CUMHURBAŞKANININ ÇORAPLARI

Nuran Yıldız

Nuran Yıldız

[email protected]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balıkesir’deki başsağlığı ziyaretinde Kuran okuması haber oldu. Anadolu Ajansı kaynaklı görüntülerde benim dikkatim ise onun çoraplarındaydı. Eve girerken ayakkabılarını çıkarmış, çorabıyla kalmıştı. Ayakkabı poşeti geçirebilirdi, yapmamıştı.

Hep derim, okumasını bilirsen her şey metindir. O çoraplar çok şey anlatan bir metindi. Dillendireyim.

Bizim kültürümüzde eve ayakkabıyla girilmez. Evin kapı eşiği, sadece evle sokağı ayırmak için değildir. Özel alana, temiz olana, aileye, ev sahibine saygıya, korunmasızlığa geçiştir. Ayakkabı dışarıya aittir, eve değil.

CUMHURBAŞKANININ ÇORAPLARI

Bakmayın siz dizilerde, evde sivri topuklu ayakkabılarla dolaşılmasına, bizden olmadıkları için bize dokunmuyorlar zaten. Giydikleri hiçbir şey, seçtikleri başrol oyuncuları başka kafada, bizim hayatlarımıza ait değiller. Akılda ait olanlar kalıyor zaten.

“Modernleşme”yi yanlış anladığımız noktalardan biri de budur. Bir ara, CHP’nin iletişim rehberine “seçmenlerin evine girerken ayakkabınızı çıkarın” uyarısı yazacak kadar bir toplumdan kopuş, topluma yabancılaşma değildi modernleşme.

Üstelik, Cumhurbaşkanının başsağlığı ziyareti, yeniden halkla aracısız iletişime geçtiğini de gösteriyor. Yüz yüze ilişkiler ve samimiyet, siyasetle hayat, siyasetçiyle halk arasındaki mesafeyi kapatması açısından önemlidir, her zaman da öyle olacak.

Sözün özü iletişimde çorap, ayakkabıdan önemlidir.

 

İMRALI GÖRÜŞMESİ İÇİN ÜÇ İLETİŞİM NOTU

Bir, DEM’li heyetin İmralı’da terörist başıyla görüşmesi, iç cephenin bütünleşmesi yolunda başlayan diyalog zincirinin görünen halkasıydı.

Diyalog bir iletişim formudur ve çözüm anlamına gelmez. Tarafların birbirleri hakkında bilmediklerini öğrenme sürecidir ki, diyaloğu önemli kılan da budur. Son kertede milletin, hakkında iyi olacağına dair devletin kararlarına güvenini sağlamak da bir iletişim yönetimi işidir.

İki, açıklamada yer alan “Adım atmaya ve çağrı yapmaya hazırım” cümlesi, bir pazarlık süreci ifadesidir, “Siz bir şey yapın ki, ben de yapayım” demektedir. Kastettiği “şeyi” devlet biliyordur.

Üç, İmralı’ya giden heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder, şiveden tavra kadar bir Kürt sanılsa da aslında kendisini Kürt hisseden bir Türk’tür. 

 

2024’TEN KALANLAR

Yerel seçimler: Seçim sonuçları birçok konuyu tartışmaya açtı. Oy kaymasının nedenleri, kamuoyu şirketleri, özgüven kazanan muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, AK Parti’nin değişimi gibi konular gündemden düşmedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çıkışı: “Terörist başı gelsin DEM grubunda konuşsun” sözleri, hem MHP’nin durduğu yer, hem siyasete yeni açılım sunması gibi şoke edici bir etki yaptı.

Narin cinayeti: Bir çocuk cinayeti ve bir köyün filmlerde bile benzerini göremeyeceğimiz sessizliği. Sosyolojik sorgulamalarla hem üzüldük, hem şaşırdık.

Trump’ın kazanması: Sivri dilli birinin ABD seçimlerini kazanmasının nedenleri dünya kamuoyunu meşgul etti.

Elon Musk’ın siyasi aktör olması: Tekno-milyarder Musk’ın, siyasi aktör olarak sahneye çıkması küresel siyaseti kökünden değiştirecek. Bu durum hem ABD’de hem de dünyanın geri kalanında büyük endişe yaratmalı.

 

BENCE

Bir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Fahiş fiyatlı ürünü boykot edin” diyerek kendi döneminde piyasayı boykota çağırması, tam da yeni yüzyılın karakterine uygun oldu bence.

Hem bir kişi, kendisinin ötekisi olabilir onu gösterdi, hem de muhalefetin yaptırım gücünün zayıflığının altını çizdi.

İki, DEM milletvekili Ceylan Akça’nın “Bizim topraklarımıza baraj kurup sonra o barajlardan edindiğiniz elektriği bize pahalıya satmak hakkınız değil” demesi, özünde kapitalizm eleştirisi ve fakat “bizim” derken sadece kendilerini kastetmekten vazgeçip ülkeyi kapsamayı başardıklarında, gerçekten partileşecekler bence.

Üç, Sezen Aksu’nun dizilere müzik yapmaktan zaman bulup yeni bir şarkı yaptığını duyunca pek sevinmiştim. Her ne kadar siyaseten yürüdüğü yolu onaylamasam da, müzikte oluşturduğu kast sistemine itiraz etsem de, müziğimizin zamansız en büyük isimlerinden biridir Sezen Aksu.

Sezen Aksu, Zerrin Özer gibi efsaneler kenara çekildiklerinde ortam pespaye popçulara kalıyor. Bu yüzden “Üşüdüm” şarkısını büyük beklentiyle dinledim. Sonuç büyük hayal kırıklığı oldu. Sözleri çıkarın geriye tek düze bir şey kalıyor.

Bence Sezen şarkı yapmamış, sayıklamalarını şarkı diye sunarak, “Nasılsa ne versem yiyorlar” diye düşünmüş.

Dört, 2024’ün en çok konser bileti satılan şarkıcılar listesinin başında Yalın, Gökhan Türkmen gibi isimlerin gelmesi, diğer popçuların kuru gürültü olduğunu gösterdi. Magazinde yer tutarak başarılıymış gibi görünerek en büyük zararı kendilerine veriyorlar. Bir de bunun için büyük paralar ödüyorlar. Magazin konusunda iyi düşünülmeli bence.

Beş, Beşiktaş’ta yeni başkan seçimi yapıldı. Adaylardan biri zaten kulübü yönetememiş olan eski yönetimin üyesiydi, diğeri seçimi kazandı ancak baştan sona iletişim sorunlu olan ve daha önce seçimler kaybetmiş biriydi.

Bauman “Artık seçimler kötü ile daha kötü arasında yapılıyor” saptamasında hep haklı çıkıyor.

 

MEDYANIN KÖTÜ ALIŞKANLIĞI

Medyamıza bilgi kaynağı yerine, birbirini referans almak gibi kötü bir alışkanlık yerleşti. FETÖ sürecinin kalıntısı olan bu yöntemde, FETÖ’cü gazeteciler yazar, diğerleri de sorgulamadan alır kullanırdı.

İlber Hoca köşesinde “yılın kelimesi” için nerden tutsanız yanlış bir yazı yazdı. Popüler olmak her şeyi bilmek anlamına gelmez ki. Tarihçi olmakla dilbilimci olmak bambaşka uzmanlıklar. Ankara’dayken efsane tarihçi olan hocamız, İstanbul’a gidince adeta kötü yola düştü, her konuda uzman oldu.

Eski yayın yönetmenim, şimdinin Youtuber’ı Fatih Altaylı da İlber Hocanın yazısını referans alıp ağır ifadelerle (buraya yazmayacağım) “TDK yılın kelimesi diyor ama ‘Kalabalık Yalnızlık’ kelime değil” diye başlayıp devam ediyor. Kendisinden düzeltme istedim, medya içeriğine değil de TDK sayfasındaki açıklamaya bakılırsa “yılın kelimesi” değil “yılın kelimesi/kavramı” olduğunu görebileceğini söyledim. Başka düzeltmeler de yaptım.

Youtube’da düzeltse ne olacak düzeltmese ne olacak ama Altaylı gibi etki gücü yüksek birinin konuyu kaynağından değil başka bir medyadan alması üzücü.

Benzer hatayı Ertuğrul Özkök de yaptı. “Altı kelimeyi oylamışlar, aralarında kalabalık yalnızlık yok, bu kavramı nerden üretmişler” gibi şeyler yazdı. Referansı medya değil TDK olsaydı, kelime/ kavramların altı değil yedi olduğunu görecekti.

Deneyimli gazeteciler bu hataları yaparsa, genç gazetecilerin kendilerine referans noktası bulma olanakları hiç kalmayacak. Masa başı gazeteciliğin geldiği nokta bu.

Gazeteciler başka haber yerine kaynağın kendisini referans aldığı itibarlı günlere geri dönmeli.

 

BENİM 2024’ÜM

Babamı kaybettim. Anne kaybıyla yalnız kalıyorsun, baba kaybıyla kimsesiz oluyorsun, fark ettim.

Yedi ayını hastanede, beş ayını koşturarak geçirdim.

İnsan ilişkilerinin tamamını askıya aldım, zamanımı tamirata ayırdım. Tamir etmek, eksik kapatmak ruhsal iyileşmeye iyi geliyor.

Kafa yoğunluğundan az okudum, çok yazdım. Gazeteye, web sitesine, instagram’a yazdım, yazdım.

Milliyet’te yazmaya başladım. Okumayı öğrendiğim, gazetecilik, iletişim okumama neden olan gazetede yazmaya başlamak, kişisel yaşamımın en büyük başarılarındandı.

İyi işlere imza attım, sonuncusu TDK ile “yılın kelimesi/kavramı” oldu. Bu işleri de tek başıma yapmadım, başta yol arkadaşım Beris Artan Özoran olmak üzere ekip olarak çalıştık, yaptık.

Bir yılı tükettik, bizler de biraz daha tükendik.

 

DİLEKLERİNİ İYİ DÜŞÜN

Yeni yıla girerken kendin için gerçekleşmesi güç, hayal içeren dilekler yerine ayağı yere basan dilekler dile;

Şanslı bir yıl olmasını değil, doğru tercihler yaptığın bir yıl olmasını dile. Hayatı tercihler yapar, şans değil.

Yeni insanlarla tanışmayı değil, “Sen nerelerdeydin bunca zaman” diyeceğin insanlarla karşılaşmayı dile.

Zengin olmayı değil, çalışabileceğin fırsat dile.

Kolay bir hayat değil, önüne çıkacak zorluklardan başarıyla çıkmayı dile.

Rahat koşulları değil, zor koşulların üstesinden gelebilecek güce sahip olmayı dile.

Sana anlatacak arkadaşlar değil, seni dinleyecek arkadaşlar dile.

Birlikte ağlayacağınız değil, birlikte susabileceğiniz dostlar dile.

Bolluk içinde bir hayat değil, kendine yeteceğin bir hayat dile.

Mutlu bir gelecek değil, bugünü mutlu kılacak bakış açısı dile.

Akışa bırakmayı değil, iç disiplin sahibi olmayı dile. İç disiplinin yoksa, sürekli tutamayacağın kararlar alarak, kendini de herkesi de yormuş olursun.

İyi insanlarla karşılaşmayı değil, iyi insan olmayı dile. Seninle karşılaşanlar mutlu olsun.

Son not, işini dileklere bırakma, çalışırsan hepsi olur.

 

AKLIMDA KALAN

İTÜ Rektörünün önemli saptaması: İTÜ’nün ODTÜ’lü Rektörü Prof. Dr. Hasan Mandal Hoca yönetiminin durum değerlendirmesini yapmış. İzlemeyi isterdim. Sunumun özeleştiri ve geleceğe yönelim kısmında öğrencilere kazandırılması planlanan nitelikler sıralanmış. Uzun bir liste. Benim en çok dikkatimi çeken ise “analitik düşünce” kazandırılması hedefi oldu. Yeni yüzyılda ayakta kalmak için en gerekli nitelik analitik düşünce. Ne yazık ki yeni nesil, analizden senteze ulaşmakta, soyut düşünmekte eksik kalıyor. Hasan Hoca özelinde tüm eğitim camiasına, analitik düşünme için en doğru yolun, orta ve yüksek öğrenimde  “felsefe” derslerine ağırlıklı ve zorunlu olarak geri dönülmesini öneriyorum.

Diğer Yazıları