bazı arkadaşlar, çekimser kaldılar ve bu iddiaları çok ciddiye almak istemedilerse de, kişilik haklarına ağır bir tahribat verdiği gerekçesiyle ısrarcı oldum ve herhangi bir belgeli bilgiye dayanmayan, iftira ve isnat dışında bir muhteva taşımayan bu iddialara yönelik olarak bu kampanyayı yürüten kuruluşlara cezalar verdik.
Altını çizeyim, Tayyip Erdoğan kendisine “muhtar bile olamaz” denilen günlerini yaşıyordu. Hakkındaki iddialar çok büyük bir iş adamınca dillendirilmişti ve merkez medya bu kampanyayı yürütüyordu. Ben ise Milliyetçi Hareket Partisi tarafından RTÜK üyeliğine aday gösterilmiş ve seçilmiş birisiydim.
Cezalar sonrası, bazı medya grupları beni MHP Genel Başkanı Saygıdeğer Dr. Devlet Bahçeli’ye şikayet ile, benim neden böyle davrandığımı anlamadıklarını birtakım isnatlarla ifade etmişler.
Şikayet edenler medyanın en büyükleri olunca elbette Devlet Bey gibi her konuda titizlik gösteren, yolsuzluk, usulsüzlük, torpil vb. her konuda hassasiyeti zirve yapmış ve yine her türlü çevreden gelen kendisine ve partisine yakın, ilgili kişilerle ilgili iddiaları büyük bir ciddiyetle ele alan bir siyasetçinin kulağını tıkaması mümkün olamazdı.
Olayı anlamak istedi, ben de kendilerine şunu ifade ettim: “Tayyip Erdoğan bu gün muhtar bile olamaz denilen, tüm gücünü, kudretini yitirmiş bir siyasetçi. Siz ise şu anda Başbakan Yardımcısı ve Genel Başkansınız. Allah öyle bir durumla karşılaştırmasın ama, bir gün siz de siyaset dışı kalsanız ve geçmişte çıkarlarına dokunduğunuz çevrelerce şeref ve haysiyetinize dil uzatılsa, iftiralar edilse, isnatlarda bulunulsa ve o an benim bulunduğum yerde, konumda size yakın bir tek isim bile bulunmasa, hakkınız korunmayacak mı? Benim yaptığım, belgesiz isnatlara yönelik olarak bir insanın şeref ve haysiyetini korumaktır. Zaten görevim de budur.”
Açıklamalarım üzerine Devlet Bey, her zamanki devlet adamı vakar ve ciddiyeti ile, “Siz doğrusunu yapmışsınız. Lütfen böyle devam edin ve hiç kimseden çekinmeden, hakkı üstün tutun, hukuka riayet edin. Kimsenin şeref ve haysiyeti ile oynanmasına müsaade ve müsamaha etmeyin” dedi.
Bir siyaset adamı olarak Devlet Bey, o günlerde Tayyip Erdoğan için yürütülen linç kampanyasına hiçbir şekilde destek vermedi, bu tür iddia ve isnatlara asla itibar etmedi. Bu Devlet Bahçeli farkıdır.
Buna benzer pek çok olayda, medya patronlarının sayısız şikayetine rağmen hiçbir zaman bir RTÜK üyesi olarak, sonrasında RTÜK Başkanvekili olarak beni etkilemeye, telkin veya yönlendirmelerde bulunmaya yönelik de tek bir hareketi olmadı.
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun iddialarına bakıyorum, tıpkı geçmiş günlerdeki gibi belgesiz, kuru isnatlar.
Ana muhalefet Partisi’nin Sayın Genel Başkanı’nın rakibi olan bir siyasetçiyi böyle vurmaya uğraşması siyasette yol almamızı da, nitelikli bir siyasi atmosfer tesisini de engelliyor.
Kuşkusuz ki, kamuoyu önünde olan insanlarla ilgili aşırı ve uç bir olay varsa bunlar konuşulur, tartışılır, hele siyasi kimlikleri varsa ve iddialar yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık, torpil gibi hususları içeriyorsa bunlar rakiplerince de dile getirilir.
Ortada bilgi olarak kamuoyu ile paylaşılan iddiaları destekleyecek belgeler ve somut bulgular varsa bu yapılabilir. Şayet somut bir şey yoksa, sadece duyum, zan, tahmin veya fısıltı ise böyle iddialar, isnatlar sadece iftira olarak kalır.
Unutulmamalıdır ki, siyasetçi de olsa, büyük şöhreti malik işadamı, sanatçı veya bir başka şahıs da olsa, herkesin şeref ve haysiyeti vardır. Korunmalıdır. Din de, ahlak da, hukuk da bunu emreder…