Devlet Bahçeli ve siyaset kurumu
Devlet Bahçeli Türk siyasetinin çok önemli isimlerinden birisidir. Bu önemi devlet adamı nitelikleri siyaset adamı özelliklerinin önüne geçtiği içindir ki, kritik zamanlarda daha da ileri çıkmaktadır.
Yıllarca birlikte çalıştık. O zamanlarda da, sonraki dönemlerde de hiçbir zaman devletin zafiyet içine düşmesinden bir siyasi beklenti içinde olmadı. Üçlü koalisyonu ani bir kararla seçime götürürken de, esasında partisinin baraj altında kalma ihtimali vardı. Buna ihtimal vermeden böyle bir karar aldığını söylemek mümkün değil. O kararın oluşma sürecinde yanında olan az sayıda insandan birisi idim. Ancak, Türkiye’nin siyasi ayak oyunları ve ekonomik operasyonlarla çökertilme girişimlerine karşı en iyi çözümün siyasetin yenileneceği bir seçim olduğuna inanıyordu. Türkiye’yi 3 Kasım 2002 seçimlerine götüren zor kararı aldı. AK Parti’nin tek başına iktidarı ve iki partili bir meclis oluştu, MHP parlamento dışı kaldı ama, Türkiye o zamanın şartlarında büyük badireleri atlattı.
2007 seçimlerinde ise yeniden parlamentoya girildi, millete rağmen pek çok konuda adımlar atıldı; başörtüsü meselesinin ülkenin ayağında pranga olmasının önüne geçecek düzenlemelerde hükümetle hareket etti, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin tıkanmasının önüne geçti. Bunlardan dolayı da laikçi-kavgacı kesimlerin sürekli eleştirisine maruz kaldı; CHP’li çevreler tarafından çok oportunist ve siyasi nezaket dışı bir dille eleştirildi ve AK Parti’ye koltuk değneği olmakla suçlandı. Ancak, yaptığı doğru idi. Türkiye, birtakım siyasi hesaplara kurban edilemeyecek kadar büyük, konular ise demokrasi çerçevesinde çözülmesi gerekir derecede önemli idi.
Muhalefet partisi olarak, hükümetin pek çok politikasını eleştirdi. Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde, CHP gibi davranmadı, dibi görünmeyen kuyuya dalmadı, olayların hukukun üstünlüğü prensibi çerçevesinde çözülmesini arzu etti; ancak, o zaman tüm siyasi çevrelerin el üstünde tuttuğu Fetö yapılanmasına karşı “Okyanus Ötesi” nitelemesiyle sürekli uyarıda bulundu. Keşke hükümetler, o zamanlar bu hain anlayışı mercek altına alıp ihaneti en başta tedbir geliştirselerdi. O günlere ait videolar youtube içinde yüklü, kimin hangi cümleler ve görüntülerle bu virüse geçit verdiğini görmek bakımından bir tarihi belgeler… O gün savunanların bulundukları konumlar, olayları idrakten ve anlamaktan çok uzak olabileceklerine dair yeni soruları ve geleceğe dair kaygıları da beraberinde getiriyor.
Dersanelerin kapatılması çok yerinde bir karar idi. Ancak hükümet bunun bedelini Gezi olarak, 17/25 olarak ve en son açıktan açığa bir darbe girişimi olarak gördü. Hükümet, Gezi olayları ile birlikte Fetö yapılanmasının nasıl bir tehlikeli boyutlara ulaşan bir güç edindiğini farketti ancak, Devlet Bahçeli’nin ikaz ettiği dönemlerde savunmaya geçmek yerine tedbir geliştirmeyi deneselerdi iş bu günlere gelmeyebilirdi. Cumhurbaşkanı’na suikast, meşru hükümeti devirme, TBMM’yi bombalama, milli kurumları tahrip gibi artık insanlık dışı, kelimelerle tarif edilemeyecek denli büyük şokları yaşamayabilirdik.
Darbe girişimi sürecinde ve sonrasında Devlet Bahçeli’nin devlet adamlığı vasfının yüksekliğini, sorumlu siyasetçi anlayışının önemini bir kez daha milletçe yaşadık. Sayın Başbakan’ı arayıp hükümetin arkasında olduklarını söylemeleri, darbecilere karşı MHP Genel Merkezi’nden kımıldamadan olayları büyük bir sağduyu ile takip etmesi ve akabinde yine darbecilere karşı alınacak tedbirlerde hükümet ile birlikte olması kendisinin ve partisinin siyasi ağırlığının TBMM’deki temsil sayısının çok üzerinde olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Devlet Bahçeli’ye karşı özellikle 1 Kasım Seçimleri sonrası başlatılan, tabanın da psikolojik etki altında bırakılmasıyla ciddi bir krize dönüşen hareket başarıya ulaşmış olsaydı, acaba halefleri bu sürecin atlatılmasında aynı başarı ve basireti gösterebilirler miydi?
Darbecilerin, Fetö çetesinin kasetlerden beri bir elinin MHP içerisinde olduğu artık kuşku götürmez bir kesinlik kazanmışken, görünürde tabanın isteği gibi gerçekleşen ancak akamete uğrayan Devlet Bahçeli’siz MHP girişimlerinde 15 Temmuz’a yönelik bir projeksiyon var mıydı? İşte bunları da soramadan edemiyoruz…
Devlet Bey, darbe girişiminde evvel paralel çetelere dikkat çekerek, Okyanus ötesine, ellerini MHP’den çekmesi uyarısında bulunurken haklı idi ama toplumun ve tabanın anlaması için demek ki böyle bir acının, tarihe kara leke olarak geçecek kalkışmanın da yaşanması gerekiyormuş…
Ne acı…