Doğan Holding yöneticisi Muratoğlu'nun FETÖ ifadesi nasıl çarpıtıldı?

'FETÖ' soruşturması kapsamında 4 aydır tutuklu bulunan Doğan Holding Ankara Temsilcisi Barbaros Muratoğlu, bugün hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, duruşma savcısının tahliye yönünde görüşüne karşın tanık beyanlarının tamamlanmamış olması gerekçesiyle tahliye kararı vermedi.

Cumhuriyet gazetesi ve muhalif T 24 internet sitesinde yer alan haberlerde, Muratoğlu'nun savunmasında “Burada bulunma nedenim 24 Kasım 2016'da Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Kelkitlioğlu'nun yazmış olduğu yalan haberdir. 'Aydın Doğan'ın FETÖ kriptosu' başlığı ile yayımlanan yalanlarla kurgulanmış haberi sayın savcılık ihbar kabul ederek 'açık kaynak tespit tutanağı' ile soruşturma başlatmıştır. 1 Aralık 2016 sabahı gözaltına alındım. Bu süreçte de yalan haberler devam etti. 15 Aralık 2016'da tutuklandım, yalan haberler devam etti. En son 3 Mart 2017 günü yine Akşam gazetesi, yine Murat Kelkitlioğlu 'Bu da mı gol değil Aydın Doğan' başlığı ile yalan haber konusunda son noktayı koydu” ifadelerini kullandığı belirtildi.

METEHAN DEMİR HEDEF ALINDI

Ancak haberlerde Doğan Holding yöneticisi Muratoğlu'nun FETÖ ifadesini çarpıttılarak SuperHaber yazarı Metehan Demir hedef gösterildi.

Yapılan haberlerde daha önce hiç Pensilvanya'ya gitmeyen Metehan Demir hakkında şu ifadeler kullanıldı;

"Muratoğlu, Akşam gazetesinde yayımlanan, İstanbul 9. Sulh Ceza Yargıcı Mustafa Çakar'ın da tutuklamaya gerekçe olarak gösterdiği Fethullah Gülen'le çekilen fotoğraf ve iş gezisi ile ilgili, o dönem Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olan Metehan Demir'in söz konusu geziye gitmeyi kendisine önerdiği için gittiğini söyledi."

İFADE ÇARPITILDI

Ancak Muratoğlu'nun savunmasında bu ifadeler yer almıyordu. Maksatlı olarak çarpıtılan ifadede, Doğan Holding yöneticisi tam olarak şu açıklamayı yaptı;

"2012 yılı başlarında o tarihte Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olan Metehan Demir kendisine bir ABD gezisi daveti geldiğini ama kendisinin gidemeyeceğini “Sen ABD’yi görmediysen sen git istersen” teklifine karşılık ben de gezide kimlerin olduğunu sordum. Bütün gazetelerin İzmir Temsilcileri var dedi. Ben de bizim gazetenin İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi var mı diye sordum. O da “evet Deniz de gidiyor” dedi. Deniz benim uzun zamandan beri tanıdığım arkadaşım ve dostumdur. Neticede ben de geziye gitmekte bir sorun görmedim."

İŞTE O İFADENİN TAM METNİ

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na

Sayın Başkan ve Sayın Üyeler

2017/37

Burada bulunma nedenim 24 Kasım 2016’da Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Kelkitlioğlu’nun yazmış olduğu yalan haberdir. “Aydın Doğan’ın Fetö Kriptosu” başlığı ile yayınlanan yalanlarla kurgulanmış haberi Sayın Savcılık ihbar kabul ederek “Açık Kaynak Tespit Tutanağı” ile soruşturma başlatmıştır.

01 Aralık 2016 sabahı gözaltına alındım. Bu süreçte de yalan haberler devam etti. 15 Aralık 2016’da tutuklandım, yalan haberler devam etti. En son 03 Mart 2017 günü yine Akşam Gazetesi, yine Murat Kelkitlioğlu ”Bu da mı gol değil Aydın Doğan” başlığı ile yalan haber konusunda son noktayı koydu.

Haberde Fetöcü firari bir Yargıtay Hakimi ile Kosova’dan ev aldığım iddia ediliyordu. Haberde tek doğru olan Kosova’da 49.m2’lik 1+1 daire aldığımdır. Ancak haberde Fetöcü denilen aynı sitede evi bulunan Serkan Aydın iddia edildiği gibi Fetöcü bir Hakim değil, Ankaralı iş adamıdır. Kendisi uzun yıllardır arkadaşımdır.

Benim kökenim Kosova’dır. Türkiye’de ben 1. kuşağım. Rahmetli annem Priştine rahmetli babam Prizren doğumludur. Akrabalarım halen Prizren’e yakın bir köyde yaşamaktadırlar. Emekli olduğumda senenin birkaç ayını Ata-Baba topraklarında geçirmek istemekteyim. Yani benim Murat Kelkitlioğlu’nun ilk günden bu yana yazdığı yalanlarındaki gibi herhangi bir organizasyonda olmam mümkün değil. Zaten grup medyamızda yapılan haberlerle de bu yalanlara gerekli yanıtlar verilmiştir. Yazarımız Ahmet Hakan’a mektup yazan hakim Serkan Aydın’ın eşi, kocasının 22 Temmuz 2016’dan beri tutuklu olduğunu, Kosova’dan ev almalarının mümkün olmadığını anlatmıştır.

Şimdi size tutuklanmama neden olan yalanlar yerine gerçeklerin ne olduğunu anlatacağım.
2012 yılı başlarında o tarihte Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olan Metehan Demir kendisine bir ABD gezisi daveti geldiğini ama kendisinin gidemeyeceğini “Sen ABD’yi görmediysen sen git istersen” teklifine karşılık ben de gezide kimlerin olduğunu sordum. Bütün gazetelerin İzmir Temsilcileri var dedi. Ben de bizim gazetenin İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi var mı diye sordum. O da “evet Deniz de gidiyor” dedi. Deniz benim uzun zamandan beri tanıdığım arkadaşım ve dostumdur. Neticede ben de geziye gitmekte bir sorun görmedim.

İzmir ekibiyle İstanbul’da buluştum.
Geziye katılan Gazeteciler;
Şebnem Bursalı - O tarihte Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni şimdi ise ATV Ankara Temsilcisi
Ünal Ersözlü - Sabah Yayın Grubu İzmir Temsilcisi
Ufuk Türkyılmaz – Akşam Gazetesi İzmir Temsilcisi
Hamdi Türkmen – Milliyet Gazetesi İzmir Temsilcisi
Erol Yaraş – İzmirli gazeteci
Vahit Yazgan – Zaman Gazetesi İzmir Temsilcisi
Bülent Zarif – Posta Gazetesi İzmir Temsilcisi
Deniz Sipahi – Hürriyet Gazetesi İzmir Temsilcisi

İstanbul’dan ABD’nin Texas eyaletine gittik. Texas’tan sonra New York’a geldik. Gezi tamamıyla Deniz ve benim için turistikti. Türkiye’ye dönmemize yakın bir tarihte sabah saatlerinde bizi götüren ekipten birileri Pensilvanya’ya gidileceğini söylediler. Deniz ve benim bu geziden haberimiz yoktu. Grup olarak hareket edilince biz de gittik. Ben bütün gezide olduğu gibi burada da Deniz’le birlikte oturdum. Yapılan sohbetlere katılmadım, konuşmadım ve soru sormadım. Görüşme bitince iki grup halinde fotoğraf çektirildi.

Benim tamamen tesadüfi olarak katıldığım gezinin içeriği bundan ibarettir. Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra gezi ile ilgili haberler medyada konuşulmaya başladı. Fotoğraflar gazete ve internet sitelerinde yayınlandı. Gazetemizin o zamanki yazarı Yılmaz Özdil bile eleştirel bir yazı yazmıştı. Yani gezi ile ilgili fotoğraflar ve haberler 5 yıldır internette mevcut. Ancak haberi yapan şahıs bunları çok gizli belgelermiş gibi bir yalan içinde manşete taşımıştır.

Aynı haberde adı geçen;

Eyüp Can ve Ömer Şahin ile aynı grupta çalışmaktaydım.

Tekin İpek – Akın İpek’i hiç tanımam.

Adem Yavuzarslan’ı Ankara’da görev yapan gazeteci kimliğiyle tanıdım.
Abdullah Abdülkadiroğlu’nu Ankara’da görev yapan gazeteci kimliğiyle tanıdım.
Eniştelerim 70 yaşın üzerindedirler ve çok ciddi sağlık sorunları var. Dolayısıyla bir Fetö şirketinde çalışmaları mümkün değildir.

Eşimin yeğeni Ali Uzun’u yaklaşık 30 yıllık evliliğimde en fazla 20-25 kere görmüşümdür.
Benim 17-25 Aralık’tan sonra Fetö ile yakınlaştığım iddia ediliyor. Benim kimin Fetöcü kimin olmadığını bilmem mümkün değildir. Devletin ilgili birimleri bile bilemezken ben nasıl bilebilirim? Benim Sayın Aydın Doğan’ın yargıdaki sorunlarını çözmek gibi nasıl bir görevim olabilir? Ben hukukçu değilim ki hukukçularla kendi ihtisasları olan konuları konuşayım?

Hukuk bürosu olayına gelince;

2012 yılında İstanbul’dan holdingimizin Baş Hukuk Müşaviri Erem Turgut Yücel Ankara’da yeni bir hukuk bürosu aradığımızı söyledi. Mevcut bürodan maddi konularda daha ekonomik olan bir büro ile anlaşmak isteniliyordu. Ben de sosyal çevremle konuyu paylaştım. Tavsiyeler üzerine gelen hukuk bürolarının referans dosyalarını İstanbul’a gönderdim.
Doğan Holding Ankara Temsilcisi olarak görev yaptığım için Ankara’daki çeşitli şirketlerde görev yapan birçok kişiyi tanıyorum. Hukuk servisimizin talebini yerine getirebilmek için bu konuda yardımcı olabileceğini ya da öneride bulunabileceğini düşündüğüm pek çok kişi ile konuştum. Ramazan Aykış’ı da bu iş anlaşması yapılmasından önce tanımıyordum. Ramazan Aykış ve diğer ekip arkadaşları ile tanışmama kimin vesile olduğunu hatırlamıyordum. Sebebi, bu işin benim için çok önemsiz ve kendi sorumluluğumda olmayan bir iş olmasıdır. Ben sadece hukuk bürosu ile görüşüp İstanbul’a yönlendirdim. Benim asli işlerimden değildir ve takibim de gerekmemektedir. Bu nedenle benim için minör bir işte detay hatırlamam mümkün değildir.

Bir gün Ramazan Aykış beni arayıp görüşmek istediklerini söyledi. Ramazan Aykış ve Cemalettin Karadaş ile ilk buluşmamız böyle olmuştur. Ben konuyu anlattım onlarda baktıkları davaların olduğu referans ve sunum dosyalarını bir sonraki görüşmede benim iş yerim olan Doğan Medya Center’a getirdiler. Ben de diğer sunum dosyalarına yaptığım gibi İstanbul’a ilgilisine ilettim.

Tutuklanmamdan sonda dava dosyamdan öğrendiğim kadarı ile Ramazan Aykış ve ekibi ile görüşmeme vesile olan kişi Harun Ekinci imiş. Dosyadaki şüphelilerden birisi olan ve aynı zamanda Ramazan Aykış’ın da iş ortağı olan Mehmet Yusuf Burak’ın ifadesinde bu konuyu şöyle anlatmıştır;

“Ankara’da takip ettiğim işler oluyordu. O dönemlerde bir gün Harun Ekinci, Ramazan Aykış ve ben bir ortamda otururken Harun bize Barbaros Muratoğlu isimli Doğan Holding’in Ankara Temsilciliği’ni yapan şahısla bizi tanıştırmak istediğini, Holding’in Ankara’da çok davaları olduğunu ve bu nedenle tanışmamızın faydalı olacağını söyledi.”

Ramazan Aykış ile herhangi bir tanışıklığımın olmadığını Mehmet Yusuf Burak’ın bu ifadesi doğrulamaktadır. Ramazan Aykış’ın benimle irtibat kurmasına aracılık eden kişinin Harun Ekinci olduğu da yine bu ifadeden anlaşılmaktadır. Harun Ekinci, Holding’imizin Ankara’daki hukuk işlerini takip edecek bir avukatlık bürosu aradığımız dönemde kendisi ile konuyu paylaştığım kişilerden birisidir. Ki zaten kendisini de benimle benzer bir iş yaptığı için sosyal ortamlardan tanımaktayım.

Mehmet Yusuf Burak’ın “Fetönün yargıdaki yapılanmasının gücü nedeniyle kendileri ile iş yapmak istediğimiz” düşünceleri ise sadece kendi kişisel yorumundan ibarettir. Ve bu doğru bir yorum değildir, gerçekleri yansıtmamaktadır. Kendisi de benim bu yolda bir beyanda bulunduğumu söylememiştir. Benim de zaten bu yönde bir beyanım ve çabam olmamıştır, olması da mümkün değildir.

İstanbul Baş Hukuk Müşavirimiz Erem Turgut Yücel beyin bu konu ile ilgili verdiği ifadesinde de bu durum anlatılmaktadır. Bu gibi konularda ve anlaşmalarda Holding trafikerlik görevi yapıyor. İncelemeyi bitirdikten sonra anlaşılacak olan firma ile grup şirketlerimizin hangisini ilgilendiriyorsa o şirketin yetkilisi sözleşmeleri imzalıyor. Ramazan Aykış ve arkadaşları İstanbul’a çağırıldılar ve daha sonra sözleşme imzaladıklarını duydum.

Ramazan Aykış ile olan telefon görüşmelerine gelince;

Ankara’da işim icabı çok geniş sosyal çevrem var. Aynı iş yerinde 30 yıldan fazla çalışınca ve bu iş yeri Türkiye’nin çok büyük ve önemli bir medya grubu olunca ister istemez insanların ilgisini ve dikkatini çekiyorsunuz. Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden ve en çok izlenen televizyon kanallarından oluşan bir medya grubundan herkesin bir beklentisi mutlaka oluyor. Benim sorumlusu olduğum binaya Devlet yetkilileri, Hükümet üyeleri, iş adamları, siyasetçiler, sanatçılar, akademisyenler, STK temsilcileri, diğer ülkelerin büyükelçileri ve bunun gibi pek çok insan televizyonlarda yayına çıkmak için, gazeteye röportaj vermek veya ziyaret etmek için gelmektedir. Haftanın 5 günü Cnn Türk kanalında konuklu canlı yayın programları olmaktadır. Bazen bu sayı artmaktadır. Bu kişilerle yapılan toplantılara grup temsilcisi olarak çoğunlukla ben de katılırım. Bu sosyal çevrem bazı kişilerce çoğunlukla potansiyel iş imkanı olarak görülür. Çok zor ulaşabilecekleri insanlara işyerimde benim yanımda bulunması sayesinde ulaşabilirler. Ramazan Aykış’ta da durumun böyle olduğunu düşünüyorum. Bana yakın davranırdı, açıkça söylemese de benim sosyal çevremden faydalanıp kendisine bir iş imkanı yaratabilir mi diye düşündü sanırım. Benim aylık telefon konuşmam binlerce’dir. Ramazan Aykış ile 2012-2015 yılının sonuna kadar yaklaşık 4 yılda 294 iletişim kaydı bulunmuş. Yani yılda ortalama 75 görüşme. Bunlar ilk başlarda İstanbul’dan gelen evraklar ve İstanbul’a gidecek evraklar ile ilgilidir. Daha sonları ise tamamen sohbet amaçlı, “Yerindeysen gelebilir miyim”? “Dışarıda çay kahve bir şey içelim mi”, “Yemek yiyelim” ve bunun gibi gündelik konulardır.

2014 yılları sonlarına doğru Erem bey Ramazan’dan memnun kalmadıklarını, verdikleri hiçbir davanın olumlu sonuçlanmadığını, Ramazan ile çalışmaya devam etmeyeceklerini söyledi. Avukatlara ödenecek ücretlere Holding yönetimi veya ilgili şirketler karar verir, ne surette anlaştıklarını bilmiyorum ama BMK Hukuk Bürosu ile maddi konularda uzlaştıklarını ve onlarla devam edileceğini söylediler. Ramazan ile de iş ilişkisi dönemindeki tanışıklık sebebi ile insani ilişki çerçevesinde bir süre daha görüşmeye devam ettim.

İddianamemde ve suçlamamda sürekli gündeme gelen Bylock kullananlar ile ilgili irtibatıma gelince;

Hayrettin Bayraktar ve Hami Güney’i üst düzey emniyet müdürleri olarak tanıdım. Ankara’da önem arz eden bir binanın yöneticisi olarak çalıştığım için bu kişilerle de pek çok emniyet yetkilisi ile olduğu gibi ya gelen bir misafirin yanında ya da işim gereği katılmış olduğum bir sosyal ortamda tanışmışımdır. İrtibatım da görevli oldukları süre içindedir.

Abdülhamit Yıldız, dönemin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in özel kalem müdürüdür. Telefon trafiği de herkesin yaptığı gibi Sayın Bakan’dan randevu almak ve Sayın Bakan’a arz ettiğimiz bir dosyanın akıbetini-takibini yapmaktır. HTS kayıtları incelendiğinde benim aradığım numaraların karşılığında 18 kayıttan 12’sinde T.C. Maliye Bakanlığı yazmaktadır. Abdülhamit Yıldız ile görevden alındıktan sonra görüşmem olmamıştır.

Hasan Kıratlı dava dosyasından öğrendiğim kadarıyla Kimse Yok mu Derneği’nin Konya İl Başkanı imiş. Kendisini tanımıyorum, görüşme yaptığım iddia edilen telefon numarası da Hasan Kıratlı’ya ait değil, Vodafone telesekreter servisine aittir. Kendisi de ifadesinde beni tanımadığını beyan etmiştir.

Sebahattin Kasap gazeteci heyetinin ABD gezisini organize eden kişidir, orada tanıdım ve ABD gezisinden sonra kendisi ile hiç görüşmedim. Adı geçenin ifadesinde yer alan, benim fotoğraf çektirmek istediğim beyanı doğru değildir.

Ali Uzun 28 yıllık eşimin yeğeni.

Hüseyin Mercan, beni 2 kere aramış. Kim olduğunu bilmiyorum.

Cafer Tekin İpek’ tanımıyorum. Ki kendisi de ifadesinde beni tanımadığını söylemiştir. Söz konusu telefon, şahsın şirketine aittir. Herhangi bir kişi iş nedeniyle beni aramış olabilir.

Fatih Altunay’ı İzmirli iş adamı olarak tanıyorum. Ankara’da arkadaşım Turgay Ada’nın yanında tanışmıştım. Tanıştıktan sonra birkaç kez telefonla aradı ancak ben çok fazla aramadığım için irtibat doğal olarak kesildi.

Tuncay Ada, benim arkadaşım Turgay Ada’nın kardeşidir. Kendisini tanımıyorum isim olarak biliyorum. Konuşmalarımı da Turgay Ada ile arkadaşım olması hasebiyle yaptım. Turgay ile diyaloğumun bana atfedilen suçlama ile hiçbir ilgisi yoktur. Turgay ile ben Ankara’da iş adamı arkadaşlarımızla birlikte tanıştım.. Kendisi de benim gibi Balkan göçmenidir. Ben Kosova kökenliyim, o da Boşnak’tır. Bu durum kendisi ile aramızda bir yakınlık doğmasına neden olmuştur. Bu yakınlığın sonucu olarak da iş ilişkileri nedeniyle Ankara’ya geldiğinde beni aramıştır. Ben de kendisini aramışımdır. Kendisi ile diyaloğum tamamıyla başlayan ve gelişen arkadaşlığım nedeniyledir. Bu arkadaşlıktan Fetö’ye ilişkin çıkarılacak hiçbir sonuç yoktur. Nitekim Turgay Ada’nın alınan ifadesinde de bu durum teyit edilmiştir. Turgay ile yoğun arkadaşlığımın bu yönde en ufak bir şüphe edilecek yanını iddia makamı ortaya koymuş değilken, soyut ve hukuka uygun olmayan yaklaşımlarla suçlanmam kabul edilemez.

Turgay ile yaptığım telefon konuşmalarımı 0533 ***2 72 numaralı hat üzerinden gerçekleştirdim. Bu numaranın ifadelerinden okuduğum kadarıyla şirketlerine ait olduğunu öğrendim. Yine ifadelerden öğrendiğim HTS kayıtlarına göre 053**0 63 numaralı telefon da bu şirkete aittir. Ben bu konuşmaları Turgay Ada ile yapmışımdır.

İddianamede “yoğun ve hayatın olağan akışına uygun olmayan şekilde açıklayamadığı irtibatlarının tespit edildiği” şeklinde yapılan saptama ile suçlanmam hiçbir şekilde objektif ve hukuksal bakış açısını yansıtmamaktadır. Hayatın olağan akışı sübjektif bir kavramdır. Hayatın olağan akışı ancak kişilerin konumları, iş ilişkileri, iş yoğunluğu ve temposu ile açıklanabilecek bir kavramdır.

Holding’in bünyesinde bulunan 80’ne yakın ticari şirketin Ankara’daki işlerinin sorumluluğunu üstlenen bir kişinin telefon yoğunluğu ile ticaret dışında herhangi bir mesleğe sahip olan bir kişinin telefon trafiğinin yoğunluğunun ve temposunun farklı olacağı açıktır.

Dolayısıyla hayatın olağan akışına uygun bir telefon trafiğimin olup olmadığının tespiti, ancak yaptığım görev göz önüne alınarak söylenebilir.

Yukarıda belirttiğim gibi telefon konuşmalarımda açıklayamadığım bir irtibat söz konusu değildir. Salt telefon konuşmalarının yoğunluğundan suçlanmam hukuk ve mantıkla bağdaşmaz.
Kimin telefonunda hangi programın yüklü olduğu, kimin örgüte üye olduğunu bilmem mümkün değildir. Kaldı ki benim konuştuğum şahıslar o dönemde görevlerinin başındadırlar. İş adamlarını da sadece ticari faaliyetleri veya sosyal çevrede gördüğüm kadarıyla tanıyabilirim. Tarafıma atılı suçları kabul etmiyorum.

İddianamede belirtilen, Ramazan Aykış’ın beyanları tamamen yalandır, gerçek dışıdır. Bu yalan ve gerçek dışılık savcılık tarafından ifadesi alınan Cemalettin Karadaş ve Mehmet Yusuf Burak’ın ifadelerine bir göz atılması ile dahi hemen anlaşılmaktadır.
Ramazan Aykış’ın yalan söylediği bizzat Mehmet Yusuf Burak’ın ve Cemalettin Karadaş’ın ifadeleri ortaya koymaktadır.

Yaklaşık 4 aydır özgürlüğümün elimden alınmasına neden olan olay bir fotoğraf karesinde bulunmam nedeni ile başlamıştır. Yazılan yalanların kılıfı haline gelen bu fotoğrafta ceketimin düğmesinin ilikli olması hakimin tutuklama kararında “şüphelinin her iki düğmesinin de iliklenmiş olduğu” diye vurgulanıp hukukun katledilmesinin bir örneği olarak Fetöcü olduğumun delilleri arasında sayılmıştır.

Tutuklandığım günden beri kendime, aileme, avukatlarıma, koğuş arkadaşlarıma neden cezaevinde olduğumu soruyorum. Size anlattıklarımın ışığında bunun yanıtını takdirlerinize bırakıyorum.

Serbest bırakılmama ve beraatime karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.21.03.2017

Barbaros Muratoğlu

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.