Davutoğlu'nun "FETÖ" göndermesine Murat Bardakçı çok kızdı!
Davutoğlu, Murat Bardakçı'yı "tarih istismarcılığı" ve "FETÖ taktikleri kullanmakla" suçladı! Ünlü tarihçinin yanıtı ise uzun süre konuşulacak...
Habertürk yazarı, tarihçi Murat Bardakçı bir süre önce köşesinde günümüz muhalefeti ile Abdülhamid döneminin muhalefetini karşılaştırarak, aralarındaki benzerliklere dikkat çektiği bir yazı kaleme aldı.
Bardakçı yazısında, “Muhalefetin politikası bugün 1900’lerin ilk senelerinde kalmış vaziyette! Tek bir hedefleri var, Tayyip Erdoğan’ın işbaşından gitmesi! O hele bir gitsin de ne olacağı Allah kerim; ama bir gitsin! ...Geçmişin tek sloganı olan “Gitsiiiiin!” haykırışları bugün de yükseliyor ama gittiği takdirde ne yapılacak, ne edilecek, sıkıntılara karşı ne tedbirler alınacak, bunlar hakkında tek söz eden yok!” ifadelerini kullandı.
İşte söz konusu makalede yer alan tezler, dün Habertürk'te Fatih Altaylı'nın konuğu olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'na soruldu.
Gelecek Partisi lideri ise cevabında bu tezleri ortaya atanları "tarih istismarcılığı" yapmak ve "FETÖ taktikleri kullanmakla" suçladı!
Davutoğlu bu soruya, Bardakçı'nın adını anmadan yanıt verse de, ünlü tarihçi o sözleri üzerine alınarak, Gelecek Partisi liderine zehir zemberek bir yanıt verdi.
Bardakçı "Eski bir başbakan hakkında bunları yazmayı hiç istemezdim ama Ahmet Bey beni mecbur bıraktı!" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı;
"Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı olan eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu, dün gece Fatih Altaylı’nın Teke Tek’te konuğu idi...
Fatih, Davutoğlu’na bir seyirciden gelen “1908’de Abdülhamit en önemli hedefti. Muhalefetin bütün ideolojisi Abdühamit’i devirelim meselesi idi ama sonrasını düşünmüyorlardı. Bugün de Tayyip Erdoğan’ı bir nevi Abdülhamid haline getirip insanları Abdülhamit sonrasındaki kaos ortamıyla korkutmuyorlar mı?” sorusunu nakletti...
Davutoğlu sazı eline aldı ve veryansın etmeye başladı:
“...Bu çok işlenen bir konu. Bazı tanınmış tarihçilerden de bu tür yorumlar geldiğini gördüğümde üzülüyorum. Bu anakronistik bir metodolojik bir sapmadır. Tarihe geriye dönük bu günden baktığınız şekilde okumaya başladığınızda ve tarihi tekrar kurguladığınızda tarihe de haksızlık edersiniz, o günkü şahsiyetlere de haksızlık edersiniz. Bu son zamanlarda, hattâ Erdoğan tarafından yayılan birşey. Ne Erdoğan İkinci Abdülhamit’tir, ne Türkiye Osmanlı’nın son dönemini yaşadığı konjonktürde yaşıyor, ne de demokrasi olgunluğumuz o günlerdeki gibi. Kurumlarımız da öyle değil. O iyi, bu kötü değil. İki ayrı tarihî vakıa ile karşı karşıyayız. Bu sübliminal mesajlar daha önce FETÖ tarafından yapılan, uygulanan şeylerde aynı yöntemlere başvurmak yanlış. Yani biz Abdülhamit’in karşısındaki güç odaklarının Türkiye .....(burada söylediği kelime anlaşılmıyor) gibi yansıtıldığımızda bu Türkiye’nin siyasetine ne katkı sağlar? Bu, aynı zamanda tarihi de çok yakından bilmemekten kaynaklanıyor. ...Bir dönemi altın bir çağ olarak tanımlayıp sonrakileri kapkara bir çağ olarak görme alışkanlığı bizim tarih yanılsamalarından biridir, metodoloji olarak yanlıştır, bugünkü siyasete uyarlanması ise çok kötü bir tarih istismarcılığıdır. Türkiye’de en kolay yapılan iki şey var maalesef: İnanç istismarcılığı ve tarih istismarcılığı. Bu, tarih istismarcılığından başka birşey değil. Erdoğan demokratik bir ülkede bir imparatorluğun son aşamasındaki birliğini koruyan bir lider değil. Sultan Abdülhamit’le sonrasındaki dönemdeki aydınlara ve çoğu da Sultan Abdülhamit’i geçmişinde desteklemiş aydınlara da yapılmış bir haksızlık bu. ...Bu karşılaştırma yanlış bir karşılaştırma. Bu bir tarih istismarcılığı. O bakımdan bugünle karşılaştırılmasını da yanlış görürüm. Buradan hareketle bir siyasî senaryo, bu bir kara propaganda....”.
Ahmet Davutoğlu’nun sözleri en fazla beni alâkadar ediyordu, daha doğrusu muhatabı ben idim, zira bir seyircinin Fatih Altaylı’ya gönderdiği ve Fatih’in de Davutoğlu’a yönelttiği soru, Habertürk’te geçen 12 Ocak’ta yayınlanan “Muhalefet ve Abdülhamit’i devirmek” başlıklı yazımdaki ifadelerimdi!
O yazıda 1908’den, yani İkinci Meşrutiyet’in ilânından önceki senelerde muhalefetin tek hedefinin Abdülhamid’i devirmek olduğunu hatırlatıp memleketin dertlerine son verebilecek ciddî çareler düşünmediklerini, hükümdarı nihayet devirdiklerini ama hiçbirşeyin düzelmediğini, aksine daha da berbat hâle geldiğini ve neticede koskoca imparatorluğu elimizden gittiğini yazıyor ve “Muhalefetin politikası bugün 1900’lerin ilk senelerinde kalmış vaziyette! Tek bir hedefleri var, Tayyip Erdoğan’ın işbaşından gitmesi! O hele bir gitsin de ne olacağı Allah kerim; ama bir gitsin! ...Geçmişin tek sloganı olan “Gitsiiiiin!” haykırışları bugün de yükseliyor ama gittiği takdirde ne yapılacak, ne edilecek, sıkıntılara karşı ne tedbirler alınacak, bunlar hakkında tek söz eden yok!” diyordum.
Dolayısı ile, Davutoğlu’nun “tarihe ve tarihî şahsiyetlere haksızlık ettiğini”, “FETÖ yöntemi ile sübliminal mesajlar verdiğini” “tarihi yakından bilmediğini” ve “hem tarih istirmarcılığı hem kara propaganda yaptığını” ileri sürdüğü kişi bendenizim ve Ahmet Davutoğlu’na gerekli cevabı vermek de benim için farzdır!
YAZDIĞIMI OKUYUN, KÂFİ!
Öyle “anakronistik ve metodolojik sapma” yahut “epistomolojik tıngırtı” gibisinden cafcaflı ama sadece üç-beş kişinin anlayabildiği yapmacık bir entellektüel üslûp bana göre olmadığı için açıkça söyleyeceğim:
Abdülhamid karşıtlığı ile Tayyip Erdoğan muhalefetinin benzerlikleri hakkında yazdıklarımın hepsi doğrudur Ahmet Bey! Hakkımda “sübliminal mesajlar veren tarih cahili kara propagandacı” gibisinden iftiralardan medet ummadan önce yazımı okuma zahmetine tenezzülen de olsa katlansa idiniz “Abdülhamid ve Tayyip Erdoğan Türkiyesi” değil, “Abdülhamid ile Erdoğan muhalefeti” arasında benzerlik kurduğumu, hattâ bir “ayniyyet”i ifade ettiğimi görürdünüz!“
31 Mart hadisesi üzerine İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nu teşkil eden, düşünceleri birbirlerine tamamen ters olan ve sadece Abdülhamid’ı devirmekte görüş birliğine varan grupları hatırlayıp ardından da bugün birbirinden hemen her konuda farklı düşünen ama tek ortak noktaları ‘Tayyip Erdoğan’ı yollamak’ olan muhalefetin manzarasına nazar buyursanız söylediğimi daha iyi anlayabilirsiniz” diyeceğim fakat bu “ayniyyet”i zaten gayet iyi bildiğinizden eminim...
Ama ah o politika yok mu, bildiğinizi söylemenize müsaade etmez ki!
İSPAT EDİN, OYUM SİZİNDİR!
12 Ocak’taki yazım Habertürk’ün sitesinde durduğu ve bir tıklama ile ekrana gelmesi mümkün olduğu için o yazıda söylediklerimi tekrarlamayacak ve hakkımdaki diğer iddialara geleceğim:
Meselâ, “tarihi yakından bilmediğim” iddiasına...
Beni bu konuda ukalâlık etmek mecburiyetinde bıraktığınız için okuyucularımdan ve herkesten özür diledikten sonra açıkça söyleyeyim Ahmet Bey: Tarih konusunda pek cahil sayılmam ve özellikle de yakın tarihi maalesef iyi bilirim! Bildiğimin delilleri de üstüste konulduklarında yükseklikleri sizin boyunuzun yarısını geçen, tamamı belgeye dayanan ve bazısı konusunda tek kaynak olan kitaplarımdır! Bu eserleri yazmanın verdiği derin haz ile “Abdülhamid zamanındaki hatıraların tamamını okuduğunu” iddia eden fakat okuduklarından pek birşey anlamadığı apaçık belli olanlara da o dönemi sevabına öğretebilirim!
Ama ortada çok daha ağır bir başka iddia var: Malûm cemaate hiçbir zaman muhabbet hissetmememe, tek bir temasımın bile olmamasına ve o çevreden daima uzak durmama rağmen “FETÖ yöntemi ile sübliminal mesajlar verdiğim” iddiası...
Bu iddia sadece ucuz bir iftiradan ibarettir ve “esbak” bir başbakana asla yakışmaz!
Şimdi size bir teklifim var Ahmet Bey: Benim geçmişte yahut şimdi FETÖ ile en ufak bir rabıtamı bulun; hem vallahi, hem de billâhi, gelecek seçimde oyum helâlinden sizindir!
Ama ya bulamazsanız? “FETÖ yöntemi ile sübliminal mesajlar verdiğim” iftirasının getirdiği vebalin altından nasıl kalkacaksınız? “İstismarcı” ve “kara propagandacı” kim olacak?"
YAZININ TAMAMI İÇİN...