Devlet de orada idi, millet de...
Kıyıda kenarda kalmış kimi siyasetçiler, Elazığ depreminden fırsat yaratmaya çabalıyorlar. O kadar rencide edici, yanlış, gerçek dışı ama en çok da akıl, izan ve vicdanın kabul etmeyeceği cümleler kuruyorlar ki, insanın nutku tutuluyor…
1999 depremlerini yaşayan ve deprem sonrası gönüllü bölgede çalışan birisi olarak söylüyorum ki, böyle bir mukayesenin ne anlamı, ne gereği ve de gerçekliği var…
Yaşamış olduğumuz en son Elazığ ve Malatya depremlerindeki organizasyon nedeniyle, iktidarı övmek isteyenler rahatlıkla övebilir; çünkü gerçekten sorun yok, işler gayet güzel yürüyor… Vatandaşımız şu kış kıyamet günü soğukta aç biilaç kırılmıyor, devletimiz tüm varlığını gösteriyor.
Bu övgüyü yapmak için geçmişi kötülemek gerekmiyor. Hele 1999 depremleri ile mukayese hiç gerekmiyor.
Çünkü, 1999 depremleri ile bu deprem, hatta 1999 depremleri sonrası hiçbir deprem mukayese edilemez. O günden bu güne meydana gelen tüm depremleri toplasanız yıkımı, etkisi 1999 depremleri kadar büyük olamaz.
“Öldü, hayatta değil” diye merhum Başbakan Ecevit’e, hükümetine iftiraya varacak bir eleştirinin kimseye yararı yok. O hükümette Sayın Devlet Bahçeli de vardı. Depreme anında müdahil olan en önemli üç bakanlıkta MHP’li bakanlar bulunuyordu. Sağlık, Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlıkları…
Üç gün devlet bölgeye giremedi diyor bazı palavracılar. Üç günde tüm afet bölgelerinde büyük ölçüde enkazlar kalktı, yıkılan viyadükler, parçalanan yollar yapıldı, çöken iletişim ağları kuruldu. Seyyar hastaneler, çadır kentler, aşevleri faaliyete geçti. Yardım merkezleri tam kapasite çalışmaya başladı. Ülkenin diğer bölgelerinden mülki idare amirleri takviyesi yapıldı.
Depremin büyüklüğünü bileniniz var mı? İstanbul dâhil 11 ili etkilemişti. Evet, on bir ili… Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının %33’ünü kapsıyordu bu iller. Üretim ve istihdam merkezleri idi. Evlerle birlikte büyük ölçekli fabrikalar çökmüştü… Ölü sayısı on binlerle ifade olunan bir afetti. Yaralıları saymak bile zordu. Yıkılan konutlar, hasarlı yapılar sonraki tüm depremlerin toplamından kaç kat fazladır, oturup hesap etmek lazım…
Bütün bunlara rağmen devlet de, millet de orada idi. Herkes tüm varlığı ile depremin yaralarını sarmaya koşmuştu. O güne kadar var olduğunu düşündüğümüz bazı sivil yapılanmaların ise olmadığını anlamış idik, örnek mi: Kızılay… AKUT işte o günlerde milletin kalbine taht kurmuş ve her belediye kendi bünyesinde böyle bir yapılanma gereği hissetmiş idi…
Deprem vergilerini diline dolayanlar var. O hükümet 2002’de gitti. Deprem vergileri ise kaldırılmadı hala devam ediyor. Şu anda 2020’deyiz. Hükümet hep AK Parti hükümetleri… Hesap edin kaç yıl geçmiş… Bu kadar gereksiz bir “hükümet övgüsünü” hangi mantıkla yapıyorlar anlamak zor… Bunlar konuştukça Hükümet zarar görüyor. Yapılan bunca güzel ve hayırlı işleri de anlamsız kılıyor bu insanların sözüm ona “övgü”leri…
Arşiv diye bir şey var, açıp bakın; bakanların afet bölgesinde olması ise devletin varlığını göstermesi, 1999 depremlerinde kaç bakan anında bölgeye kamp kurmuş… Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı idi, Osman Durmuş Sağlık Bakanı idi, Yaşar Okuyan Çalışma Bakanı idi, Koray Aydın Bayındırlık Bakanı idi… Çadırlarda konakladılar. Hepsi bölgede günlerce değil, aylarca kaldı, yaşadı, üstelik bu bakanların tüm bürokratları da orada idi…
Devlet hayatında kadir bilmezlik olmamalıdır. Olursa şayet, gün gelir bu günkü hükümetin yaptıklarını da bir kalemde silmeye, gözlerden, gönüllerden koparmaya çalışanlar da çıkabilir.
Gelecek hükümetlere yaranmak için bu günü yalan ve iftiralarla çerçevelemeye uğraşacaklar olabilir.
Önlemi kolay, böylesine yanlış bir anlayışa prim vermemekten geçer…