Cumhuriyet gazetesi davası neden 24 Temmuz tarihinde görüldü?
Sevilay Yılman "Bu işte bir bityeniği" var dedi, Adalet Bakanı'na seslendi
Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışmanı Kadri Gürsel ve muhabir Ahmet Şık’ın da aralarında bulunduğu 19 şüphelinin "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme" suçundan yargılandığı dava önceki gün başladı.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Aydın Engin, Mehmet Orhan Erinç ve Hikmet Aslan Çetinkaya'nın da aralarında bulunduğu sanıklar katıldı.
Çağlayan Adliyesi’ndeki ilk duruşmanın tarihinin ise “24 Temmuz Basın Bayramı” ile aynı güne denk gelmesi dikkat çekti.
BİR BİTYENİĞİ VAR!
Cumhuriyet gazetesi davasının ilk duruşması için “24 Temmuz Basın Bayramı” ile aynı güne tarih verilmesine ilk olarak SuperHaber dikkat çekmişti.
Habertürk yazarı Sevilay Yılman de bugünkü köşesinde durumun garipliğine vurgu yaparak, "Bir bityeniği var" başlıklı bir bölüm kaleme aldı.
Yılman yazısında şu ifadeleri kullandı;
"BİR ayrıntıya dikkat çekeceğim Cumhuriyet davasıyla ilgili...
Biliyorsunuz ki dünya basınının merakla takip ettiği bu davanın ilk duruşmasının yapıldığı gün, 24 Temmuz Basın Bayramı’ydı. Bu önemli davanın böyle bir günde başlatılmasını tesadüf görmüyorum ben.
O tarih nasıl belirlendi, kim ya da kimler belirledi bilmiyorum ama bu tarihle ilgili feci bir numara döndürülmüş bir yerlerde, bu kesin! Ve döndürülen bu numara da karşılığını yeterince buldu.
Dün dış basından davayla ilgili haberlerin neredeyse tamamında kullanılan başlık aynen şöyleydi değerli okurlarım: “Dünya Basın Bayramı’nda Türkiye’de gazetecilik yargılandı!”
Tekrar ediyorum, kim ya da kimler belirledi bu duruşma gününü bilmiyorum ama Türkiye’yle, Türkiye’nin yönetimiyle, yönetenleriyle ilgili dalga geçilecek bu malzemenin nasıl oluştuğunun perde arkası HSYK ve çiçeği burnunda Adalet Bakanı’mız Abdülhamit Gül tarafından mutlaka sorgulanmalı!
Bir bityeniği var o işin içinde..."
İşte Sevilay Yükselir'in yazısı;
- FETÖ’cüler kiminle irtibat kurmadı ki?
CUMHURİYET Gazetesi davası başladı. Ben başından beri bu tutuklamaları doğru bulmadığımı söylüyorum.
Çünkü iddialar ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin görüntüde yargılanan gazeteciler, yani gazetecilik!
Ve dış dünyada itibarımız açısından bu görüntünün Türkiye’ye kaybettirdikleri çok fazla ve bunların telafisi de zor.
Bir de iddianame sorunlu bence. Bilmiyorum, aralarında gerçekten FETÖ mensubu olduğu kesinleşmiş olanlar var mı ama başta Kadri Gürsel olmak üzere, bu insanların tutuklanma gerekçesi sırf FETÖ mensupları tarafından, ByLock kullanıcıları tarafından aranmaları ise bu davanın korkunç bir hukuki garabete örnek teşkil edecek dava olacağını söylemek zorundayım.
Çünkü salt bu gerekçeyle bu insanlar tutuklandıysa o zaman hepimizin tutuklanması gerekiyor.
Zira vakti zamanında her gazeteciyi arıyorlardı o insanlar. İddia ediyorum, herhalde en az irtibat kurmak istedikleri bendim.
Çünkü ben çok çok evvelinden başlamıştım Sabah Gazetesi’nde o alçaklar sürüsüyle mücadeleye, ama ben bile onlar tarafından aranmış ve irtibata geçilmişimdir beş on kez.
Sorun Sabah Gazetesi’nde yazan Salih Tuna’ya ya da Haşmet Babaoğlu’na...
Acaba kaç bin kez aranmışlardır onlar da Kadri Gürsel’i arayanlar tarafından. Mesela Mümtaz’er Türköne’nin ismi geçiyor iddianamede. Eski Zaman Gazetesi yazarı.
Şu anda tutuklu kendisi biliyorsunuz. Kimi aramamıştır ki Türköne? Ya da kim irtibata geçmemiştir kendisiyle?
Eski eşi Özlem Türköne, AK Parti’den milletvekiliydi. Ve Türk medyasında ikisiyle beraber tek röportaj yapan gazeteci de bendir.
Sırf o vakitler bile Türköne’yle kaç defa görüşme yaptığımı hatırlamıyorum.
Yani FETÖ’nün ağır toplarından olduğundan zerre-i miskal şüphe duymadığım Türköne, birilerini aradığı için o birileri tutuklanıyorsa vayy basınımızın başına gelenlere!
BİR BİTYENİĞİ VAR!
BİR ayrıntıya dikkat çekeceğim Cumhuriyet davasıyla ilgili...
Biliyorsunuz ki dünya basınının merakla takip ettiği bu davanın ilk duruşmasının yapıldığı gün, 24 Temmuz Basın Bayramı’ydı. Bu önemli davanın böyle bir günde başlatılmasını tesadüf görmüyorum ben.
O tarih nasıl belirlendi, kim ya da kimler belirledi bilmiyorum ama bu tarihle ilgili feci bir numara döndürülmüş bir yerlerde, bu kesin! Ve döndürülen bu numara da karşılığını yeterince buldu.
Dün dış basından davayla ilgili haberlerin neredeyse tamamında kullanılan başlık aynen şöyleydi değerli okurlarım: “Dünya Basın Bayramı’nda Türkiye’de gazetecilik yargılandı!”
Tekrar ediyorum, kim ya da kimler belirledi bu duruşma gününü bilmiyorum ama Türkiye’yle, Türkiye’nin yönetimiyle, yönetenleriyle ilgili dalga geçilecek bu malzemenin nasıl oluştuğunun perde arkası HSYK ve çiçeği burnunda Adalet Bakanı’mız Abdülhamit Gül tarafından mutlaka sorgulanmalı!
Bir bityeniği var o işin içinde...