DİKTATÖR GİTMELİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri 14 Mayıs’ta sonuçlandıktan sonra ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de dün itibariyle yapıldı. Recep Tayyip Erdoğan, kesin olmayan sonuçlara göre rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nu yendi ve yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.
Şimdi ise yankıları sürecek.
Ben ise şimdiden yazayım:
Diktatör gitmeli.
Belki bu başlığa şaşıracaksınız.
Belki sert bulacaksınız.
Ama okuyunca birçok CHP’linin içindekileri yazacağımı göreceksiniz.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, bir kaset kumpasıyla CHP’nin başına geçtiğinden bu yana, sadece CHP seçmenin değil Türk milletinin tamamının hazmedemediği politikaları hayata geçirdi, geçirmeye çalıştı. Ama özelde de CHP seçmeninin…
- ABD ve AB’nin raporlarıyla hedef alınan Deniz Baykal’a yönelik kumpasın üzerine gitmedi, kumpastan faydalandı.
- Göreve gelir gelmez CHP’nin ve aslında Türkiye’nin kırmızı çizgilerini çiğnemeye başladı.
- Çözüm Süreci’ni yürüten AK Parti’nin ve o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın dahi örgüte silah bıraktırırken yasal-anayasal zemin kazandırmamak için yaptığı hamleleri akamete uğratmaya çalıştı, örgütün taleplerini kendi vaatleriyle birleştirdi. 10 Mayıs 2013’te yaptığı basın toplantısındaki talepleriyle ilgili detaylı yazılar yazmış, bilgiler aktarmıştım.
- Dersim katliamı savunmasına alan açarak Atatürk’ü katliamcı ilan ettirdi, bu yalanı savunanları ödüllendirir gibi görevlere getirdi, görevdekini de yerinde tuttu.
- Bu politikalara itiraz edenleri ve CHP’nin hafızası da sayılabilecek önemli isimleri anti demokratik yöntemlerle partiden uzaklaştırdı.
- Atatürk’ün en önemli miraslarından olan anti-emperyalist duruşu çiğnedi, CHP’yi ABD’nin ve AB’nin Türk siyasetine operasyon aracı haline dönüştürdü.
- Teröre yardım ve yataklık suçlarından dolayı devletin ve milletin güvenliğini tehlikeye atan HDP’lilerin yerine atanan kayyumlara karşı çıktı, kendisine yönelik itirazların yükseldiği il başkanlıklarına ise kayyum atanmasının önünü açtı. Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Bitlis il başkanlıkları buna örnek. Hatta Gaziantep’te kayyuma kayyum atandı, HDP’de de siyaset yapan Celal Doğan’ı müfettiş tayin etti.
- Partinin tüm iç dengelerini biçti. Parti içinde çok sesliliği bitirdi, tamamen kendisi kontrolünde yönetici, milletvekili, delege, il ve ilçe yönetimleri oluşturdu.
- Kendisini aday seçiminden dolayı eleştiren parti tabanına ve seçmenine kulak tıkamakla kalmadı, üstüne seçmenine “tıpış tıpış oy vereceksiniz” diyerek emir verdi.
- Atatürk dönemini reddetti, “Yeni CHP’yiz”, “1930’ların CHP’si değiliz” dedi, itiraz edenleri susturdu.
- Son seçimde adaylığına karşı çıkanları baskı yoluyla susturdu, ittifak ortağı Meral Akşener’i adeta linç ettirdi.
- İnsanlık tarihinin en alçak, zalim terör örgütlerinden KCK/PKK terör örgütünün siyasi ayağına meşruiyet kazandırmak istedi, bunun için bir insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını korumak için yapılan terörle mücadelemizi hedef aldı.
- Bir televizyon kanalına karşı alınan boykot kararına uymadıkları gerekçesiyle kendisine de muhalif fikirleri bilinen parti üyeleri Ümit Kocasakal, Avukat İrem Çiçek ve eski milletvekili Mehmet Sevigen’i partiden ihraç ettirdi. Ama CNN Türk’e açıklama yapan Canan Kaftancıoğlu ve Aylin Nazlıaka için bu işlemi uygulamadı.
- Oluşturduğu medya mensupları ve trolleri aracılığıyla kendisini de eleştiren muhalif gazetecileri işinden etti, linç ettirdi.
- CHP’nin tarihsel ilkelerini, politikalarını ayaklar altına aldı, kimsenin itirazını kabul etmedi.
- Bir önceki madde ile bağlantılı sert eleştiriler yaparak istifa eden ve Memleket Partisi’ni kuran, 100 bin imza toplayarak Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce’yi linç ettirdi, İnce’nin montaj kaset kumpası nedeniyle çekilmesi neticesinde ikinci kez kaset kumpasıyla önü açıldı.
- İnce saldırıya uğrarken tek bir karşı çıkış göstermedi.
- Parti seçmeninin ve tabanının tüm itirazlarına rağmen kimseyi dinlemeyerek Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile ittifak kurdu.
- Yine tüm rahatsızlıklara rağmen CHP aday listelerine Fetullahçı teröristlerle içli dışlı olan isimleri koydu. İtirazlara her zaman ki gibi “ben yaptım oldu” mantığıyla kulak tıkadı.
- 28 Mayıs seçimlerinden sadece bir gün önce “bana oy vermeyecek seçmen sandığa gitmesin” diyerek dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek şekilde seçime katılımı düşürmeye çalıştı.
- Aynı açıklamada AK Parti’ye, Cumhur İttifakı’na, Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenleri “ahlaksız”, “günahkar” gibi kabul edilemeyecek ifadelerle suçladı.
- Her fırsatta Batı basınında yazdığı veya kendisine yazdırılan yazılarda “demokrasi”, “liberal fikirler” söylemini kaleminden düşürmeyen Kılıçdaroğlu, her fırsatta girdiği tüm seçimleri kazanan Erdoğan’ı istifaya davet etti, diktatör suçlaması yaptı. Ancak 13 yıldır girdiği tüm seçimleri kaybetmesine rağmen Batı’da örneği görülmeyecek bir şekilde koltuğunu bırakmadı, tabanını dinlemedi.
Ve daha birçok Türk siyasetine, kendi partisine, demokrasiye ve parti içi demokrasiye zarar verecek çok sayıda uygulamaya imza attı.
Sonuç olarak, görevdeki 13 yıllık uygulamaları ile Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ciddi bir diktatör potansiyeli taşımaktadır.
Ve Türk siyasetinin, demokrasisinin sağlığı, milli siyasetin önünün açılması için diktatör mutlaka ama mutlaka gitmelidir.