"Cumhurbaşkanı Erdoğan bürokrasiyi uyarmalı"
Bu yazının aslında bir muhatabı var. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun. Neden derseniz…
Gidişatı iyi analiz ettiğini düşünüyorum.
Dahası.
Okuduğumuz akademik metinler birbirine benzediği için, beni doğru anlayacağını biliyorum.
Muhalefete kuş bakışı bakarsanız, neredeyse gerçeküstü bir durum görürsünüz.
Kaos bile değil. Karmaşanın en ipe sapa gelmez şekli.
Bir de bu karmaşayı “demokrasi” olarak adlandırmıyorlar mı, tam komedi.
Postmodern teori der ki, bu dönemde kavramlar gerçek anlamlarını yitirir, herkes kendi tanımını yapar.
Körün fili tanımlama şekli gibi.
Bu girişi neden yaptım?
Sevin sevmeyin, an itibariyle tek seçeneğin mevcut hükümet olduğu ortada.
Öyleyse.
Hükümetin devlet yönetiminde olabildiğince az hata yapması gerekiyor.
Yapılan her hata ülkeyi, dolayısıyla hepimizi ilgilendiriyor.
AK Parti’ye destek veren “entelektüel çevre”, şimdilerde bir şeylere dikkat çekmeye başladılar.
İktidara yakın köşe yazarları olabilecek en kibar biçimde uyarı yazıları yazıyorlar.
Bu konulara girmemeye özen gösterdim.
Çünkü.
Kimsenin hiçbir şeyi olmadığımdan, bir kısım mikserlerin bana saldırmaları kolay oluyor.
Bu yazıda konuya girmem lazım.
Yine çünkü.
Tam da Cumhurbaşkanının Sivas’ta, Ulaştırma Bakanı için “İşi takip etmezse güle güle” uyarısını yaptığı günün ertesinde.
Çok ama çok önemli bir ekonomi bürokratıyla sohbet ediyorduk.
“Hocam, ne kadar etkiniz var bilemiyorum” dedi, “eğer varsa bürokrasinin hal-i pür melali konusunda Cumhurbaşkanımızın bilgilendirilmesi lazım.”
Meraklandım, “Niye ki” dedim, “tıkır tıkır işlemiyor mu?”
“Ne işlemesi” dedi, “Devlet demek Hazine, Maliye, Merkez Bankası demektir.” “Devleti işleten bürokratlardır. Bürokraside liyakat esası kalmadı. Bakanların da pek bir hükmü kalmadığı gibi, yönettikleri yapılara yabancılar.”
Önemli bürokratımız pek bir doluydu.
“Yanlışlar yapılıyor, işi bilen memurlar “FETÖ’cü etiketi yersem” korkusundan yanlışı uyarmak yerine susuyor.
“Bunları bana söylediğinize göre bir öneriniz olacaktır” dedim.
“Olmaz mı” dedi, “Bürokraside karmaşa ve liyakatsizlik zirve yapmış durumda.”
Devam etti: “Böyle olunca da, idareye yanlış bilgi verilir. Yanlış kararlara yol açar. Bürokrasinin tepe noktalarındaki memurları Sayın Cumhurbaşkanı toplamalı. Ve onları ihtar etmeli.”
İçini çeken üst düzey bürokrat, “çoğu memur birinin adamı olmaya yaslandığından disiplinin kalmadığını ve bu kesimin sadece ve sadece Cumhurbaşkanından korkacağını” da söyledi.
Yani.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakan azarlayıp, kapıyı göstermesi seçmen nezdinde iş yapıyor olabilir.
Cumhurbaşkanının gücünün altını çiziyor da olabilir.
Aynı zamanda bürokrasideki karmaşayı, keyfiliği artırıyor da olabilir.
Siyasetçiler gelir, gider. Ne var ki, devletin bürokratik işleyişi dağılırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar çalışırsa çalışsın, istediği verimi alamayabilir.
Bilmem anlatabildim mi?
KAMUOYU ARAŞTIRMALARINI OKURKEN
Fransa’da 1995’te kamuoyu araştırma şirketleri Jospin’in seçileceğini söylerken Chirac cumhurbaşkanı olmuştu.
Tartışmalar seçmeni suçlamaya kadar vardı. Fatura kararsız seçmene çıkarıldı.
Çok değil. Kasım 2016’da, ABD’de araştırma şirketleri, son güne kadar Hillary Clinton’ın seçileceğini söylüyordu, sandıktan Trump çıktı.
Bizde de durum pek farklı değil. Mesela 2002’de, şirketler, koalisyon diyordu, Erdoğan seçildi.
Yine ortalık araştırma sonuçlarından geçilmiyor.
Ben okurlarımı uyarayım.
Bir, “X partinin araştırma şirketi” ibaresi geçen haberleri dikkate almayın büyük olasılık manüplasyondur.
İki, ciddi partilerin bir sonuçları gizli, bir de yayınlanabilir araştırmaları vardır.
Üç, “biz sonuçları bildik” diyenleri boş verin. Birini bilmişlerse beşini bilememişlerdir.
Dört, kendisini ya da bir tanıdığını aday yaptıramayan şirket, o partinin rakamlarıyla oynar.
Beş, hem araştırmacı hem de danışmanlık yaptıklarından adayınız o kişiden danışmanlık almıyorsa sonuçlar aleyhinize çıkar.
Ve. Elbette işini dürüstçe yapan şirketler de vardır.
“ÇALIŞTAY” DEMESEYDİNİZ İYİYDİ…
“Kültür, Turizm ve Hatay Çalıştayı” yapılmış.
Ne güzel.
“Çalıştay”, bilimsel ağırlıklı toplantıdır. İşin bir yerinde akademi vardır.
Yeni bilgi aramak, durumu doğru tespit etmek ortamı geliştirir.
Ve fakat, Hatay Çalıştayı’nda sadece gazeteciler varmış!
Oysa, gazetecinin işi, haberin peşinde koşmaktır.
Hiç değilse kozmetik unsur olarak bir iki akademisyeni araya attırıverselermiş.
Ya da “Çalıştay” demeselermiş iyiydi.
“MUHTEŞEM İKİLİ” HARAKİRİ YAPTI, SIRADA “ÇUKUR” VAR
Reytinglerde en yakın rakibine nal toplatan “Çukur”, geçen hafta birinciliği kaptırdı!
Hem de haber programına.
Böyle giderse, iniş devam edecek.
Çünkü senaryo ve yapım ekibi, fantezide ayarı kaçırmaya başladılar.
Düşüşün, “artık izlemiyorum” diyenlerdeki artışın bir nedeni, karakterlerin zıvanadan çıkarılmasıdır.
Masumiyetin simgesi Aliço’nun rüya fantezisinde bir soytarıya dönüştürülmesi ya da makineli tüfekle müzik döşeli “video klip”leşen sahneler arasına sıkıştılar.
Karakterlerin sihirleri bozuldu.
İki ay kadar önce. “Muhteşem İkili” dizisine yazık olacak demiştim. Hataları sıralamıştım.
Dizi bu hafta bitiyor.
Bir kez daha uyarıda haklı çıktığıma üzüldüm.
NE BEŞİKTAŞ’MIŞ AMA…
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören Beşiktaş’ın eski başkanı.
Kulüpler Birliği Başkanı Fikret Orman, Beşiktaş’ın şimdiki başkanı.
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Yusuf Namoğlu, namlı bir Beşiktaş taraftarı.
Şimdi de Milli Takım’ın teknik direktörü, Beşiktaş’ın teknik adamı Şenol Güneş olacakmış.
Biri bana durumu açıklayabilir mi acaba?
AŞÇILARIN ALTIN ÇAĞI
Yemek programı yapan aşçılar, deyim yerindeyse kapanın elinde kalıyor.
Bakıyorsunuz, karizma yok, tip yok, endam yok.
Ve fakat.
Aşk, aldatma, sansasyon haberlerinde hep başroldeler.
Bizim aşçı şablonumuz “Ümit Usta”ydı, ki kendisi kalp krizinden gitti.
Neler oluyor?
Yoksa, kalbe giden yol, erkeklerin değil de kadınların midesinden geçiyordu da bize yalan mı söylendi?
KENDİ OKURUMA NOT
Sevgililer günü için bir şey yazmadığımın farkındayım. O gün için yeni bir yazı yazacağım, özel sayı çıkarır gibi. Komik değil mi?
AKLIMDA KALAN
Yeni bir Atatürk filmi yapılıyor olmasından duyduğum panik: “İlk Adım 1919” filmi çekilecekmiş. Filmde de Atatürk’ü Halit Ergenç oynayacakmış. Bugüne kadar O’nu oynayan kimseyi beğenmedim. Kolay değil tamam. “İlk Adım”ın konusuna, yönetmenine bakıyorum, tartışmalı yapımcı Mustafa Uslu’yu görüyorum. Onun yaptığı tarihi kesitli filmlerde gerçekler yamultuluyor. Uslu unutmasın, o filmlere gösterilen müsamaha Mustafa Kemal olunca gösterilmez. Bin kez titizlenip tarihe sadık kalacak bir film yapmazsa, Can Dündar’ın Mustafa’sı gibi facia olabilir. Aman diyeyim aman.