Doğu'dan gelen Haçlılar!

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

6 Şubat’ta gerçekleşen depremde her iki depremin derinliğinin ortalama 8,5 ila 10 kilometre arasında olduğu; yer kabuğunun her iki deprem sırasında 2 dakikalık süre boyunca çok ciddi şekilde sarsıldığı ve deprem bölgesinde yer kabuğunda 7 metre 30 santime kadar yer değiştirmenin gerçekleştiği belirtiliyor.

Ayrıca deprem, gerçekleştiği alan itibarıyla toplamda 11 ili kapsıyor. Son derece geniş, metrekare olarak bazı Avrupa devletlerinden çok daha büyük.

Sebebiyet verdiği kayıplar ve sağladığı yıkım itibarıyla da deprem oldukça ibret-amiz.

Ölen insan sayısı, yıkılan bina adedi, kullanılamaz hale gelip ayakta zoraki duran yapılar, metrelerce derinlik ve genişlikte yırtılan yeryüzü ve hatta kayalar vahametin ne denli korkunç olduğunun en bariz tezahürleri!

İnanılacak gibi değil.

Yakın tarihte bu denli şiddetli, bu denli yakıp yıkıcı, bu denli acı bir deprem kayıtlı değil.

Türkiye savaşa girse bu derecede bir yıkım yaşamaz, bu denli geniş hasar ve zarar görmezdi. Dile kolay 100 bin kilometre karelik bir alanda gecenin bir karanlığında derinden ve yüreğinden vurulmuş bir ülke.

 

Bu yönüne ilaveten depremin diğer bir yüzü daha var: Depremzedelerin bireysel olarak yaşadıkları ve bizzat hikâye ettikleri manevi haller.

Onca zaman geçmesine rağmen enkaz altından karnı tok çıkanlar; bir yudum su içmediği halde böbreği ve sair organları hiçbir surette zarar görmeyenler; nur yüzlü insanlardan ve şifa dolu ellerden enkaz altında tedavi görenler yahut kendileri ile sohbet edip eğlenen çocuklar… İnsanın taaccüp ettiği daha nice ibretlik hikayeler…

Bu noktada anlatılanlar travma kaynaklıdır diyeceğim ama bunu söylememe mâni tıbbi tespit ve tabiplerin “bunlar tıbben izahta zorlandığımız durumlar” şeklinde bayanları aşikâr…

 

Depremin bir Haarp saldırısı olduğu yolunda iddialar var. Bu da depremin üzerinde durulması gereken bir başka vechesi…

ABD’ye atfen bu yönde senaryolar yazılıp iddialarda bulunulmaktadır.

Bu yöndeki iddiaların gerçekliği pek tabii ki muhtemeldir. Ancak kesin surette öyledir diyebilmek için ispat etmek gerekir. Vuku bulan depremin adedi, hiddeti, şiddeti, büyüklüğü, etki alanı, emsalinin olmaması ve benzeri hususlar dikkate alındığında Haarp saldırısının olmadığını kesin surette söylemek imkansızdır. Savaşların artık en yeni ve en akıl almaz yöntemlerle gerçekleştirildiği ortadadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın savaş araçları maalesef teknolojik ve tıbbi laboratuvarlarda üretilmektedir. Yapay virüsler; güneş ışınlarının teknolojik aletlerle aynı noktaya yansıtılması neticesi çıkarılan orman yangınları; birden fazla şehrin ve hatta bir ülkenin elektrik sisteminin bütünüyle felç edilmesi… çağımızın en bayağı suretteki yeni teknolojik icat ve saldırıları kabilindendir.

 

Hal böyle olunca teknolojik icatların yer üstünde olduğu kadar yer altında da kullanılması neden mümkün olmasın ki!

11 ili alttan alta sarsacak düzeyde bir teknolojinin var olup olmadığı bir tarafa depremden etkilenen 11 ilin, Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Elâzığ’ın, Arz-ı Mevud (Vadedilmiş Topraklar) dahilinde bulunması acaba bütünüyle bir tesadüfmüdür.

Deprem neticesi isimleri öne çıkan bu şehirlerin konumları itibarıyla Vadedilmiş Topraklar ile örtüşmesi ve ayrıca depremin yakıp yıkıcı etkisinin sadece söz konusu iller ile sınırlı kalması hakikaten düşündürücü.

Vadedilmiş Topraklara dahil olmayan ama Vadedilmiş Topraklara sınır olan Kayseri depremin sadece yorgun dalgalarını hissetti; yıkılan, ölen veya yaralananı yok. Depremin merkez üssü Maraş olsa da depremin en yıkıcı tesirini Hatay yaşadı. Vuku bulan deprem yerle bir ettiği Vadedilmiş Topraklar dahilinde olan Halep’ten/Suriye’den Türkiye’ye adeta kapı araladı.

Unutmamak gerekir ki depremin gerçekleştiği Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Elâzığ gibi Irak, Suriye ve Lübnan toprakları da bütünüyle Vadedilmiş Topraklar dahilindedir.

 

Irak; Vadedilmiş Topraklar dahilinde olan Körfez Savaşı ile tarumar edildi.

Suriye yakıldı, yıkıldı ve insani olarak boşaltıldı.

Lübnan yakın zamanlarda patlamalara ve yangınlara sahne oldu. Ülkede kalıp yaşamak zorunda olanlar uzun bir süre karanlığa gömüldü. Siyaseten istikrarsızlaştırıldı.

Kısmen Vadedilmiş Topraklar dahilinde bulunan İran’da zaman zaman iç savaş çıkartma teşebbüsleri sebepsiz değildir.

Vadedilmiş Topraklara Ürdün ve kısmen dahil olan Suudi Arabistan, şimdilik her ne kadar sükûn içerisinde olsalar da, bir nefeste yıkılacak durumdadırlar.

 

Vadedilmiş Toprakları elde etme noktasında Suriye’nin iflah olmaz kötürüm halinden sona Halep üzerinden Hatay’a ve dolayısıyla da Anadolu’ya, insansızlaştırma ve istikrarsızlaştırma anlamında, sanki kapı aralanıp ilk adım atıldı. Anadolu’daki Vadedilmiş Topraklara hâkim olabilmek için Türkiye ile doğrudan doğruya savaşmak mümkün olmadığından Türkiye’ye sanki dolaylı bir savaş yaşatılmıştır; kendi içinde, derinden ve oldukça tabii surette gerçekleşen bir savaş; Türkiye’nin doğa ile savaşı.

 

Basında yer alan haberlere göre deprem sonrası depremzedeler bölgeden uzaklaşmakta, daha emin gördükleri şehirlere taşınmakta. Halihazırda yaklaşık 500 bin kişi bölgeyi terk etmiş durumda. Depremde ölenler de dikkate alındığında Vadedilmiş olarak kabul edilen bu topraklarda demografik yapı değişecek gibi gözükmektedir; tıpkı Ortadoğu’da, özellikle Lübnan ve Suriye’de olduğu gibi.

 

Yine basında çıkan haberlere inanılacak olursa depremden geriye kalan Erciyes Dağı büyüklüğündeki enkazın taşınacağı yerler 20 bin açık maden sahası imiş!

Keşke, imkân olsa ve inşası bakımından mümkün bulunsa da, büyük şehirlere inat, etrafında daha yaşanır yerleşim merkezleri kurmak ve demografik yapıyı korumak adına bu 20 bin çukurun her biri su ile doldurulabilse ve İsviçre örneğinde olduğu gibi, Anadolu, tabiatı yeşillendiren, iklimi ılıman kılan, temaşası hoş göller ile süslenebilse!

Ayrıca gölet merkezli, köyden büyük ilçeden küçük bu yeni kasabaların/yerleşim merkezlerinin her birine bir de üretim yapan, İsviçre misali, küçük sanayi tesisleri/atelyeleri kuruldumu işte o zaman kırsaldan şehre ne göç kalır ne işsizlik…

20 bin gölet dile kolay!

Benimkisi düz bir fikir ve hayal işte… Para ile değil ya!

Diğer Yazıları