DEVLET BAHÇELİ’YE SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ -2

Dün SuperHaber’deki köşemde yazdım. PKK terör örgütüyle mücadelede 1990’ları, 2000’lerin başını, açılım-çözüm süreçlerini ve son olarak 24 Temmuz 2015 operasyonlarıyla başlayan dönemi son derece özet ifadelerle aktardım.

Son olarak da “Örgütle mücadele sahada sürüyor, sürecek de. Peki ne oldu da, MHP lideri Devlet Bahçeli, adeta bir milat olacak 22 Ekim 2024’te o öneriyi yaptı?” demiş, bugünkü yazıyı işaret etmiştim.

Devlet Bahçeli'nin bu çıkışı çok önemli. Zaten Devlet Bahçeli’den başka bir siyasi lider de böyle bir açıklamada bulunamazdı. Şu nedenle söylüyorum:

Birincisi linç edilirdi. İkinci olarak da, bu girişim siyasi manevra olarak nitelendirilirdi ki nitelendi, diğer nedenleri yazmaya gerek yok.

Gelelim bu konunun neden ortaya çıktığına. Bunu analiz edebilmek için kısaca bir durum tespiti yapalım:

Türkiye'nin çevresindeki yangın yıllardır devam ediyor. Çevremizdeki ülkelere bir bakalım, başı belaya girmemiş olan var mı? Sadece Yunanistan ile onun aparatı Rum Kesimi’ni sayarsınız. Onlar da emperyalizme biat etmiş, onların kuklası olmuş durumda.

Diğer ülkelerin neredeyse tamamının başı bir biçimde belaya girmiş. Bu ülkeler Kafkasya'da, Balkanlar'da, Ortadoğu'da. Yakın çevremizdeki bu ülkelerin bir kısmı sınır komşumuz bir kısmı ikinci çemberde yer alıyor. Bazı ülkeler iç savaşa sürüklenerek bölündü, bazılarında hükümetler emperyalist-siyonist ittifakın siyasetine ters düştüğünden darbe ile iktidardan uzaklaştırıldı. Bazıları ise ekonomik olarak zorlandı ve seçimi kaybederek iktidar değiştirildi.

Ancak bölgenin tam kalbinde yer alan ülkemiz bu süreçte ağır bedeller ödemesine, zor dönemler yaşamasına rağmen emperyalist ve siyonist politikalara karşı dik durdu ve emperyalistlere diz çökmedi.

Ülkemize açıktan savaş açamayan bu odaklar ve kontrol ettiği ülkeler, öncelikle ve her zaman Türk ekonomisine gizli ve açık yaptırım, ambargo ve diğer araçlarla müdahalede bulunup, ülkemizi ekonomik kriz ve kaosa düşürüp, iç kargaşa ve çatışma ortamına sürüklemek istemişlerdir. Bu olmazsa iç ve dış siyasetine müdahale ederek sıkıntı çıkarıp istikrarsızlaştırmak istemişlerdir. Darbelerle vesayet düzeni kuran bu odaklar kontrol edemedikleri duruma gelindiğinde terör ve siyasi cinayetlerle ülkeyi kaos ve krize sürükleyerek sürekli oyalamışlar, siyasi istikrarı bozarak iç kargaşa çıkarmışlar, ülkemizi her alanda engellemişler ve hedefini şaşırtmışlardır.

Son yıllarda dünyanın en güçlü ve organize silahlı terör örgütüne açıktan silah ve eğitim vererek destekleyip vekil güç olarak kullanmaktan çekinmeyen sözde müttefik bir düşmanımız var. ABD isimli bu sözde müttefik, özde düşman aynı zamanda din referanslı yine dünyanın en organize örgütünü de destekleyip Turkiye'yi istedikleri kulvara çekmek istedi ancak başarılı olamadı.

ABD, şimdilerde Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de İsrail’i destekleyerek soykırım, katliam, işgal politikalarıyla bölgede yeni bir dizayn peşinde. Hedef ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. Irak işgal edilerek, Suriye’de iese iç savaş çıkartılarak istedikleri dizaynı yaptılar. İsrail’in güvenliği sağlandı. Zaten Arap Baharı adı altında Libya, Mısır gibi tehditler de devre dışı bırakılmıştı. PKK’ya, DAEŞ kurulup kullanılarak Suriye’de toprak kazandırıldı. Sırada bu devletin ilanı var. Peki buna kim engel? Çok zorlamaya gerek yok: Türkiye.

Zaten uluslararası hukuk da ortadan kalkmış durumda. İsrail ve ABD hiçbir hukuki normu kabul etmiyor ve saldırı üstüne saldırı yapıyor. Bu saldırganlık yarın öbür gün sınırımın ötesinde, hatta KKTC’de olabilir.

Bunları hatırlattıktan sonra Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin 1 Ekim’deki açılışında DEM milletvekilleri ile el sıkışmasından sonra şimdi de Öcalan ile ilgili sözlerini neden söyledi? Zamanlaması niye bu dönemdi? Şimdi bu durumu da beyin fırtınası yaparak analiz etmeye çalışalım.

SORULAR

Velev ki Öcalan, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin önerisini kabul etti ve PKK'nın silah bırakması çağrısında bulundu ve örgütü kendisi lağvetti. PKK'nın emperyalistlerin kucağından inmeyen kaşarlanmış elebaşları, kadroları nasıl bir tavır alacak ve bu üst düzey kadrolara ne olacak?

Diyelim ki PKK kendini lağvetti, PYD/YPG ise “biz zaten farklıyız” derse bu durumda harekât tarzımız ne olacak?

Bu nedenle bu hareket tarzlarına dönük farklı analizlerde bulunmamız gerekiyor. Devlet Bahçeli'nin bu önerisi zamanlama bakımından çok uygun.

Aktarmıştık, Ortadoğu'da İsrail ve ABD'nin gittikçe pervasızlaşan, hiçbir uluslararası hukuka uymayan tutumları, bunun neticesinde önce demografik değişiklikler, sonrasında sınır değişiklikleri ile bölgeyi yeniden dizayn etme çabalarını görüyoruz.

Bu neticeye ulaşmak için bölgede her daim etnik ve mezhepsel farklılıkları kullanmaya devam ediyorlar, edecekler. Emperyalist-Siyonist odakların bölgede müşterek hedefler ve çıkarları var. Emperyalist küresel güç, bir enerji merkezi olan olan Ortadoğu’yu kontrol etmenin yanı sıra deniz ticaret yollarını da kontrol etmek istiyor.

Siyonist güç ise emperyalist hedeflerin yanı sıra Büyük İsrail için Arz-ı Mevud topraklarına ulaşmak amacında. Ayrıca Büyük İsrail'in çevresindeki ülkelerin birbirine düşman küçük küçük güçsüz devletler oluşmasını arzu ediyor ve buna çaba gösteriyor.

Şimdi tekrar dönelim Devlet Bahçeli’nin açıklamasındaki öneriye. Şayet teröristbaşı, bu öneriyi destekler, terörün bittiğini ve kurduğu PKK’yı, yine kendisinin lağvettiğini açıklayıp dünyaya ilan ederse DEM ve örgütün silahlı kanadına ateş düşmüş olur. DEM bunu kabullenip desteklemek zorunda kalır mı, kalabilir? Yıllardır teröristbaşı üzerinden yaptıkları sömürü ellerinde patlar. Örgüt ise büyük bir ihtimalle bölünür.

KCK/PKK’nın üst düzey elebaşlarının bulunduğu Başkanlık Konseyi üyelerinden Öcalan'ın açıklamasına karşı çıkan/çıkabilen kişiler Süleymaniye'ye geçerek KYB'ye sığınır ve KYB saflarında devam edebilirler.

Öcalan'a karşı vaziyet alan üst düzey kadrolarla birlikte hareket eden orta ve alt düzey militanlar ilk etapta Süleymaniye'ye bilahare Suriye'deki YPG saflarına geçerler.

Örgüt her halükarda K.Irak'daki konumunu ve gücünü tamamen kaybeder. Buradaki boşluk TSK'nın koordinesinde ve denetiminde, Irak Silahlı Kuvvetleri ve KDP peşmergelerince doldurulur.

Bu gelişme de Türkiye'nin aynı zamanda iki cephede (Suriye ve Irak) verdiği mücadeleden birini kazanıp dikkatini sadece Suriye Cephesinde yoğunlaştırmasına neden olacaktır.

Devam edeceğiz…

 

Diğer Yazıları